Sosyal Medya

Dünya

İsviçre Basını: Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e Yönelik Tehditleri Ciddiye Alınmalı mı?

yazar

Yayınlayan

on

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz Pazar günü yaptığı açıklamada İsrail’e yönelik bir işgal tehdidinde bulundu. Erdoğan, “Nasıl Karabağ’a girdik, Libya’ya girdik, aynı şekilde İsrail’le de ilgileneceğiz” şeklinde ifadeler kullandı. Bu açıklamalar, Avrupa basınında geniş yankı uyandırdı ve özellikle Alman ve İsviçre medyasında Erdoğan’ın tehditlerinin ciddiyeti üzerine tartışmalar başlatıldı.

Avrupa’da az bir kesim de olsa, Türkiye’ye tatile gidecek olan ve bu haberleri okuduktan sonra ‘Türkiye İsrail ile savaşa mı girecekmiş?’ paniği yaşayan kişiler de var.

İşte İsviçre Basını’nda yer alan haberin tam içeriği :

Özetle:

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’e işgal tehdidinde bulundu.
  • Uzmanlar, bu tehdidin boş bir tehdit olduğunu ve Erdoğan’ın iç politik bir sinyal vermek istediğini söylüyor.
  • Erdoğan’ın, İran’ı zayıflatmak ve Filistin’e destek vermek suretiyle bölgede daha merkezi bir rol üstlenmek istediği ifade ediliyor.

Erdoğan, AKP’nin düzenlediği bir etkinlikte “Nasıl Karabağ’a girdik, Libya’ya girdik, aynı şekilde onlarla da ilgileneceğiz” şeklinde açıklamalarda bulundu. SRF’in dış haberler muhabiri Philipp Zahn, bu tehdidin gerçek bir askeri eyleme dönüşmeyeceğini ve Erdoğan’ın bu açıklamaları öncelikli olarak iç politikada bir mesaj olarak kullandığını belirtiyor.

Tehdidin Arka Planı ve Uzman Görüşleri

Uzmanlar, Erdoğan’ın bu tehdidinin gerçek bir askeri risk taşımadığını ve esasen iç politik bir mesaj olduğunu belirtiyor. SRF dış haberler muhabiri Philipp Zahn, Erdoğan’ın açıklamalarının “boş bir tehdit” olduğunu ve Türk Cumhurbaşkanı’nın esas amacının iç politikada bir sinyal vermek olduğunu ifade etti.

İslam bilimci ve eski Bern Üniversitesi profesörü Reinhard Schulze, Erdoğan’ın açıklamalarını, Türkiye’nin savunma sanayisine ek bir meşruiyet kazandırma çabası olarak değerlendirdi. Schulze, Erdoğan’ın Filistin davasına destek vererek, bölgede daha merkezi bir rol üstlenmeyi ve İran’a karşı bir denge unsuru oluşturmayı amaçladığını belirtti.

Schulze, Erdoğan’ın bu tür tehditlerle, Türkiye’yi Filistin’in yanında “dürüst bir destekçi” olarak sunmayı ve böylece İran’ın etkisini azaltmayı hedeflediğini öne sürdü. İran’ın Hamas’a olan desteği bilinirken, Erdoğan’ın bu açıklamalarla Türkiye’yi daha güçlü bir bölgesel oyuncu olarak konumlandırmak istediği belirtiliyor.

Türkiye İçindeki Tepkiler ve Askeri Yardım Konusu

Türkiye içinde Erdoğan’ın tehditlerine pek fazla bir tepki verilmediği ve bu tür açıklamaların genel olarak ciddiye alınmadığı ifade ediliyor. Philipp Zahn, Erdoğan’ın açıklamalarının Türkiye’de sadece bir diğer “sözlü tırmanış” olarak algılandığını ve bu nedenle geniş bir etki yaratmadığını belirtti.

Ayrıca, Erdoğan’ın Azerbaycan’a yönelik destek açıklamalarının da abartılı olduğu belirtiliyor. 2023 yılında Erdoğan, Azerbaycan’a “her türlü” destek vereceğini söylemişti. Ancak bu destek, Azerbaycan’a modern silahlar ve eğitim sağlamayı içerirken, Türk askerlerinin Azerbaycan’da bulunmadığı ifade ediliyor. Schulze, Erdoğan’ın “işgal” ifadesinin, Azerbaycan’daki askeri yardımı abartılı bir şekilde tanımlamak olarak yorumlanabileceğini belirtti. Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu ve olası bir askeri müdahalenin NATO ile bir çatışmaya yol açabileceğini vurguladı.

