Sosyal Medya

Köşe Yazıları

İsviçre’de yolcu hakları

yazar

Yayınlayan

on

Havayolu şirketi her şeyi yapabilir mi?

Hepimiz durumları biliriz: Havaalanına varırsınız, tatile veya bir iş toplantısına gitmek için havayolu şirketinden elektronik biletinizi alırsınız ve bir anda sizi uçağa almazlar. Havaalanında mahsur kalırsınız ve eğer şanslıysanız, görevli personel gideceğiniz havaalanına giden başka bir uçağa binmenize yardımcı olur ve kalkış noktanızda yaşadığınız sıkıntıyı çözer. Ancak çoğu zaman, büyük bir sabır ve parayla üstesinden gelmeniz gereken bir macera ve çile süreci başlar.

Yaz tatili sezonu yaklaşıyor ve İsviçre’de dahi mahsur kalan yolcuların sayısı artacak. Gelin haklarınıza bir göz atalım, çünkü havayolları her şeyi yanlarına bırakıp sizi kaderinizle baş başa bırakamazlar.

Avrupa Birliği (AB), İsviçre, Norveç ve İzlanda’daki bir havalimanından uçuş yapan tüm yolcular için, bireysel veya paket turla seyahat ediyor olmanıza bakılmaksızın, Hava Yolcu Hakları Yönetmeliği (“Fluggastrechteverordnung”) geçerlidir. Ayrıca, herhangi bir üçüncü ülkeden hareket eden ve varış havalimanı AB, İsviçre, Norveç veya İzlanda’da olan ve uçuşu, ana iş yeri AB, İsviçre, Norveç veya İzlanda’da bulunan bir havayolu tarafından gerçekleştirilen yolcular için de geçerlidir.

Fluggastverordnung’u uçağa kabul edilmeme (denied boarding), iptal (cancellation) ve gecikme (delay) arasında ayrım yapmaktadır. Bu farklı senaryolar için bir dizi tedbir öngörmektedir. Özetle, aşağıdakiler geçerlidir:

Denied Boarding

Bir yolcunun kendi isteği dışında uçağa kabul edilmeyeceği havayolu tarafından öngörülebiliyorsa (örn. over booking), havayolu öncelikle üzerinde mutabık kalınan koşullar karşılığında koltuklarından vazgeçmeye hazır gönüllüler aramalıdır. Buna ek olarak, yolcular bilet ücretinin iade edilmesini veya yeniden yönlendirilmeyi isteyip istemediklerini seçebilmelidir.

İstem dışı uçağa kabul edilmeme durumunda, havayolu 1.500 km’ye kadar olan uçuşlar için 250 Avro, 1.500 km ile 3.500 km arasındaki uçuşlar için 400 Avro ve 3.500 km’nin üzerindeki uçuşlar için 600 Avro tazminat ödemelidir.

Belirli eşikleri aşmayan gecikmeler durumunda, bu tazminat ödemeleri yarıya indirilebilir. (…)

Cancellation

Havayolu şirketi uçuşu iptal ederse, yolcular otel konaklamasını da içerebilecek bakım hizmetleri alma hakkına sahiptir. Bununla birlikte, bilet fiyatının geri ödenmesi veya varış yerlerine yeniden yönlendirme arasında seçim yapma hakkına da sahiptirler. Yolculuk süresinin belirlenen eşik değerlere göre gecikmesi durumunda, yukarıda belirtilen tazminat ödemeleri de yapılacaktır.

Delay

Bir uçuş gecikmesi, 1.000 kilometreye kadar olan uçuşlar için iki saat, 1.500 ila 3.500 kilometre arasındaki uçuşlar için üç saat ve 3.500 kilometreden fazla olan uçuşlar için dört saat ise Fluggastrechteverordnung kapsamına girer. Bu tür gecikmeler durumunda, havayolu şirketi hizmet sağlamak zorundadır. Bununla birlikte, mahkemeler varış noktasındaki gecikmenin en az üç saat olması halinde tazminat ödenmesi hakkını da tanımıştır. Ancak, gecikme olağanüstü koşullardan kaynaklanıyorsa tazminat ödenmez.

Son olarak, bir başka hususa daha dikkat çekilmelidir: Bir havayolu şirketinin yolcu haklarını ihlal ettiğinden şüphelenen yolcular Bundesamt für Zivilluftfahrti’ne şikayette bulunabilirler. Bu devlet daire konuyu inceler ve havayolu şirketinden bir açıklama yapılmasını talep eder. Devlet daire Fluggastrechteverordnung’un ihlal edildiğini tespit ederse, havayolu şirketine para cezası uygulayabiliyor.

