Avrupa
YETKİLİLERİN İHMALİ Mİ? BİÇAKLI SALDIRI: 2 YAŞINDAKİ YANNIS VE BİR ADAM HAYATINI KAYBETTİ
Almanya’da bir Afgan tarafından gerçekleştirilen bıçaklı saldırıda biri çocuk olmak üzere iki kişi öldü. Saldırganın sınır dışı edilmesi gerekirken hâlâ ülkede bulunmasının nedeni ise aşırı yük altındaki iltica dairesi olarak gösterildi.
Almanya’nın Aschaffenburg kentinde geçtiğimiz hafta meydana gelen bıçaklı saldırıda 2 yaşındaki Yannis ve 41 yaşındaki bir adam hayatını kaybetti. Saldırıyı gerçekleştiren 28 yaşındaki Afgan’ın, iltica başvurusu daha önce reddedilmesine rağmen Almanya’da kaldığı ortaya çıktı.
İltica Dairesinin Aşırı Yük Altında Olması, Sınır Dışı Kararını Geciktirdi
Almanya İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan bir rapora göre, saldırganın sınır dışı edilmemesinin sebebi Federal Göç ve Mülteciler Dairesi’nin (BAMF) aşırı iş yükü altında olmasıydı. Rapora göre, saldırganın iltica başvurusu 19 Haziran 2023’te reddedilmiş, ancak BAMF, sınır dışı kararını içeren resmi bildirimi ancak 26 Temmuz’da gönderebilmişti. Bu gecikme nedeniyle sınır dışı işlemleri zamanında gerçekleştirilemedi.
2023 yılında Almanya’daki iltica başvurularında büyük bir artış yaşanmıştı. BAMF verilerine göre 2023 yılında 329.120 iltica başvurusu yapıldı. Bu rakam, bir önceki yıla kıyasla 100 bin daha fazla. 2024’te ise başvurular 100 bin kişi azalarak düştü.
İçişleri Bakanı BAMF’i Sorumlu Tutuyor
Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, olayın ardından BAMF’i daha fazla sorumluluk almaya çağırdı. Almanya hükümeti, BAMF’in uzun süren işlem süreleri nedeniyle önlem aldığını belirtti. 2024 yılında BAMF’e 1.140 ek personel tahsis edildi.
Olayın ardından, saldırının Almanya’daki siyasi gündeme ve seçimlere etkisi olup olmayacağı da tartışılıyor.
Avrupa
ALMANYA BAŞBAKANI SCHOLZ: GAZZE HALKININ MISIR VEYA ÜRDÜN’E SÜRÜLMESİ KABUL EDİLEMEZ
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Gazze halkının Mısır veya Ürdün’e sürülmesi yönündeki önerilere sert tepki göstererek bu fikrin kabul edilemez olduğunu vurguladı.
Berlin’de partisinin seçim etkinliğinde konuşan Scholz, bir katılımcının Almanya’nın İsrail’e neden silah sağladığına dair sorusuna yanıt verdi. Çözümün iki devletli yapı üzerine inşa edilmesi gerektiğini belirten Scholz, “Filistin özerk yönetiminin Gazze’nin sorumluluğunu üstlenmesi ve iki devletli bir çözüm ihtimalinin buradan gelişmesi gerekiyor.” dedi.
“HERHANGİ BİR YENİDEN YERLEŞİM PLANI KABUL EDİLEMEZ”
ABD eski Başkanı Donald Trump’ın adı anılmadan eleştirildiği açıklamada Scholz, “Kamuoyunda yapılan güncel açıklamalara açıkça yanıt vermek istiyorum: Herhangi bir yeniden yerleşim planı, Gazze halkının Mısır veya Ürdün’e sürülmesi fikri kesinlikle kabul edilemez.” ifadelerini kullandı.
Scholz, Almanya’nın İsrail’e silah desteği sağlamaya devam edeceğini, ancak bunun uluslararası hukuka uygun bir çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, “Her bir kararı ayrı ayrı değerlendirdik ve kamuoyu önünde her detayı açıklamadık.” dedi.
