Sosyal Medya

Gündem

Sağlık Odaklı Tatillerin Yükselen Trendi: ‘Alkolsüz Tatil – Teetotal’

yazar

Yayınlayan

on

Sağlık Odaklı Tatillerin Yükselen Trendi: ‘Alkolsüz Tatil – Teetotal’

Cemil Baysal – Son yıllarda sağlık ve wellness odaklı tatiller popülerlik kazanmaya devam ediyor. Alkolsüz tatil olarak da adlandırılan ‘Teetotal’ tatil trendi, sağlık bilinci ve alternatif tatil anlayışıyla birlikte küresel seyahat tercihlerinde önemli bir yer ediniyor.

Kuoni tarafından yapılan araştırmaya göre, teetotal tatil yapmayı dini inançlardan ziyade sağlık kaygıları nedeniyle tercih edenler, Türkiye ve İtalya gibi destinasyonlara özellikle ilgi gösteriyorlar. Kuoni’nin önceki araştırmaları da benzer sonuçlar doğrultusunda ilerlemişti.

Araştırma kapsamında 1000’den fazla katılımcıya yöneltilen ankette, alkolsüz tatilcilerin ABD’yi ilk sırada göstermesinin nedeni, ülkenin zengin ve çeşitli seyahat imkanları sunması. New York ve Chicago gibi şehirlerde alışveriş, gezi ve gösterilerle dolu eğlenceli bir hafta sonundan, Yosemite veya Büyük Kanyon’un nefes kesici manzaraları eşliğinde doğayla iç içe bir haftaya kadar geniş bir yelpazede seçenek sunması olarak belirtiliyor.

Kuoni’nin araştırmasına göre, Türkiye ve İtalya da teetotal tatil yapmayı tercih edenler için cazip destinasyonlar arasında yer alıyor. Ankete katılanların ilgi gösterdiği bu ülkeler, teetotaller için alkol almadan yapılacak etkinliklerin diğer yerlere kıyasla daha zengin olması ile öne çıkıyor.

Türkiye’de Sultanahmet Camii’nde tarihi bir yolculuk, Fethiye Ölüdeniz’de eşsiz manzaralar eşliğinde deniz keyfi, Dalyan’da deniz kaplumbağalarını gözlemleme ve Kapadokya’da mehtaplı bir yürüyüş gibi etkinlikler, teetotallerin tercihleri arasında yer alıyor.

Euronews Travel tarafından yapılan ankette, alkolsüz tatilcilerin tercih ettiği diğer ülkeler arasında İspanya ve İtalya’nın sürdürülebilir seyahat kararlarını destekleyen bir atmosfere sahip olduğu belirtiliyor.

Özetle, sağlık ve wellness odaklı tatillerle birlikte alkolsüz tatil trendi, seyahat endüstrisinde önemli bir yer edinerek alternatif tatil anlayışının artan popülerliğini yansıtıyor. Bu yeni trend, seyahat deneyimlerini sadece dinlenme değil aynı zamanda sağlık ve kültürel keşiflerle birleştiren seyahatçiler için ideal bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor.

Almanca, Fransızca ve İtalyanca okumak için alttaki Linke tıklayın

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Bodrum Gece Hayatı Kan Ağlıyor: Antik Tiyatro’da Konserler İptal, Kulüpler Erken Kapanıyor

yazar

Yayınlayan

on

By

Bodrum, efsanevi gece hayatının solgun yüzüyle karşı karşıya. Bu yaz, göz alıcı sahilleri ve tarihi zenginlikleriyle ünlü bu cennet, sessiz sedasız boş kaldı. Antik Tiyatro’nun yankılanması beklenen konserlerinden bazıları, düşük bilet satışları nedeniyle iptal edildi. Örneğin, 13 bin kişilik kapasiteye sahip olan tiyatroda düzenlenecek konserlerden biri sadece 8, diğeri 12, diğer ikisi ise 10’ar bilet satabildi. Müge Dağıstanlı’nın 10Haber’deki haberine göre, yüksek fiyatlar ve Bodrum’un genel pahalılığı, turistleri kaçırıyor gibi görünüyor.

Gece Kulüpleri Sessiz ve Perişan

Gece kulüpleri de benzer bir kaderle yüzleşiyor. Geçen hafta, Bodrum’un merkezindeki 450 kişilik bir kulüp, azalan müşteri sayısı yüzünden erken saatte kapılarını kapatmak zorunda kaldı. 500 kişilik diğer büyük mekanlar da benzer sorunlarla boğuşuyor, müşteri eksikliği nedeniyle acı kararlar almak zorunda kalıyorlar.