Fluggastrechte in der Schweiz

Darf die Airline alles?

Wir alle kennen die Situation: Sie erscheinen am Flughafen, haben ein elektronisches Ticket von der Airline, um ihre Reise in die Ferien oder zu einem Business Meeting anzutreten und plötzlich lässt man Sie nicht an Board. Sie stranden am Flughafen und wenn Sie Glück haben, dann hilft Ihnen das Personal vor Ort, einen anderen Flug zum Zielflughafen anzutreten und Ihre Unannehmlichkeiten am Abreiseort zu beseitigen. Häufig setzt aber ein Spiessroutenlauf ein, den Sie mit viel Geduld und Geld selber bewältigen müssen.

Die Sommerferienzeit naht und die Zahl der gestrandeten Passagiere wird zwangsläufig zunehmen; auch in der Schweiz. Werfen wir also einen Blick in Ihre Rechte, denn die Airlines dürfen sich nicht alles erlauben und Sie Ihrem Schicksal überlassen.

Für alle Reisenden, die einen Flug von einem Flughafen innerhalb der Europäischen Union (EU), der Schweiz, Norwegen und Island antreten, gilt die so genannte Fluggastrechteverordnung, und zwar unabhängig davon, ob Sie eine Individual- oder eine Pauschalreise antreten. Darüber hinaus gilt sie auch für Reisende, die aus einem Drittstaat abfliegen und deren Zielflughafen in der EU, der Schweiz, Norwegen oder Island liegt und der Flug von einer Fluggesellschaft durchgeführt wird, die ihre Hauptniederlassung in der EU, der Schweiz, Norwegen oder Island hat.

Die Fluggastrechteverordnung unterscheidet die Nichtbeförderung (denied boarding), die Annulierung des Fluges (cancellation) und die grosse Verspätung (delay). Sie sieht für diese unterschiedlichen Szenarien einen Katalog von Massnahmen vor. Zusammengefasst gilt das Folgende:

Denied Boarding

Wenn es für die Airline absehbar ist, dass einem Fluggast die Beförderung gegen seinen Willen zu verweigert ist (z.B. over booking), muss die Airline zunächst nach Freiwilligen suchen, die bereits sind, ihre Plätze gegen vereinbarte Bedingungen aufzugeben. Zudem müssen Passagiere wählen könnnen, ob sie den Ticketpreis erstattet haben wollen oder eine anderweitige Beförderung wünschen.

Im Falle der unfreiwilligen Nichtbeförderung, muss die Airline eine Entschädigung von EUR 250 bei Flügen mit einer Distanz bis zu 1’500 km, EUR 400 bei Flügen mit einer Distanz zwischen 1’500 km und 3’500 km und EUR 600 bei Flügen mit einer Distanz über 3’500 km zahlen.

Im Falle von zeitlichen Verzögerungen, die gewisse Schwellenwerte nciht übersteigen, können diese Entschädigungszahlungen halbiert werden.

Cancellation

Streicht die Airline den Flug, so haben Passagiere einen Anspruch auf Betreuungsleistungen, welche eine Hotelunterkunft einschliessen können. Sie haben aber auch die Wahl zwischen Erstattung des Ticketpreises oder anderweitiger Beförderung zum Zielort. Wenn die Reisezeit um definierte Schwellenwerte verzögert wird, dann fallen ausserdem die vorgenannten Entschädigungszahlungen an.

Delay

Eine Flugverspätung fäll in den Anwendungsbereich der Fluggastrechteverordnung, wenn sie bei Flügen mit einer Distanz bis zu 1’000 km zwei Stunden, bei Flügen mit einer Distanz zwischen 1’500 km und 3’500 km drei Stunden und bei Flügen mit einer Distanz über 3’500 km vier Stunden beträgt. Bei derartigen Verspätungen muss die Airline Betreuungsleistungen erbrigenn. Gerichte anerkannten indes auch das Recht auf Ausgleichszahlungen, wenn die Verspätung am Zielort mindestens drei Stunden betrug. Ausgleichszahlungen entfallen aber, denn die Verspätung auf einen aussergewöhnlichen Umstand zurückzuführen ist.