“ATEŞKES KALICI BARIŞA DÖNÜŞMELİ”
Scholz, İsrail-Filistin çatışmalarında barışın önemine vurgu yaparak, “Bu sadece geçici bir duraklama olmamalı, ateşkesten kalıcı bir barışa geçiş sağlanmalı.” diye konuştu.
Etkinlik sırasında iki kişi Almanya’nın İsrail’e silah sağlamasını protesto ederek Scholz’a sözlü tepki gösterdi.
Avrupa
CORONA AŞISI SONRASI ACI GERÇEK: DR. MÖLLER’DEN ŞOK EDEN İTİRAF
Covid-19 aşısı sonrasında yaşanan sağlık sorunları konusunda farkındalık oluşturmak isteyen Dr. Jörg-Heiner Möller, deneyimlerini samimi ve duygusal bir dille paylaştı. Bavyera’da uzun yıllar kardiyolog ve başhekim olarak görev yapan Dr. Möller, hem hastalarının hem de kendi eşinin mRNA aşısı sonrasında yaşadığı ciddi sağlık sorunlarıyla yüzleştiğini belirtiyor.
“POST-VAC HASTALIĞI YOK SAYILIYOR”
Röportajda, Dr. Möller, “Post-Vac” olarak adlandırılan aşı kaynaklı hastalıkların ciddiyetine dikkat çekerek, bu hastalığın otoimmün rahatsızlıklara benzer bir sistemik hastalık olduğunu vurguluyor. Yorgunluk, bilişsel bozukluklar ve otoimmün disfonksiyon belirtileri ile kendini gösteren bu rahatsızlığın, tıbbi camiada yeterince tanınmadığını ifade eden Möller, “Bu hastalık spontan olarak iyileşmiyor ve binlerce insan hayatından koparılıyor” diyor.
AŞININ YAN ETKİLERİ GÖRMEZDEN GELİNİYOR
Dr. Möller’e göre, Spike proteini bağışıklık sisteminde aşırı bir tepkiye yol açarak kronik iltihaplanmaya neden oluyor ve bu durum, hastaların yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürüyor. “Bu protein vücuttan asla tam olarak atılamıyor ve sürekli bir inflamatuar süreci tetikliyor,” diyen Möller, bu durumu kontrol altına alacak bir tedavi yönteminin henüz geliştirilemediğini belirtiyor.
“MESLEKTAŞLARIM GERÇEĞE GÖZLERİNİ KAPATIYOR”
Dr. Möller, meslektaşlarının çoğunun bu gerçeğe gözlerini kapattığını ve aşı kaynaklı zararları kabul etmekten kaçındıklarını söylüyor. Bir vakada, bir hastasını başka bir doktora yönlendirdiğinde kendisinin hakaretlere maruz kaldığını aktaran Möller, “Bazı doktorlar, iyi niyetle yapılan bir uygulamanın yan etkilerini kabullenmek istemiyor,” diyor.
BÜROKRASİDE BÜYÜK ENGELLER
Aşı zararlarını belgelemek için mevcut testlerin yeterli olmasına rağmen, sigorta kurumları ve resmi mercilerin bu testlerin ödemesini kabul etmediğini belirten Dr. Möller, “Bu durum, hastaların tanı almasını zorlaştırıyor ve onları yalnız bırakıyor,” diyor.
İLGİ ÇEKEN VAKA: 28 YAŞINDAKİ ÖĞRENCİ
Dr. Möller, 28 yaşındaki bir öğrencinin Covid-19 aşısından sonra geliştirdiği miyokardit sonucu yaşam beklentisinin kısaltıldığını ifade ediyor. “Bu hasta, üniversite hastanesinde tedavi edilmesine rağmen aşı zararı olarak tanınmadı,” diyen Dr. Möller, bunun politik ve bürokratik nedenlerden kaynaklandığını düşünüyor.
TIBBİ ARAŞTIRMALAR ÖNEMLİ AMA YETERLİ DEĞİL
Yürüttüğü 350 kişiyle yapılan çalışmanın bilimsel dergilerde yayınlanmadığını dile getiren Dr. Möller, akademik dünya ve resmi kurumların bu konuya duyarsız kaldığını vurguluyor. “Araştırma sonuçları, farklı hastalıkların aşı ile ilişkilendirilebileceğini gösteriyor. Ancak sesimizi duyuramıyoruz,” diyerek durumu özetliyor.
