Sosyal Medya

Avrupa

Avusturya’da başörtüsü tartışması devam ediyor: “Kız çocuklarının özgür iradesi” nerede başlar?

yazar

Yayınlayan

on

Konunun özü

Avusturya siyasetinde uzun süredir aralıklarla gündeme gelen okullarda başörtüsü (Kopftuch) tartışması yeniden gündemin merkezinde.
Hükûmet, 14 yaş altındaki kız öğrencilerin okul sınırları içinde başörtüsü takmasını yasaklayan yeni bir yasa tasarısını kamuoyuna sundu.
Taslak, hem devlet (öffentliche) hem özel okulları (private Schulen) kapsıyor; ihlâl durumunda önce veli görüşmesi (Elterngespräch), ardından idari para cezası (Verwaltungsstrafe) öngörülüyor.

Tasarının gerekçesi, “çocukların özgür iradesini (freie Willensbildung) koruma” ve “okulu tarafsız bir alan (neutraler Raum)” olarak tanımlama iddiasına dayanıyor.
Ancak eleştiriler, bu söylemin dini özgürlük (Religionsfreiheit) ve eşitlik ilkesi (Gleichbehandlung) açısından yeni bir anayasal gerilim yaratabileceği yönünde.

Bakan Plakolm’un açıklaması: “14 yaşın altındaki kız gerçekten özgür karar verebilir mi?”

Entegrasyon, Aile ve AB İşleri Bakanı Claudia Plakolm (ÖVP), tasarının öncüsü konumunda.
Bakan, başörtüsünü “küçük yaşta kızlar için bir baskı sembolü (Symbol der Unterdrückung)” olarak nitelendirerek şu ifadeyi kullandı:

“Okullar, kızların özgürce gelişebildiği (freie Entfaltung) alanlar olmalıdır.
14 yaşın altındaki bir çocuğun, böylesi bir kararı gerçekten bağımsız iradeyle verip vermediğini bilemeyiz.”

Plakolm’a göre yasa, çocuk koruma (Kinderschutz) perspektifinden değerlendirilmeli; ailelerin inisiyatifine (Familieninitiative) bırakılmayacak kadar hassas bir konu.
Bu nedenle tasarı, sadece öğrenciyi değil, “aile içi ya da toplumsal baskı” ihtimalini de düzenleme kapsamına alıyor.

“Çocuk isteğiyle taksa bile…” – Tepkilerin merkezindeki ifade

Resmî metinlerde doğrudan “çocuk isteğiyle bile taksa kabul edilemez” cümlesi geçmese de, bakanlık söylemi bu anlama denk düşüyor.
Zira hükümet kanadı, 14 yaş altı bir çocuğun ‘özgür iradesinin’ tam gelişmemiş olduğunu varsayıyor.
Bu yaklaşım, bireysel inanç pratiğini koruma iddiasındaki kesimler tarafından “devletin aşırı korumacı (paternalist) müdahalesi” olarak yorumlanıyor.

IGGÖ (Islamische Glaubensgemeinschaft in Österreich), bakanlığın açıklamalarına sert tepki verdi:

“Devlet, küçük bir kızın inanç motivasyonunu otomatik olarak ‘baskı’ olarak yorumlayamaz.
Bu, dini özgürlüğün özüne aykırıdır ve toplumsal aidiyeti (gesellschaftliche Zugehörigkeit) zedeler.”

Sivil toplum örgütleri, yasa tasarısının siyasi sembolizm (symbolische Politik) içerdiğini ve Müslüman topluluğu üzerinde orantısız etki (disproportionale Wirkung) yaratacağını savunuyor.

Muhalefet partileri: “Koruma” mı, “kontrol” mü?

  • NEOS: Parti sözcüsü Yannik Shetty, başörtüsünün “kadın bedeni üzerinden kimlik belirleyen bir simge” olduğunu ancak yasaklama yaklaşımının ters tepebileceğini belirtti.
  • SPÖ: Milletvekili Philipp Kucher, yasa tasarısının “özgürlük ile koruma arasında denge arayışı” taşıdığını, ancak “devletin ahlaki otorite konumuna” kaymaması gerektiğini vurguladı.
  • FPÖ (aşırı sağ): Parti temsilcileri ise mevcut düzenlemenin yetersiz olduğunu, “siyasi İslam’a karşı genel bir başörtüsü yasağı (generelles Kopftuchverbot)” getirilmesi gerektiğini savundu.