İşsizlik Tehlikesi ve Karamsarlık

Lüks oteller bile, düşen iş hacmi sebebiyle personel çıkarmak zorunda kalıyor. Umutlar, Temmuz ve Ağustos aylarına bağlı olsa da, birçok işletmeci sezonun beklentileri karşılamaması halinde zararla kapanabileceğini dile getiriyor. Bir işletmeci, “Haziran hayal kırıklığı oldu. Herkesin ilk defa bu kadar büyük bir zararı var,” şeklinde endişelerini dile getirdi.

Bodrum’un Geleceği: Karanlık Bir Gölge

Bodrum’un turizm endüstrisindeki bu sarsıcı durum, yerel işletmeler arasında ciddi kaygılara sebep oluyor. Umutsuzluk, bu güzel sahil kasabasının geleceği hakkında karamsar bir gölge gibi asılı duruyor.

Fırsatçılık Eleştirileri

Öte yandan, bazı yerli ve yabancı turistler, Bodrum’daki pahalılığın enflasyondan ziyade fırsatçılık olarak yorumlanması gerektiğini savunuyor. Birçok mekanda bir bardak suyun bile fahiş fiyatlara satılmasının, turistleri kaçırdığını ve Bodrum’un imajına zarar verdiğini belirtiyorlar.

BodrumGeceHayatıKrizi #bodrumturkei #bodrum #turkei #bodrumturkey #haber #bodrumbeach #bodrumnight #turizm #tourism #reise #urlaub

Haberin Devamını Oku

Dünya

Mannheim Saldırısı ve Polisin Ölümü İslamcılık Tartışmalarını Alevlendirdi

yazar

Yayınlayan

on

By

Almanya’nın Mannheim kentindeki bir Afgan svatandaşının “Pax Europa Yurttaş Hareketi”nin standına düzenlediği bıçaklı saldırıda yaralanan polis memurunun ölümü, ülkede İslamcılık tartışmalarını alevlendirdi.

Mannheim kent merkezindeki pazar meydanında gerçekleşen olayda 25 yaşındaki Afgan, elindeki uzun bıçakla standa saldırarak altı kişiyi yaralamıştı. Kafasından aldığı bıçak darbeleriyle ağır yaralanan 29 yaşındaki polis memuru ise Pazar günü hastanede yaşamını yitirdi. Saldırıda yaralanan Pax Europa üyelerinden İslam karşıtı aktivist Michael Stürzenberger de hastaneye kaldırılarak ameliyat edildi.

Olay sırasında diğer bir polis memuru tarafından durdurulan saldırganın sağlık durumu nedeniyle henüz sorgulanamadığı ve saldırının motivasyonunun belirsiz olduğu belirtiliyor. Afganistan doğumlu saldırganın 2014 yılından beri Almanya’da yaşadığı kaydedildi.

Saldırı ve polis memurunun ölüm haberi, aşırı sağın yükselişi ve İslamcılık tartışmalarıyla siyasi gerilimin tırmandığı Almanya’da yeni tartışmaları beraberinde getirdi.

Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, “insan hayatını korumak için cesur bir şekilde müdahale eden polis memurunun ölümünden dolayı derin üzüntü içinde bulunduğunu” belirterek “ülkede artan şiddet eğilimi ve siyasi ihtilafların kabalaşmasından dolayı” büyük endişe duyduğunu ifade etti. Steinmeier, “Bu şekilde devam edemez. Şiddet, demokrasimizi güçlü kılan temelleri tehdit etmektedir” uyarısında bulundu.

İçişleri Bakanı Nancy Faeser, saldırı nedeniyle devam eden soruşturmanın faillerin en ağır cezalara çarptırılması gerektiğini vurgulayarak, “Güvenlik kurumlarımız İslamcı çevreleri sıkı takiptedir ve mücadeleyi güçlendirmeye devam etmektedir” dedi.

Hür Demokrat Parti’nin Genel Başkanı ve Maliye Bakanı Christian Lindner, “İslamcı terörizme karşı kendimizi müdafaaya geçmek zorundayız. Bunun için güvenlik kurumlarını mali olarak güçlendirmeye devam edeceğiz. Yanlış hoşgörüye son” ifadelerini kullandı.

Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin eş başkanları Alice Weidel ve Tino Chrupalla, hükümetin hatalı göç ve güvenlik politikalarının saldırıda payı olduğunu iddia ederek Afganistan’dan göçün durdurulmasını ve geri göndermelerin hızlandırılmasını talep etti.

Baden-Württemberg eyaletinin Yeşiller partili Maliye Bakanı Danyal Bayaz da İslamcılık tehlikesi karşısında uyarıda bulunarak, “İslamcı bir saldırı olduğunun ortaya çıkması durumunda, İslamcılık’ın tehlikeleri konusunda dürüst bir tartışmanın zamanının geldiğini” ifade etti.

