Sosyal Medya

Dünya

Aşk, Güven ve 5 Milyon Dolarlık Piyango: Winnipeg’de Filmlere Konu Bir Hikâye

yazar

Yayınlayan

on

Kanada – Winnipeg
Birlikte alınan bir piyango bileti, iki sevgilinin hayatını tamamen değiştirdi. Ama bu değişim, sanıldığı gibi mutlulukla değil, milyon dolarlık bir dava ve kalp kırıklığıyla sonuçlandı.

Lawrence Campbell ve sevgilisi Krystal Ann McKay, sıradan bir gün birlikte şanslarını denemek için piyango bileti satın aldı. Talih bu kez onlardan yanaydı. Bilet, tam 5 milyon dolarlık büyük ikramiyeyi kazandı. Ancak, kazançla birlikte gelen sevinç çok kısa sürdü.

Campbell, o günlerde cüzdanının çalındığını ve henüz yeni kimliğini teslim almadığını söylüyor. Bu nedenle ikramiyeyi almak için McKay’den yardım istemişti. Plan basitti: McKay parayı teslim alacak, ardından çift birlikte harcayacaktı. Fakat iddiaya göre, paranın hesaba geçmesinden kısa bir süre sonra McKay ortadan kayboldu. Telefonlar kapandı, mesajlara yanıt verilmedi.

Lawrence Campbell bir anda hem sevgilisini hem de milyon dolarlarını kaybetti.

💔 Aşk mı, İhanet mi?

Campbell, McKay’in başka bir adamla birlikte olduğunu ve kendisini kandırdığını iddia ediyor. Dava dosyasında, McKay’in ikramiye sonrası yeni bir hayata başladığı ileri sürülüyor. McKay cephesi ise bu iddiaları kesin bir dille reddediyor ve yasal savunma hazırlığında olduğunu açıklıyor.

McKay’in avukatları, kazanan bileti kendi başına satın aldığını savunurken, Campbell bunun “ortak bir bilet” olduğunu ve kendisinin aldatıldığını öne sürüyor. Mahkeme belgeleri henüz incelenme aşamasında; resmi bir karar verilmiş değil.

⚖️ Dava Büyüyor, Sorular Artıyor

Kanada medyasında büyük yankı uyandıran bu olay, sadece “paranın değil, güvenin de kaybedildiği” bir hikâye olarak tartışılıyor. Winnipeg Free Press ve People dergisi gibi kaynaklar, davanın hâlâ sürdüğünü ve tarafların mahkeme öncesi uzlaşma olasılığının düşük olduğunu aktarıyor.

Kimi yorumcular, “en çok can yakan şey paranın gitmesi değil, güvenin kaybolması” diyor.

💬 Kamuoyu Ne Diyor?

Sosyal medyada olay büyük yankı uyandırdı. Kimileri Campbell’a “fazla saf” derken, kimileri McKay’i “soğukkanlı bir dolandırıcı” olmakla suçluyor.
Ancak gerçek ne olursa olsun, bu hikâye bir kez daha şu soruyu akıllara getiriyor:

“Aşk ile para aynı kefeye konabilir mi?”

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya

Şifrenizi Hemen Değiştirin: Milyarlarca Hesap Tehlikede

yazar

Yayınlayan

on

By

Dünya genelinde yaklaşık iki milyar e-posta adresi ve 1,3 milyar parola internette erişime açık hâle geldi. Uzmanlar, bunun bugüne kadar ortaya çıkan en büyük veri sızıntısı olduğunu belirtiyor.

Hazırlayan: Konstantin Furrer

Siber güvenlik araştırmacısı Troy Hunt, devasa boyutlardaki bu veri sızıntısını kendi platformu “Have I Been Pwned” (HIBP) veritabanına ekledi. Hunt’a göre, bu sızıntı kapsamı açısından şimdiye kadar tespit edilen en büyük veri ihlali niteliğinde.