Hukukî zemin: 2020 kararının gölgesi

Bu yeni tartışma, 2019 ilkokul yasağının 2020’de Anayasa Mahkemesi (Verfassungsgerichtshof, VfGH) tarafından iptal edilmesiyle doğrudan bağlantılı.
Mahkeme o dönemde, düzenlemenin “belirli bir dini topluluğu hedef aldığı” gerekçesiyle eşitlik ve tarafsızlık (staatliche Neutralität) ilkelerini ihlal ettiğine hükmetmişti.
Yeni taslakta bu hatadan kaçınmak için nötr terminoloji (neutrale Sprache) ve eşlik eden önlemler (Begleitmaßnahmen) vurgusu artırıldı.
Yine de hukukçular, dolaylı ayrımcılık (indirekte Diskriminierung) riskinin devam ettiğini belirtiyor.

Uygulama mekanizması: Uyarıdan cezaya

Tasarının uygulama zinciri üç aşamalı:

  1. Okul yönetimi–veli görüşmesi (Elterngespräch)
  2. Yazılı bildirim (schriftliche Abmahnung)
  3. İdari ceza (Verwaltungsstrafe, 150–1.000 €)

Bu süreç sadece okul ortamında (Bildungseinrichtungen) geçerli olacak; kamusal alan veya sosyal etkinliklerde geçerli değil.

Toplumsal yansıma: “Kimin özgürlüğü korunuyor?”

Sosyologlar, yasa tartışmasının “kadın özgürlüğü” söylemi üzerinden yürütülmesinin paradoksal bir durum yarattığına dikkat çekiyor:
Bir yandan “kadınların özgürleşmesi (Emanzipation)” savunuluyor, öte yandan dini motivasyonlu bir tercih devlet eliyle geçersiz sayılıyor.
Bu ikilik, özellikle Müslüman genç kızlar arasında “kimliğin kamusal görünürlüğü (öffentliche Sichtbarkeit)” ve “aidiyet” konularında belirsizlik yaratıyor.

Son durum ve olası senaryo

Yasa tasarısı hâlen görüş sürecinde (Begutachtungsverfahren).
Hükûmet, metni 2026 yaz dönemine (Sommersemester 2026) kadar yasalaştırmayı planlıyor.
Ancak hukuk çevreleri, yürürlüğe girmesi hâlinde yeniden Anayasa Mahkemesi’ne (VfGH) taşınmasının neredeyse kesin olduğu görüşünde.

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Avrupa

Yedi Çocuk Aynı Gün Doğdu: Aileye Yıllık 21 Bin Euro Sosyal Yardım

yazar

Yayınlayan

on

By

Avusturya’da tartışma yaratan olay: Göçmen bir aileye 2.000 Euro aylık yardım — yedi çocuğun doğum tarihi ise dikkat çekici biçimde aynı.

📅 11 Kasım 2025
✍️ Haber Merkezi / İsviçreninSesi +41Haber

Avusturya’da hükümetin üzerinde çalıştığı sosyal yardım reformu devam ederken, yeni bir “yardım vakası” ülke gündemini yeniden hareketlendirdi. Viyana’da yaşayan dokuz kişilik bir göçmen aile, devletten ayda yaklaşık 2.000 Euro (temel geçim yardımı ve kira desteği) alıyor. Yıllık toplam yaklaşık 21.000 Euro eden bu miktar, tartışmaların fitilini ateşledi.

Ancak olayın en dikkat çekici yönü başka: Ailenin yedi çocuğunun tamamı resmi kayıtlarda 1 Ocak doğumlu görünüyor. Belgelerde 2014, 2015, 2016, 2018, 2019 ve 2021 yıllarına ait doğum tarihleri yer alıyor. 2018 yılı ise “çifte bebek sevinci” olarak geçiyor.

Siyasi gerilim yeniden tırmandı

Vaka, özellikle muhalefetteki FPÖ (Avusturya Özgürlük Partisi) cephesinde sert tepkilere yol açtı. FPÖ Viyana Grup Başkanı Maximilian Krauss, olayın “tesadüf olmadığını” iddia ederek şu açıklamayı yaptı:

“Bu açık bir sosyal yardım dolandırıcılığına işaret ediyor. Görünen o ki ne kimlik ne de hak sahipliği yeterince incelenmiş. Bu kişilerin gerçekten var olup olmadığı bile belirsiz. Viyanalılar geçinmek için her kuruşu hesap ederken, milyonlarca Euro yasa dışı göçmenlere dağıtılıyor.”