Yeşiller Partisi Eş Genel Başkanı Ricarda Lang ise “İslamcılık özgür toplumun düşmanıdır ve tam buna uygun bir muamele görmelidir” dedi.

Haberin Devamını Oku

Gündem

İsviçre’nin eski Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, İstifasının Perde Arkasını Anlattı

yazar

Yayınlayan

on

By

İsviçre ‘nin Fransız Bölgesi Devlet Televizyon Kanalı RTS’deki Röportajı Link

En son Ankara’da İsviçre Büyükelçisi olan Jean-Daniel Ruch, İsviçre Konfederasyonu Güvenlik Politikaları Sekreteri  olarak atanması beklenirken, göreve başlamadan istifa ettiğini açıkladı. Ya da istifa etmeye zorlandı. Ruch, RTS 19:30 programında yaptığı konuşmada, istifasının ardında “etkili kişilerin” onun bu göreve gelmesini istemediği olduğunu belirtti. Diplomat, kişisel yaşamına dair yapılan medya kampanyasının kendisini hedef alarak, atanmasını engellediğini ifade etti.

Jean-Daniel Ruch: “Bazı Güçler Benim Güvenlik Politikalarından Sorumlu Devlet Sekreteri Olmamı İstemedi”

İsviçre’nin Güvenlik Politikası Devlet Sekreteri olarak atanması beklenen eski diplomat Jean-Daniel Ruch ile yapılan röportajda, görevinden istifa etme nedenleri üzerine konuşuldu.

Jean-Daniel Ruch, deneyimli bir diplomat olarak İsviçre’nin güvenlik politikasını yönetmesi gerekiyordu, ancak göreve başlamadan önce dışarı itildiğini belirtti. 19:30 programına konuk olan Ruch, özel hayatına yönelik yapılan bir medya kampanyasının kurbanı olduğunu söyledi: “Güçlü kişiler beni bu göreve istemiyordu.”

Geçen Eylül ayında, Jean-Daniel Ruch sürpriz bir kararla gündeme gelmişti. İsviçre’nin güvenlik politikası için prestijli bir göreve atanmasına rağmen, Batı İsviçreli diplomat göreve başlamadan istifasını açıklamıştı.

O dönemde, bu aksaklığı açıklamak için birkaç teori ortaya atıldı, ancak tam nedenler hala net değil. Basına göre, kişisel davranışları onu şantajlara açık hale getirmişti.

19:30 programında yapılan bir röportajda, Moutier kökenli olan Ruch, atanmasından bu yana ilk kez konuştu. “Bu göreve beni istemeyen güçlü kişiler vardı,” diyen Ruch, yaklaşık 15 yıl boyunca Sırbistan, Türkiye ve İsrail gibi ülkelerde büyükelçilik yapmıştı. Ancak “komplolar” terimini kullanmaktan kaçındı.

24 Mayıs Cuma günü, Favre yayınları tarafından “Suçlar ve Sarsıntılar” adlı bir kitap yayımlayan Ruch, bu ani istifa kararının ardındaki nedenlere biraz ışık tuttu. Özel yaşamına yönelik bir medya kampanyasının kurbanı olduğunu ve bu kampanyanın görünüşe göre planlandığını belirtti.

Ancak Jean-Daniel Ruch, her zaman için bu göreve uygun bir diplomat olarak nitelendirildi. Tarih boyunca her zaman doğru zamanda doğru yerdeydi. Kitabında, özellikle eski Yugoslavya Başsavcısı Carla Del Ponte ile yaptığı uzun diplomatik kariyerine değindi.

O dönemde, diplomat ve ekibi, birçok Balkan liderini soykırım, insanlığa karşı suçlar veya savaş suçları nedeniyle Lahey’deki hücrelere kadar takip eden bir politik strateji uyguladı.

Günümüzde, dünya sahnesindeki değişimlerle birlikte, savaşlar da farklı bölgelere yönelmiş durumda. Özellikle de Gazze Şeridi, bu değişimin en yoğun yaşandığı bölgelerden biri haline geldi. Bu noktada, bölgedeki deneyimleri üzerinden konuşan Jean-Daniel Ruch, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya yönelik bir tutuklama emri talebinin önemli bir dönüm noktası olduğunu vurguluyor. Hatırlatması üzerine, bu talebin Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcıları tarafından yapıldığını belirtiyor.