Zuletzt sei ein weiterer Aspekt beachtet: Passagiere, die vermuten, dass eine Fluggesellschaft ihre Passagierrechte missachtet hat, können beim Bundesamt für Zivilluftfahrt eine Anzeige einreichen. Das Bundesamt prüft den Fall und fordert die Fluggesellschaft zu einer Stellungnahme auf. Stellt das Bundesamt einen Verstoss gegen die Fluggastrechteverordnung fest, kann es die Fluggesellschaft büssen.

Cem Arikan, Partner bei Streichenberg in Zürich

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

LOZAN ANTLAŞMASI 101 YAŞINDA

yazar

Yayınlayan

on

By

Gürsel Demirok’un Yeni Kemer Gazetesi’ndeki yazısı      

Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum senedi niteliğini taşıyan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından (24 Temmuz1923) bu yana 101 yıl geçti. Ülkemizin tapu senedi Lozan’ın mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü ve milli mücadele kahramanlarımızı saygı ve minnetle anıyoruz.

Lozan Barış Antlaşması’nın 80. yıl dönümünü (24 Temmuz 2003) kutladığımız yıllarda Lozan’a 220 km. uzaklıktaki Zürih’te Başkonsolostum. 80. yıl vesilesiyle Başkonsolosluğumuz Atatürk salonunda, antlaşmanın anlam ve önemine ilişkin bir panel düzenlemiştik. Ayrıca Bern Büyükelçimiz Metin Örnekol ve İsviçre’deki Türk Toplumu temsilcileriyle birlikte Lozan’a giderek,Lozan Antlaşmasının müzakere edildiği Ouchy Şatosu ve Antlaşmanın eklerinin imzalandığı Beau-Rivage Palace’ı ziyaret etmiştik. Antlaşma müzakerelerine katılan heyetlere ilişkin hatıra albümünü incemiştik. En önemli müzakerelerinin cereyan ettiği Ouchy Şatosu’nun Şövalyeler “Salle des Chevallers” salonunda bir resepsiyon düzenlemiştik.

Aradan yıllar geçti. Her yıl dönümünde o ziyaretimizi özlemle anarım. Anlaşmanın imzalanmasından 80 yıl sonra o mekanda olmak bizlere büyük haz vermişti.Heyecanlandırmıştı. Büyükelçimiz Örnekol’un resepsiyonda yaptığı konuşmada belirttiği gibi, Dışişleri Bakanı İsmet İnönü başkanlığında Lozan Konferansı’na katılan Türk Heyeti mensupları, o mekanın “Şövalyeler Salonu” adına yakışır bir şekilde dönemin en güçlü ülkelerinin heyetlerine karşı çetin bir diplomatik ve hukuki mücadele vermişlerdi.

TBMM heyeti üyeleri ile İngiltere,Fransa, İtalya,Japonya,Yunanistan,Romanya,Bulgaristan,Portekiz,Belçika Yugoslavya temsilcilerinin katıldığı Lozan Barış Konferansı sonunda 24 Temmuz 1923’te imzalanan Antlaşma bir diplomasi zaferidir. Atatürk’ün önderliğinde halkımızın Milli Mücadele’de kazandığı zaferin ardından, zor koşullarda, çetin müzakereler sonucu üzerinde uzlaşma sağlanan bir belgedir.

Antlaşma, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının, bağımsızlığının ve sınırlarının uluslararası alanda resmen ve hukuken tanınmasını sağlayan belgedir. Bağımsız ve egemen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş senedi, Cumhuriyetin doğum senedi niteliğindedir. Bu antlaşma ile Türkiye’nin sınırları ve Boğazlar üzerinde egemenliği dünya tarafından tanındı, Kapitülasyonlar ve azınlıklarla ilgili sorunlar çözüldü. Lozan bir eşitlik belgesidir. Lozan, I. Dünya Savaşı’nı sona erdiren antlaşmalar içinde tek onurlu belgedir. Bu da kurulmakta olan yeni Türkiye’nin başarısıdır.

Ayrıca Lozan mazlum devletlere örnek olmuştur, bağımsızlık mücadelesi ateşini körüklemiştir. Lozan, bir ekonomik bağımsızlık belgesidir ve ekonomiyi millileştirmenin ilk adımıdır. Kapitülasyonların kaldırılması ve Dûyun-u Umumiye borçlarının ödenmesinin bir plana bağlanarak, 1954 yılında bitecek biçimde devlet tarafından ödenmesi planını oluşturmuştur. Ve tabii ki Lozan bir siyasal bağımsızlık belgesidir.