Sonuç olarak, Erdoğan’ın İsrail’e yönelik işgal tehdidi, geniş bir tartışma yaratmış olsa da, uzmanlar bu tehdidin askeri bir eyleme dönüşmeyeceğini ve Erdoğan’ın bu açıklamalarının iç politik bir strateji olarak değerlendirildiğini belirtiyor.

RecepTayyipErdogan #İsrailTehdidi #KültürSavaşları #OrtaDoğuPolitikası #İçPolitikMesaj #FilistinDesteği #İranEtkisi #TürkiyePolitikası #SavaşRhetorigi #Azerbaycan #NATOTartışmaları #OrtaDoğuAnalizi

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Avrupa

Afganlara “Gelmeyin, Para Verelim” Teklifini Neredeyse Tüm Afganlar Reddediyor

yazar

Yayınlayan

on

By

Almanya Federal İçişleri Bakanlığı’nın, Afganistan’dan Almanya’ya yapılacak göçü azaltmak amacıyla başlattığı “vazgeçme primi” uygulaması beklenen etkiyi yaratmadı. Program kapsamında, Almanya’ya giriş hakkından kendi rızalarıyla vazgeçen Afgan vatandaşlarına nakit ödeme teklif ediliyordu. Ancak elde edilen veriler, bu teklifin neredeyse tüm Afganlar tarafından geri çevrildiğini ortaya koydu.

Bakanlık yetkilileri, maddi teşvikin bir kısmı ekonomik nedenlerle yola çıkan Afganlar için cazip olacağını düşünüyordu. Fakat sahadan gelen bilgiler, bu beklentinin karşılanmadığını net biçimde gösteriyor. Uzmanlara göre, Afganistan’daki güvenlik sorunları, siyasi belirsizlik ve kötüleşen yaşam koşulları, verilen para teklifinin değersiz kalmasına neden oluyor.

Göç uzmanları, Almanya’nın bu adımının “riskli bir yanlış hesaplamaya” dayandığını belirtiyor. Zira birçok Afgan için Avrupa’ya ulaşmak bir maddi kazanç değil, hayatta kalma stratejisi olarak görülüyor. Bu nedenle, para karşılığında geri dönmeyi ya da hiç yola çıkmamayı kabul edenlerin sayısı son derece düşük.

Uygulamanın başarısız olduğu yönündeki değerlendirmeler, Federal İçişleri Bakanlığı içinde de tartışmaları alevlendirmiş durumda. Muhalefet partileri ise hükümeti “gerçekçi olmayan göç politikaları peşinde koşmakla” eleştiriyor.

Programın geleceğine ilişkin kararın, resmi sonuçların açıklanmasının ardından netleşmesi bekleniyor.

Haberin Devamını Oku

Dünya

Şifrenizi Hemen Değiştirin: Milyarlarca Hesap Tehlikede

yazar

Yayınlayan

on

By

Dünya genelinde yaklaşık iki milyar e-posta adresi ve 1,3 milyar parola internette erişime açık hâle geldi. Uzmanlar, bunun bugüne kadar ortaya çıkan en büyük veri sızıntısı olduğunu belirtiyor.

Hazırlayan: Konstantin Furrer

Siber güvenlik araştırmacısı Troy Hunt, devasa boyutlardaki bu veri sızıntısını kendi platformu “Have I Been Pwned” (HIBP) veritabanına ekledi. Hunt’a göre, bu sızıntı kapsamı açısından şimdiye kadar tespit edilen en büyük veri ihlali niteliğinde.

Farklı Kaynaklardan Toplanan Veriler

Yeni veri seti, kısa süre önce ortaya çıkan “stealer logs” adlı kötü amaçlı yazılımlar aracılığıyla toplanan bilgilerden farklı.
Bu kez, Threat Intelligence platformu Synthient, daha önce gerçekleşmiş çeşitli veri sızıntılarından elde edilen kullanıcı bilgilerini birleştirerek tek bir dev arşiv hâline getirdi.

Uzmanlar, bu verilerin siber suçlular tarafından çevrimiçi hesaplara izinsiz erişim sağlamak amacıyla kullanılabileceği uyarısında bulunuyor.
Almanca açıklamada da belirtildiği gibi:
“Kriminelle können damit Konten angreifen und sich einloggen.”
(Suçlular bu verilerle hesaplara saldırabilir ve giriş yapabilir.)

Uzmanlardan Uyarı

Siber güvenlik uzmanları, kullanıcıların şifrelerini derhal değiştirmeleri, aynı parolayı birden fazla platformda kullanmamaları ve iki aşamalı kimlik doğrulama (2FA) özelliğini etkinleştirmeleri gerektiğini vurguluyor.
Uzmanlara göre bu sızıntı, dijital güvenlik alışkanlıklarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine dair güçlü bir uyarı niteliğinde.