Farklı Kaynaklardan Toplanan Veriler

Yeni veri seti, kısa süre önce ortaya çıkan “stealer logs” adlı kötü amaçlı yazılımlar aracılığıyla toplanan bilgilerden farklı.
Bu kez, Threat Intelligence platformu Synthient, daha önce gerçekleşmiş çeşitli veri sızıntılarından elde edilen kullanıcı bilgilerini birleştirerek tek bir dev arşiv hâline getirdi.

Uzmanlar, bu verilerin siber suçlular tarafından çevrimiçi hesaplara izinsiz erişim sağlamak amacıyla kullanılabileceği uyarısında bulunuyor.
Almanca açıklamada da belirtildiği gibi:
“Kriminelle können damit Konten angreifen und sich einloggen.”
(Suçlular bu verilerle hesaplara saldırabilir ve giriş yapabilir.)

Uzmanlardan Uyarı

Siber güvenlik uzmanları, kullanıcıların şifrelerini derhal değiştirmeleri, aynı parolayı birden fazla platformda kullanmamaları ve iki aşamalı kimlik doğrulama (2FA) özelliğini etkinleştirmeleri gerektiğini vurguluyor.
Uzmanlara göre bu sızıntı, dijital güvenlik alışkanlıklarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine dair güçlü bir uyarı niteliğinde.

Haberin Devamını Oku

Dünya

Trump Yönetiminden Tartışmalı Vize Talimatı: Kronik Hastalıklar Vize Değerlendirmesinde Kriter Haline Geldi

yazar

Yayınlayan

on

By

WASHINGTON — ABD Dışişleri Bakanlığı, Donald Trump yönetiminin talimatıyla vize başvuru sürecinde sağlık durumunun değerlendirilmesine ilişkin yeni bir yönerge yayımladı. Yönerge, obezite, diyabet, astım, kalp-damar hastalıkları ve uyku apnesi gibi kronik rahatsızlıkların, vize uygunluğu açısından dikkate alınmasını öngörüyor.

Yeni düzenlemeyle birlikte, ABD’ye göçmen veya uzun süreli oturum vizesi başvurularında bulunan kişilerin sağlık durumları, “devlete ekonomik yük oluşturma ihtimali” açısından değerlendirilecek. Vize memurları, başvuru sahiplerinin bu tür hastalıklar nedeniyle yüksek sağlık giderlerine yol açabileceğini düşünmeleri hâlinde, vizeleri reddetme yetkisine sahip olacak.

Kapsam ve Gerekçe

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı iç yazışmaya göre, yeni talimat esas olarak göçmen vizeleri (örneğin Green Card) için geçerli olacak. Ancak yönergede belirtilen değerlendirme ölçütleri, gerektiğinde diğer vize kategorilerine de uygulanabilecek.

Kararın dayanağı, ABD göç mevzuatında yer alan “public charge” (kamuya yük olma) ilkesi. Bu ilke, ABD’ye gelen yabancıların uzun vadede devlet destekli sağlık veya sosyal hizmetlere bağımlı hale gelmelerinin önüne geçmeyi amaçlıyor.

Buna göre vize memurları, başvuru sahibinin veya ailesinin kronik rahatsızlıkları nedeniyle kamu kaynaklarına başvurma riskini “yüksek” görürse, vizeyi reddedebilecek.

Uygulama Detayları

CBS News ve NDTV’nin ulaştığı belgelere göre, talimatta şu hastalıklar özellikle vurgulanıyor:

  • Metabolik hastalıklar (örneğin diyabet ve obezite),
  • Solunum yolu rahatsızlıkları (astım, KOAH, uyku apnesi),
  • Kardiyovasküler hastalıklar,
  • Ruh sağlığı bozuklukları,
  • Nörolojik ve kanser türü hastalıklar.

Bu rahatsızlıklara sahip başvuru sahiplerinin, ABD’deki sağlık masraflarını karşılayabilecek yeterli finansal kaynağa sahip olduklarını belgelemeleri bekleniyor.