Antlaşma 23 Ağustos 1923’te TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Ardından 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. 101 yıldır ayakta olan Antlaşma, imzalandığı dönemin koşullarında yapılabilecek gerçekçi ve kalıcı uluslararası bir belge niteliğinde. Antlaşmayı, o zamanın koşullarına göre inceleyerek, özenle savunmak, korumak ve kollamak gerekiyor.

Ülkemizin tapu senedi Lozan Antlaşması’nın 101. Yılını gururla kutluyoruz.

Yenikemer #gürseldemirok #zürih #isviçre #Lozanantlaşması #101YılLozan #Türkiye #Haber #Haberler #Sondakika

Haberin Devamını Oku

Köşe Yazıları

Açgözlülük ve Liyakatsızlık Turizmi Nasıl Yıktı?

yazar

Yayınlayan

on

Turizm sektörü, uzun yıllardır emek ve özveriyle örülen bir başarı öyküsünün tam ortasında büyük bir çöküş yaşıyor. Açgözlülüğün ve liyakatsızlığın etkileri, adeta derin bir yaraya dönüşmüş durumda. Bu yazıyı iki ya da üç yıl sonra okuduğunuzda, her şeyin daha iyi farkına varacaksınız. Ancak şu an, 20-30 yıllık emeğin gözlerimizin önünde yok olmaya başladığını, hatta bu bitişin tam ortasında olduğumuzu görüyoruz.

Şu anda, Turizm Bakanı’nın sektörden geldiği bir dönemde bulunuyoruz. Dünya küçüldü ve sosyal medyanın sağladığı şeffaflık sayesinde Antalya’daki nar suyu fiyatlarından Taksim’deki taksi ücretlerine kadar, her şey anında gözler önüne seriliyor. Bir turistten iki nar suyu için 1200 TL isteyen esnaf ya da 2 kilometrelik yol için 1000 TL alan taksici, bu sektörün gerçek değerinden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Böyle bir anlayış, turizmi sadece paraya odaklı bir sektör haline getirdi. Oysa önce ülkemiz kazansın mantığı olsa, o esnaf turiste bedava nar suyu ikram eder. Turist ülkemizden memnun ayrılsın anlayışı olsa, taksici önce turisti memnun etmeyi düşünür, bir kişiden birkaç avro kazıklama derdine düşmez.

Eskiden, misafirperverliğin temelinde, turistlerin kalpten tavsiyelerde bulunmasını sağlayacak bir yaklaşım yatıyordu. Turistler, güler yüzle karşılandıklarında ve kaliteli hizmet aldıklarında, Türkiye’nin güzelliklerini dostlarına anlatıyor ve ülkeye olan ilgiyi artırıyordu. Ancak bu yıl itibarıyla, sosyal medya sayesinde, Antalya, Bodrum ve Çeşme gibi destinasyonlardaki yüksek fiyatlar ve kötü hizmet haberleri tüm dünyaya hızla yayılmakta.

Yıllar önce Türkiye’nin turizmdeki başarısı, sadece otobüs ve tramvaylarda gösterilen milyonlarca dolar harcanan reklamlardan değil, her bir turizm acentesinin ve gurbetçinin özverisinden kaynaklanıyordu. Bir gurbetçi, işyerindeki arkadaşlarına Türkiye’yi tanıtır, bir apartman sakini pişirdiği yemeği komşularına getirirdi. Bu küçük ama etkili davranışlar, Türkiye’yi cazip bir turizm destinasyonu haline getirdi. Her turist, Türkiye’nin misafirperverliğini çevresindeki insanlara anlatıyordu. Bir Türk, “Haydi gelin, bu yaz köyümüze gidip size yöremizi tanıtayım,” dediğinde, tanıdığı Alman’ı ya da İsviçreli’yi en güzel şekilde ağırlardı. Bu emeklerle bugünlere gelindi. Ama bir kaç soytarının ahlaksızlığı ve sorumsuzluğu yüzünden, bir anda her şey bitiyor.

Yüksek maliyetlerden kaçınan oteller de ucuz, kalitesiz sektöre yandan giriş yapmış kişileri işe alıyor. Hatta Almanya’dan sınır dışı edilmiş ya da Türkiye’ye kesin dönüş yapmış bazı kişiler, Almanca bildikleri için rehberlik bile yapıyor.