Dr. Jörg-Heiner Möller’in bu çarpıcı röportajı, aşının potansiyel yan etkilerinin daha geniş kitleler tarafından bilinmesi ve yetkililerin konuya daha ciddi yaklaşması gerekliliğine dikkat çekiyor.
@Report24
Avrupa
GURBETÇİLER DİZİLERDE DE “ÖTEKİ”
Yaşar Üniversitesi doktora öğrencisi Cenk Çakar, Almanya’daki Türk göçmenlerin televizyon dizilerindeki temsillerini inceledi.
Cenk Çakar, Almanya’daki Türk göçmenlerine dair son 30 yılda çekilen 15 dizideki 35 karakteri analiz etti. Araştırmasında, Türk göçmenlerinin, genellikle “Alamancı” ve “gavur” gibi ötekileştirici ifadelerle temsil edildiğini belirtti. Çakar, gurbetçilerin dizi sektöründeki temsillerinin hâlâ yüzeysel, karikatürize edilmiş ve stereotiplere dayalı olduğunu vurguladı.
Araştırmanın Temel Bulguları
Çakar’ın yaptığı araştırma, Almanya’daki Türk göçmenlerinin televizyon dizilerinde nasıl yansıtıldığını anlamaya yönelik önemli bir çalışma olarak öne çıkıyor. Çakar, araştırmasına başladığında 30 yıl boyunca yayınlanan yerli dizilere odaklanarak, dizilerdeki gurbetçi karakterlerin oldukça sınırlı bir temsile sahip olduğunu ifade etti. Toplamda sadece 35 karakterin incelendiği çalışmada, Türk göçmenleri genellikle ana karakterlerden ziyade yan karakterler olarak yer aldı.
Çakar’ın dikkat çektiği bir diğer önemli nokta, gurbetçi karakterlerin çoğunun olumsuz kalıplara yerleştirildiği ve genellikle “Alamancı” gibi marjinalleştirici bir dil ile anıldığıydı. Çakar, “Dizilerde gurbetçiler, çoğunlukla halkın ötekileştirdiği figürler olarak resmediliyor. Bu ötekileştirmenin bir parçası olarak, gurbetçilerin yaşam tarzları ve kültürel kimlikleri çoğu zaman karikatürize ediliyor” diyerek dizilerdeki temsili eleştirdi.
Gurbetçilerin Sosyo-Kültürel Hayatı Dizilerde Görünmüyor
Çakar, Almanya’daki Türklerin sosyo-kültürel hayatlarının dizilerde genellikle gözden kaçırıldığını belirtti. “Gurbetçi ailelerin yaşadığı zorluklar, entegrasyon süreçleri ve kültürel sentezlenme gibi derin sosyo-kültürel meseleler dizilerde yeterince işlenmiyor. Bunun yerine, gurbetçilerin yaşamları genellikle basmakalıp şekilde sunuluyor” dedi.
Çakar, Almanya’daki Türklerin bir arada yaşadığı kültürel karışım ve melezleşmeyi de vurguladı. Almanya’daki Türklerin, orijinal kültürlerinden ve karşılaştıkları yeni kültürlerden sentezledikleri yeni bir üçüncü kültür yaratmalarının, dizilerde çok az bir şekilde yansıtıldığını ifade etti. Bu eksik temsilin, göçmenlerin toplumdaki yerini daha geniş bir perspektiften anlamayı engellediğini belirtti.
Kadın Temsilleri: Bastırılmış ve Marjinalleştirilen Karakterler
Araştırmanın kadın temsilleri üzerine yaptığı incelemeler de dikkat çekici. Çakar, Almanya’daki Türk dizilerinde, kadın karakterlerin çoğunlukla bastırılmış ve toplumun normlarına uymayan davranışlardan kaçınan şekilde resmedildiğini belirtti. Kadınların özgürlükleri kısıtlanmış, ailelerinin kontrolü altında yaşamaya zorlanmış figürler olarak sunulduğunu ifade etti.