FPÖ milletvekili Maximilian Weinzierl ise Viyana’daki mevcut yardım sisteminin “ülkeye göçü teşvik eden en büyük çekim unsuru” olduğunu öne sürdü:

“Viyana’da bu mümkün; FPÖ’nün yönettiği eyaletlerde ise asla.”

Belediye: “Doğum tarihleri BFA tarafından belirleniyor”

Eleştirilere yanıt veren Viyana Belediyesi’nin Sosyal Yardımlar Dairesi (MA 40), iddiaları reddetti. Kurumdan yapılan açıklamada, başvuru sürecinde tüm belgelerin kontrol edildiği vurgulandı:

“Tüm veriler başvuru sırasında titizlikle incelenir. Ancak doğum tarihi gibi bilgiler, daha önce yürütülen iltica süreci kapsamında Yabancılar ve İltica Federal Dairesi (BFA) tarafından doğrulanır.”

Yetkililer ayrıca, göç veya savaş nedeniyle resmi belgeleri bulunmayan kişiler için doğum tarihinin 1 Ocak olarak işlendiğini belirtti:

“Belirli bir tarih tespit edilemediğinde, sistemsel olarak 1 Ocak tarihi atanır.”

Reform masada, çözüm 2026’da

Federal hükümet, sosyal yardımlarda ülke genelinde tek tip bir sistem kurmak için çalışıyor. Sosyal Bakanı Korinna Schumann (SPÖ), eyaletlerle bir uzlaşma arayışında. Ancak Aşağı Avusturya ve Steiermark yönetimleri, “bir kuruş fazla ödemeyeceğiz” diyerek sert bir tutum sergiliyor.

Yeni sosyal yardım yasasının parlamentoda 2026 yılı içinde ele alınması bekleniyor. Aralık ayında yapılacak üçüncü müzakere turu, reformun geleceği açısından belirleyici olacak.

📰 Kısaca:

  • Aile: 9 kişi, 7’si çocuk
  • Yardım: Aylık 2.000 €, yıllık yaklaşık 21.000 €
  • Tartışma: 7 çocuğun tamamı 1 Ocak doğumlu
  • Yetkililer: “Belgeler eksikse sistem otomatik 1 Ocak yazar”
  • Reform: 2026’da yasalaşması planlanıyor
Haberin Devamını Oku

Avrupa

Viyana Okullarında Entegrasyon ve Saygı Tartışması: Bazı Müslüman Öğretmenler Tokalaşmayı Reddediyor

yazar

Yayınlayan

on

By

10 Kasım 2025 – Viyana

Viyana’daki bazı kamu okullarında görev yapan öğretmenler, son dönemde artan entegrasyon sorunları, kültürel gerginlikler ve saygı eksikliği nedeniyle endişelerini dile getirdi. Konuya ilişkin değerlendirmeler, Viyana Öğretmenler Sendikası temsilcisi Thomas Krebs (FCG) tarafından hazırlanan bir raporda yer aldı.

Rapora göre, bazı erkek Müslüman öğretmenlerin kadın meslektaşlarıyla tokalaşmayı reddettiği vakalar bildirilirken, bunun okul ortamında kültürel farklılıkların giderek belirginleştiğine işaret ettiği belirtildi. Krebs, “Eskiden insanlar aşırılıktan kaçarak buraya gelirdi. Şimdi ise bazıları radikal düşüncelerle geliyor ve bu fikirleri burada da yayıyor,” ifadelerini kullandı.

“Saygı Eksikliği Kadın Öğretmenleri Etkiliyor”

Krebs, okul ikliminde son yıllarda gözle görülür bir bozulma yaşandığını savundu. Kadın öğretmenlerin, hem öğrencilerden hem de bazı velilerden yeterli saygı görmediğini öne süren Krebs, “Bu durum tokalaşmanın reddedilmesinden hakaret ve zaman zaman fiziksel saldırılara kadar uzanıyor,” dedi.

Rapor, öğrenciler arasında da kültürel temelli dışlama eğilimlerinin arttığını belirtiyor. Krebs’e göre, “Batı kültüründen gelen öğrenciler zaman zaman eşit görülmüyor, entegrasyona açık öğrenciler ise kendi çevrelerinden baskı görebiliyor.”