Fakat açgözlülük ve doyumsuzluk yüzünden durum değişti. Esnafın ve otelcilerin “Zaten geliyorlar, ne yaparsak yapalım para kazanırız” anlayışı, turizm sektörünü geri götürdü. Artık bu tutum, turistleri başka ülkelere yönlendirdi. Örneğin, Yunanistan’da 20 çeşit meze için 20 avro ödenirken, Türkiye’de benzer bir hizmet için astronomik rakamlar talep ediliyor. Eskiden Türk misafirperverliğini öne çıkararak turist çekmeyi başarmıştık; şimdi ise taksiciler ve oteller, turistleri nasıl kazıklayacaklarını düşünüyor. Bu nedenle gurbetçiler de artık Türkiye’de bir haftalık tatile 5-10 bin avro harcamıyor. Çoğunu da küstürdüler.

Kısa vadede, gurbetçiler ve turistler eski alışkanlıklarına dönmeyecek. Artan fiyatlar ve kalitesiz hizmet, Türkiye’nin turizm imajına büyük zarar verdi. Eskiden gurur duyduğumuz ucuzluk ve kalite anlayışını, artık sadece bir hatıra olarak hatırlıyoruz. Ülkemizin emek vererek kazandığı bu değerler, birkaç kişinin ahlaksızlığı yüzünden yok oluyor.

Ne yazık ki, turizm sektörü bu noktaya geldi ve milyarlarca dolarlık yatırımlar, hak ettiği kalitede turistleri ağırlayamıyor. Bu durumu değiştirmek, hepimizin sorumluluğunda. Aksi takdirde, turizmdeki bu çöküşün önüne geçmek çok zor olacak.

#TurizmdeÇöküş #Açgözlülük #Liyakatsızlık #Misafirperverlik #TurizmKrizi #TürkiyeTurizmi #TuristMemnuniyeti #TurizmAhlakı #TurizmSektörü #TurizmGeleceği #TurizmSorunları #TurizmBakanlığı #SosyalMedya #TurizmYatırımları #TurizmRehberliği #isviçre #almanya #tatil #kesfet #tatilkeyfi

Haberin Devamını Oku

Köşe Yazıları

Korkuyoruz!!!

yazar

Yayınlayan

on

Bu yazıyı yazıp yazmamakta oldukça kararsız kaldım. Zira çok bıçak sırtı ve yanlış anlaşılmaya açık bir konu. Benim ve çevremde tanıdığım kadınların sığınmacı erkeklerle ilgili yaşadığımız endişelerden bahsetmek istiyorum. Yazacaklarımın ne siyasetle bir ilgisi var, ne de ırkçılıkla. Bu noktayı baştan belirtmek isterim. Sadece endişeliyiz, insani haklarımızın ve özgürlüğümüzün kısıtlandığını düşünüyoruz ve can güvenliğimizin tehdit aldında olduğuna inanıyoruz.