Örnek olarak, Menekşe ile Halil dizisinde yer alan Menekşe karakterine dikkat çeken Çakar, Menekşe’nin Berlin’de gezmesine bile ailesinin engel olduğunu, hatta Türkiye’ye evlenmek için gönderildiğini anlattı. Çakar, bu tür temsillerin kadınların özgür iradeleriyle hareket etmelerini engellediği ve çoğunlukla toplumsal baskılarla şekillendirilen yaşamlar sunduğunu vurguladı.
Ayrıca, dizilerdeki kadın karakterlerin kültürel değişimle birlikte farklılaştırıldığını belirtti. Daha önceki jenerasyondaki kadınlar, geleneksel değerlere bağlı olarak yaşarken, yeni nesil kadınlar özgürlük arayışına girmekte ve toplumun baskılarına karşı direnç göstermektedir.
Irkçılık ve Göçmenlik
Çakar, araştırmasında Almanya’daki Türklerin 60-70 yıl boyunca süregelen ırkçılıkla mücadelelerine de değindi. 1960’larda Almanya’ya işçi olarak göç eden Türklerin, orada yaşadıkları zorlukları, ayrımcılığı ve kimlik arayışını detaylandırdı. Çakar, “Bu insanlar uzun yıllar boyunca ırkçılıkla mücadele ettiler ve işçi sınıfı olarak ciddi zorluklar yaşadılar. Ancak bu zorlukları anlatan bir temsili daha fazla görmek isterdik” dedi.
Çakar’a göre, Almanya’daki Türklerin karşılaştığı ırkçılık, onların dizi sektöründeki temsillerini de etkilemiş ve genellikle dışlanan, ötekileştirilen figürler olarak yansımalarına yol açmıştır. Çakar, göçmenlik ve ırkçılık temalarının, dizilerde daha derinlemesine işlenmesi gerektiğini düşündüğünü belirtti.
Sonuç ve Öneriler
Cenk Çakar’ın bu araştırması, Almanya’daki Türk göçmenlerinin dizi sektöründeki temsillerinin büyük oranda olumsuz ve dar bir çerçevede sunulduğunu ortaya koyuyor. Çakar, Türk göçmenlerinin dizilerdeki temsillerinin, toplumdaki gerçek durumları daha iyi yansıtacak şekilde çeşitlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Ayrıca, dizilerde göçmenlerin kültürel kimliklerinin daha zengin ve çok boyutlu bir şekilde gösterilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Çakar, araştırmasının amacı doğrultusunda, Almanya’daki Türklerin kültürel entegrasyonunun daha doğru ve derin bir şekilde işlenmesi gerektiğini belirterek, bu alanda daha fazla çalışma yapılması gerektiğini vurguladı.
@hurriyet
-
E-Dergi12 ay önce
İsviçre’nin Sesi Şubat 2024
-
Ekonomi11 ay önce
İsviçre’de Maaş Dengesi: Ortalama bir Kişinin Maaşı 6788 CHF
-
Yaşam9 ay önce
Kıskanç Kaynana Belirtileri: Gözden Kaçırmamanız Gereken 10 İşaret
-
İsviçre11 ay önce
Dünyanın En İyi Sağlık Kurumları: İlk 250 Hastane Sıralamasında İsviçre’den 10 Hastane
-
Dünya2 ay önce
META’NIN COVİD-19 AŞILARIYLA İLGİLİ YANILTICI BİLGİ KARARI: İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KISITLIYOR MU?
-
Gündem2 ay önce
ERDOĞAN KARŞITI PAYLAŞIMLARI SIĞINMA BAŞVURUSUNDA HAKLI GEREKÇE OLARAK GÖRÜLMEDİ
-
Gündem2 ay önce
TÜRKİYE’DEN GELEN SIĞINMA BAŞVURULARINA GETİRİLEN SERT UYGULAMALARA TEPKİ
-
Kültür Sanat1 yıl önce
Ferdi Tayfur’un Mücadele Dolu Hikayesi: Şeker Hastalığı ve Organ Nakli