Ruch’a göre, bu talep sadece bir hukuki süreç değil, aynı zamanda bölgedeki siyasi dinamikler açısından da bir kırılma noktası niteliği taşıyor. Avrupa’nın büyük ölçüde finanse ettiği ve İsrail liderlerini hedef alan bir mahkemenin varlığı, Batı’nın uzun zamandır eleştirilen “ikiyüzlü politika” anlayışıyla bağlantılı olarak önemli bir tartışma konusu haline geliyor. Ruch, bu durumun artık geçerli olmayacağını ve bölgedeki İsrail-Filistin çatışmasında uzun süredir devam eden hoşgörü döneminin sona erdiğini ifade ediyor. Bu açıklamalarıyla, Ruch, bölgedeki siyasi ve hukuki dinamiklerin değişimine işaret ediyor ve gelecekteki gelişmelerin nasıl şekillenebileceği konusunda bir fikir sunuyor.

2000’lerin başlarında, Jean-Daniel Ruch ayrıca, İsrail-Filistin çatışmasını çözmek için bir alternatif barış planı olan Cenevre Girişimi’nde Micheline Calmy-Rey ile birlikte çalıştı. O dönemde, bugün bazı devletler tarafından terörist bir örgüt olarak görülen Hamas liderleriyle bir araya geldi. Ve ona göre, Orta Doğu’daki çatışmayı çözmek için aktörlerin er ya da geç bir masanın etrafına oturması gerekiyor.

Ruch’un görüşüne göre, Orta Doğu’daki çatışmanın çözümü için tarafların bir araya gelmesi gerekiyor. İsrail’in Hamas liderleriyle doğrudan görüşmeler yapması ve çatışmayı sona erdirmek için adımlar atmaya hazır olması gerektiğini belirtiyor.

Ruch, umutlu bir şekilde, bir ateşkesin sağlanabileceğine ve rehinelerin serbest bırakılabileceğine inanıyor. Ancak bu için İsrail’in, rehin tutanlarla diyalog kurmaya ve müzakerelere açık olması gerektiğini vurguluyor.

Gerçekten de ateşkesin sağlanmasını ve rehin alınanların serbest bırakılmasını umuyorum. Ancak bunun için İsrail’in onları elinde tutanlarla konuşmaya karar vermesi gerekiyor,” diye ekledi.

Jean-Daniel Ruch’un bu gelişmeler üzerine kamuoyuna yaptığı açıklamalar, İsviçre’nin güvenlik politikasıyla ilgili gelecekteki atamalarda dikkate alınacak önemli bir dönemeç olarak değerlendiriliyor.

Analiz:


Eylül ayında İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, İsviçre Konfederasyonu Güvenlik Politikaları Sekreteri olarak atanarak sürpriz bir hamleyle gündeme geldi. Ancak bu atama, İsviçre yönetiminde hızlı bir kariyer yapmış ve NATO’ya karşı sert bir ses olan Finlandiya vatandaşı Pälvi Pulli’nin beklenen atanması yerine geldi. Jean-Daniel Ruch, basın toplantısında İsviçre’nin tarafsızlığını vurgulamıştı, bu da olumlu bir işaret olarak kabul edilebilirdi. Ancak sağcı “Blick” ve “Sonntagsblick” gazeteleri, ekim ayında Ruch’a karşı düşmanca bir medya kampanyası başlattı. Onu aşağıladılar ve şantaja açık olmakla suçladılar.

Atama sonrasında Tuğgeneral Markus Mäder Güvenlik Politikaları Bakanı olarak atanırken, yardımcısı olarak ultra Atlantikçi Pälvi Pulli’nin seçilmesi tartışmalara yol açtı. İsviçre gazetesi “Weltwoche”, bu durumu bir “NATO darbesi” olarak nitelendirerek endişe verici bir soru sordu: Bu karara gizli servisler ve yabancı hükümetlerin müdahalesi var mı?

Bu atama karşısında SVP üyesi Alfred Heer tarafından başlatılan aşağılayıcı kampanya, İsviçre’nin tarafsızlığına gölge düşüren bir tartışma başlattı. Alfred Heer aynı zamanda İsrail’e yakın bir düşünce kuruluşu olan ‘Audiatur’ Vakfının da başkanıydı.

Ancak neden Siyonistler Büyükelçi Ruch’tan nefret ediyor? Cevap basit:

2016-2021 yılları arasında Tel Aviv’de İsviçre büyükelçisi olan Ruch, Hamas ile sürekli diyalog halindeydi ve Filistinliler tarafından da takdir edilen bir diplomat oldu. Ayrıca, 2022 baharında Büyükelçi Ruch, Ukrayna ile Rusya arasındaki barış görüşmelerinde (İngilizler tarafından sabote edilmiş olan)Türkiye’nin çabalarını desteklediği için dikkat çekmişti.

Haberin Devamını Oku

Trendler