Bundan birkaç yıl önce ilk sığınmacılar gelmeye başladığında, genç erkeklerin çokluğu bizi şaşırtmış ve endişelendirmişti. Küçük bir Avusturya kasabasında yaşıyorum. Evimizin yakınlarında bir integrasyon kursu ve bir sosyal merkez var. O yüzden sık sık gelenleri gözlemleyebiliyorduk. Az nüfusu olan kasabalarda da yeni gelmiş sığınmacıların yerleştirilmesi oldukça tartışma konusu olmuştu. Yaşamın içinden şahit olduğumuz bazı örnekler vermek istiyorum. Ancak şu veya bu ülke diye ayıramıyorum, zira Suriye, Afganistan ve başka ülkelerden gelenler var. Hangi ülkeden geldikleri çok da önemli değil, önemli olan Avrupa yaşamına ve kültürüne tamamen zıt bir kültürden gelmeleri.
Süpermarkette yaşanan bir olay, genç bir sığınmacı erkek kadınların olduğu kasadaki sıraya girmek istemiyor ve kadınların arkasında beklemeyi reddediyor. Kasiyer kadın onu uyarınca da öfkelenip tüm aldıklarını yere atıp çıkıyor. Sütler içecekler yerlere saçılıyor. Buna benzer market olaylarını çevremizden de duyduk.
Avusturya’ da ormanlık alanlar, parklar, şehrin kenarından geçen akarsuların yanına yapılan yürüyüş yolları boldur. Yaklaşık yirmi yıldır burada yaşıyorum tek başıma ormanda hiç korkmadan yıllardan beri yürüyüşümü yapıyorum. Ancak bir anda karşıma 10-15 sığınmacı çıkınca açıkçası ürküyorum. Garip bakışlar, aralarında konuşup gülüşmeler insanı huzursuz ediyor. Ne dediklerini anlamasam da bana bakarak konuşunca kendimi bir garip hissediyorum. Aynı huzursuzluğu yakın arkadaşım da yaşıyor. O da benim gibi çoğu zaman tek başına yürüyüşe çıkıyor. Ancak uzun zamandır, özellikle havanın erken karardığı kış aylarında şehir içinde yürümeyi tercih ediyor.
Geçenlerde kızım alışveriş merkezinde gezen iki arkadaşını rahatsız ettiklerinden bahsetti. Geçen yaz da havuzda duş almakta olan 10-12 yaşlarında bir kızın etrafını sarıp taciz ettiklerini farkedip müdahale etmiştim. Aslında insan müdahale etmeye de korkuyor çünkü nasıl tepki vereceklerini kestirmek zor. Havuzlarda da aynı durum. Gruplar halinde her yere gidiyorlar ve özellikle küçük kızlara tacizkar bir şekilde bakıyorlar.
Kadınlara tecavüz ve cinayet haberleri duyduğumuz günler gitgide sıklaşmaya başladı. Oysa burada yaşadığım yıllar boyunca yılda belki bir ya da iki haber duyardık. Bu yıl sadece Viyana’ da 10 civarında tecavüz ve cinayet olayı okudum. Dikkatimden kaçan haberler de olmuş olabilir. En son okuduğum Viyana’ da hayat kadını olarak çalışan 3 kadının Afgan bir genç tarafından bıçakla öldürülmesi idi. Kadınların çalıştıkları evi farkediyor ve büyük mutfak bıçaklarından alıp gidip kadınları vahşice öldürüyor. Mahkemede inancına ters olduğu için yaptığını söylüyor.
Avusturya’ ya ilk geldiğim zaman sokaklarda günün her saati rahatça gezebildiğim ve istediğimi rahatsız edilmeden giyebildiğim için çok mutlu olmuştum. Yıllarca da bu özgür ortamın tadını çıkardım. Ne yazık ki artık hem kendim, hem de çocuklarım için korkarak yaşıyorum. Kızımı tek başına bir yere göndermeye korkar oldum. Oğullarım da gece gittikleri bir yerde bir şiddet olayı ile karşılaşırlar diye korkuyorum. Geçenlerde Almanya’ da kızkardeşinin mezuniyet töreninden dönerken öldürülen gencin haberi beni günlerce etkiledi.
Hem tamamen Avrupa’ ya zıt bir mantaliteleri olan, hem de oldukça agresif bu genç erkeklerle yaşamak zorunda mıyız? Onların ülkelerinde savaş var diye kabul ettik, ülkelerimiz barınma, eğitim ve iş sağladı. Peki bizim güvenliğimizi kim sağlayacak? Bu insanlara topluma uyum sağlamaları için herhangi bir eğitim veriliyor mu bilmiyorum. Ama kadını yok sayan, kolayca öldürebilen, tecavüz edebilen, hatta başı kapalı olmayan kadına bunların yapılmasını normal sayan bu düşünce tarzı değişebilir mi?
Biz kadınlar korkuyoruz. Yeniden özgürce, korkmadan, insanca yaşamak istiyoruz. Zaten toplumda kadınlar iş yaşamında olsun, aile içinde olsun bir sürü zorlukla baş etmek zorunda kalıyor. Bir de can güvenliğimiz için endişe duymadan yaşama hakkımız elimizden alınsın istemiyoruz. Bunu istemek çok mu fazla? Bunu istediğimiz için ırkçı mıyız?
Başka kadınların da bu konu hakkında ne düşündüğünü çok merak ediyorum. Sizlerin de çevrenizde duyduğunuz veya yaşadığınız olaylar var mı? Yorumlarda anlatırsanız çok sevinirim.

Belki bu haber de ilgini çekebilir: “KÖŞE YAZILARI: ‘Ülkemde sığınmacı istemiyorum’ diyenler faşist midir?” link

#KadınHakları #GüvenlikEndişesi #ÖzgürYaşam #KadınlarKorkuyor #SığınmacıSorunu #ToplumsalGüvenlik #KadınGüvenliği #İnsancaYaşamak #AvrupaKültürü #KadınCinayetleri #TecavüzHaberleri #avusturya #isviçre #almanya #avrupa #asyl #sığınmacılar

Haberin Devamını Oku

Trendler