Haberin Devamını Oku

Dünya

Trump Yönetiminden Tartışmalı Vize Talimatı: Kronik Hastalıklar Vize Değerlendirmesinde Kriter Haline Geldi

yazar

Yayınlayan

on

By

WASHINGTON — ABD Dışişleri Bakanlığı, Donald Trump yönetiminin talimatıyla vize başvuru sürecinde sağlık durumunun değerlendirilmesine ilişkin yeni bir yönerge yayımladı. Yönerge, obezite, diyabet, astım, kalp-damar hastalıkları ve uyku apnesi gibi kronik rahatsızlıkların, vize uygunluğu açısından dikkate alınmasını öngörüyor.

Yeni düzenlemeyle birlikte, ABD’ye göçmen veya uzun süreli oturum vizesi başvurularında bulunan kişilerin sağlık durumları, “devlete ekonomik yük oluşturma ihtimali” açısından değerlendirilecek. Vize memurları, başvuru sahiplerinin bu tür hastalıklar nedeniyle yüksek sağlık giderlerine yol açabileceğini düşünmeleri hâlinde, vizeleri reddetme yetkisine sahip olacak.

Kapsam ve Gerekçe

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı iç yazışmaya göre, yeni talimat esas olarak göçmen vizeleri (örneğin Green Card) için geçerli olacak. Ancak yönergede belirtilen değerlendirme ölçütleri, gerektiğinde diğer vize kategorilerine de uygulanabilecek.

Kararın dayanağı, ABD göç mevzuatında yer alan “public charge” (kamuya yük olma) ilkesi. Bu ilke, ABD’ye gelen yabancıların uzun vadede devlet destekli sağlık veya sosyal hizmetlere bağımlı hale gelmelerinin önüne geçmeyi amaçlıyor.

Buna göre vize memurları, başvuru sahibinin veya ailesinin kronik rahatsızlıkları nedeniyle kamu kaynaklarına başvurma riskini “yüksek” görürse, vizeyi reddedebilecek.

Uygulama Detayları

CBS News ve NDTV’nin ulaştığı belgelere göre, talimatta şu hastalıklar özellikle vurgulanıyor:

  • Metabolik hastalıklar (örneğin diyabet ve obezite),
  • Solunum yolu rahatsızlıkları (astım, KOAH, uyku apnesi),
  • Kardiyovasküler hastalıklar,
  • Ruh sağlığı bozuklukları,
  • Nörolojik ve kanser türü hastalıklar.

Bu rahatsızlıklara sahip başvuru sahiplerinin, ABD’deki sağlık masraflarını karşılayabilecek yeterli finansal kaynağa sahip olduklarını belgelemeleri bekleniyor.

Eleştiriler ve Tepkiler

Yeni uygulama, sağlık uzmanları ve göçmen hakları savunucuları tarafından “tıbbi gerekçelerle ayrımcılık” olarak nitelendiriliyor. Uzmanlar, obezite ve diyabet gibi yaygın hastalıkların vize kriteri haline getirilmesinin bilimsel dayanağının zayıf olduğunu savunuyor.

Göçmenlik hukuku uzmanı Prof. Laura Phillips, politikayı şu sözlerle değerlendirdi:

“Bu, kamu sağlığıyla ilgili bir tedbir değil; ekonomik üretkenlik üzerinden sağlık temelli bir ayrımcılık modeli. Vize memurlarına, tıbbi uzmanlık gerektiren konularda geniş takdir yetkisi veriliyor.”

Buna karşılık Trump yönetimine yakın kaynaklar, uygulamanın “Amerikan vergi mükelleflerinin yükünü azaltmak” amacıyla hazırlandığını belirtiyor.

Olası Etkiler

Yeni yönergenin, özellikle ABD’ye kalıcı göç etmeyi planlayan düşük ve orta gelirli başvuru sahipleri üzerinde caydırıcı etki yaratması bekleniyor.
Turist, öğrenci veya kısa süreli çalışma vizeleri kapsam dışında görünse de, sağlık durumu ve sigorta belgeleri artık bu başvurularda da ikincil inceleme kriteri olarak gündeme gelebilir.

Uzmanlara göre bu politika, Trump yönetiminin daha önce uygulamaya koyduğu “sağlıklı ve ekonomik olarak bağımsız göçmen profili” anlayışının bir devamı niteliğinde.

Haberin Devamını Oku
Reklam

Trendler