Eleştiriler ve Tepkiler

Yeni uygulama, sağlık uzmanları ve göçmen hakları savunucuları tarafından “tıbbi gerekçelerle ayrımcılık” olarak nitelendiriliyor. Uzmanlar, obezite ve diyabet gibi yaygın hastalıkların vize kriteri haline getirilmesinin bilimsel dayanağının zayıf olduğunu savunuyor.

Göçmenlik hukuku uzmanı Prof. Laura Phillips, politikayı şu sözlerle değerlendirdi:

“Bu, kamu sağlığıyla ilgili bir tedbir değil; ekonomik üretkenlik üzerinden sağlık temelli bir ayrımcılık modeli. Vize memurlarına, tıbbi uzmanlık gerektiren konularda geniş takdir yetkisi veriliyor.”

Buna karşılık Trump yönetimine yakın kaynaklar, uygulamanın “Amerikan vergi mükelleflerinin yükünü azaltmak” amacıyla hazırlandığını belirtiyor.

Olası Etkiler

Yeni yönergenin, özellikle ABD’ye kalıcı göç etmeyi planlayan düşük ve orta gelirli başvuru sahipleri üzerinde caydırıcı etki yaratması bekleniyor.
Turist, öğrenci veya kısa süreli çalışma vizeleri kapsam dışında görünse de, sağlık durumu ve sigorta belgeleri artık bu başvurularda da ikincil inceleme kriteri olarak gündeme gelebilir.

Uzmanlara göre bu politika, Trump yönetiminin daha önce uygulamaya koyduğu “sağlıklı ve ekonomik olarak bağımsız göçmen profili” anlayışının bir devamı niteliğinde.

Haberin Devamını Oku

Dünya

300’den Fazla İnsan Geleceği Bekliyor: Krionik Umudu Gerçek Olabilir mi?

yazar

Yayınlayan

on

By

Dünya genelinde 300’ü aşkın kişi, ölümün ardından bedenlerinin gelecekte yeniden hayata döndürülebileceği umuduyla dondurulmuş durumda. Bu kişiler, “krionik” (cryonics) adı verilen bir yöntemle, sıvı azot içinde -196°C’de muhafaza ediliyor.

Krionik yöntemi, tıp ve teknolojinin bir gün ölüm sonrası biyolojik hasarları onarabilecek seviyeye ulaşacağı varsayımına dayanıyor. Süreçte, kişinin kalp atışı ve solunumu durduktan kısa süre sonra vücudu özel bir koruyucu sıvıyla dolduruluyor, ardından aşamalı olarak aşırı düşük sıcaklıklara soğutuluyor. Amaç, hücresel yapıyı olabildiğince koruyarak gelecekte olası bir “yeniden canlandırma” şansı yaratmak.

Bu alanda faaliyet gösteren başlıca kuruluşlar arasında Alcor Life Extension Foundation ve Cryonics Institute yer alıyor. Her iki kurumda da yüzlerce kişi, “gelecekteki tıbbi gelişmeleri bekleyerek” sıvı azot tanklarında saklanıyor.

Bilim insanları ise bu konuda temkinli. Şu ana kadar, dondurulmuş bir insanın veya hayvanın tamamen işlevsel biçimde yeniden hayata döndürüldüğüne dair herhangi bir bilimsel kanıt bulunmuyor. Hücresel buz kristallerinin neden olduğu mikroskobik hasar, özellikle beyin dokusunda geri dönüşü olmayan tahribat yaratıyor. Bu nedenle, krionik uygulamaları bilimsel bir tedavi yöntemi değil, daha çok deneysel bir umut girişimi olarak değerlendiriliyor.

Yine de, bu yönteme başvuran kişiler insanlığın geleceğine bir mesaj bırakıyor:

“Belki bugün değil… ama bir gün yeniden uyanacağız.”

Kaynaklar:

  • Cryonics Institute (2025)
  • Alcor Life Extension Foundation – Cryonics Research Updates
  • BBC Future: The People Who Hope to Be Frozen and Brought Back to Life
  • National Geographic: Inside the World of Cryonics
Haberin Devamını Oku

Trendler