Demokratik Değerler Üzerine Endişe

Sendika temsilcisi, bazı öğrencilerin liberal ve demokratik değerlere mesafeli davrandığını da ifade etti. Raporda, özellikle cinsiyet eşitliği, demokratik kurumlara saygı ve farklı inançlara hoşgörü konularında sorunlar yaşandığı vurgulandı. Krebs, “Bazı öğrenciler dini ilkeleri, Avusturya eğitim yasalarına dayanan müfredatın önüne koyuyor. Bu durum düzenli ders işlenmesini zorlaştırıyor,” diye konuştu.

Zorunlu Entegrasyon Programı Önerisi

Sorunun çözümü için Krebs, zorunlu entegrasyon programlarının hayata geçirilmesini önerdi. Bu programların yalnızca dil öğrenimini değil, toplumsal değerlerin aktarımını da içermesi gerektiğini belirten Krebs, söz konusu eğitimlerin okul dışı ve resmi denetim altında yapılmasının önemini vurguladı.

“Öğretmenler eğitim görevlerini yerine getirebilir, ancak öğrenciler entegrasyona istekli olduklarında,” diyen Krebs, Almanca öğrenme, derslere katılım ve demokratik kurallara uyumun bu isteğin göstergesi olduğunu belirtti.

Geçmişteki Başarılı Örnekler

Krebs, geçmiş yıllarda Avusturya’ya göç eden pek çok kişinin ülkeye uyum sağladığını hatırlatarak, “Önceki kuşaklar Almanca öğrenip topluma katıldılar ve demokratik değerlere saygı gösterdiler. Bu tutumun yeniden norm haline gelmesi gerekiyor,” dedi.

Sendika temsilcisi, okulların entegrasyon sürecinde daha fazla kurumsal destek alması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Haberin Devamını Oku

Avrupa

Almanya’da başörtüsünü çıkarmayı reddeden fahri yargıç görevden alındı

yazar

Yayınlayan

on

By

Almanya’nın Aşağı Saksonya eyaletinde bulunan Braunschweig Yüksek Eyalet Mahkemesi, duruşmalarda başörtüsünü çıkarmayı reddeden bir fahri (gönüllü) yargıcın görevden alınmasına hükmetti. Karar, ülkede yargı mensuplarının dini semboller taşıyıp taşıyamayacağına ilişkin tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Mahkeme, fahri yargıcın duruşma salonunda başörtüsü takmakta ısrar etmesini devletin tarafsızlık ilkesine aykırı buldu. Kararda, Niedersächsisches Justizgesetz (NJG) adlı eyalet yasasının 31a maddesine atıf yapılarak, “yargısal görevde bulunanların dini, ideolojik veya siyasi görüşlerini yansıtan semboller ya da kıyafetler giyemeyeceği” hükmü hatırlatıldı.

Yüksek Mahkeme, kadının uyarılara rağmen bu kurala uymayacağını açıkça ifade ettiğini, bu nedenle “ağır görev ihlali” (grobliche Amtspflichtverletzung) işlediğini belirtti. Karar uyarınca fahri yargıç görevden alındı ve temyiz yolu kapatıldı.

Almanya’da “Schöffe” olarak bilinen fahri yargıçlar, halk arasından beş yıllığına seçiliyor ve profesyonel hâkimlerle eşit oy hakkına sahip. Mahkeme, bu kişilerin de yargının görünürdeki tarafsızlığını koruma yükümlülüğüne tabi olduğunu vurguladı.

Kararda ayrıca, yargının görünür tarafsızlığının bireyin din özgürlüğüne kıyasla öncelikli olduğu, tarafların “dini etkiden bağımsız bir yargılanma hakkına” sahip bulunduğu ifade edildi.

Karar, Almanya’da kamu görevlilerinin dini semboller kullanmasına dair süregelen tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Bazı hukukçular bunun dini özgürlük açısından kısıtlayıcı olduğunu savunurken, diğerleri tarafsızlığın demokratik hukuk devleti için vazgeçilmez olduğunu belirtiyor.

📍Braunschweig Yüksek Mahkemesi kararıyla birlikte fahri yargıçlar da profesyonel hâkimlerle aynı kurallara tabi olacak.
#Almanya #başörtüsü #mahkeme #Braunschweig #avrupa #germany #hukuk #haber

Haberin Devamını Oku

Trendler