Sosyal Medya

Avrupa

ALMANYA’DA MÜLTECİ PATERNİTELİĞİ TARTIŞMASI: İRANLI KADIN’A TEPKİ DALGASI

yazar

Yayınlayan

on

Almanya’da göç ve entegrasyon konularında süregelen tartışmalar, İran asıllı iş insanı Emitis Pohl’un yaptığı öneriyle yeniden alevlendi. Köln’de yaşayan 51 yaşındaki Pohl, FOCUS Online’a verdiği röportajda, “Her birey bir mültecinin sorumluluğunu almalı ve onu birebir desteklemeli” şeklindeki önerisini dile getirdi. Ancak bu görüşü kamuoyunda büyük yankı uyandırdı; kimileri desteklerken, kimileri ise sert eleştirilerde bulundu ve hatta ağır hakaretlere varan tepkiler gösterdi.

DEVLETİN ENTEGRASYONDA BAŞARISIZ OLDUĞUNU SÖYLEDİ

Emitis Pohl, Alman devletinin mülteci entegrasyonu konusunda “tamamen başarısız olduğunu” savundu. Bu başarısızlığın sonuçlarının, son dönemde Solingen, Magdeburg ve Aschaffenburg’daki mülteci kökenli kişilerin gerçekleştirdiği şiddet olaylarında açıkça görüldüğünü belirtti.

Almanya’ya 1988 yılında 13 yaşında mülteci olarak gelen ve burada iş dünyasında başarılı bir kariyer yapan Pohl, önerisinin temel amacının mültecilerin entegrasyon sürecine halkın doğrudan dahil olması olduğunu söyledi:

“Her birey bir mülteciye birebir rehberlik etmeli, onu adım adım desteklemeli ve bu süreçte resmi makamlarla sürekli temas halinde olmalıdır. Devlet de bu tür gönüllü ‘patronaj’ sistemlerini vergi teşvikleriyle desteklemelidir.”

Pohl’un bu açıklamaları, özellikle sosyal medyada sert tepkilere yol açtı.

CİNSİYETÇİ VE IRKÇI SALDIRILARA MARUZ KALDI

Röportajın yayımlanmasının ardından Pohl, büyük bir nefret kampanyasıyla karşı karşıya kaldı. Gelen mesajların bir kısmı doğrudan kişisel saldırılar içerirken, bazıları ise ırkçı ve cinsiyetçi hakaretlerle doluydu. FOCUS Online, bu mesajlardan bazılarını yayımlayarak durumun vahametini gözler önüne serdi.

Nefret Söylemi ve Şiddet: Göçmenlere Yönelik Korkutucu Yorumlar Gündemde

Almanya’da son dönemde göçmenlere yönelik şiddet içerikli ve nefret dolu yorumlar sosyal medyada büyük yankı uyandırıyor. FOCUS Online tarafından yapılan araştırmalar, bazı yazarlardan gelen tehditkar, aşağılayıcı ve insanlık dışı mesajları belgelemeyi amaçladı. Bu yorumlar, sadece dilsel saldırılarla kalmayıp, açıkça şiddet çağrılarını da içeriyor.

Göçmenlere ve özellikle Emitis Pohl’e yönelik olarak yapılan bazı korkunç yorumlar, insanlık sınırlarını zorluyor. Yorumlar, ırkçı ve cinsiyetçi dil kullanılarak göçmenlere hakaret ediliyor, ayrıca insanları hedef alan tehditler yer alıyor. İşte bu şok edici yorumlardan bazıları:

  • „Haben Sie einen Knall? Vielleicht kann Ihnen ein Psychiater helfen?“ (Aklınız mı gitti? Belki bir psikiyatrist size yardımcı olabilir?)
  • „Junge bist du behindert!!!! Ich fick deinen Vorschlag dass jeder einen eigenen Flüchtling aufnehmen soll!!!“ (Çocuk, senin aklın mı yok? Herkesin bir mülteci alması fikrini si….m. Ne kadar da salaksın!)
  • „Ey Araberfotze. Warum hälst du nicht deine Fresse und kehrst in dein Gebirge zurück. Da kannst du den Schwanz von deinem Schweine fickenden Vater lutschen. Kleine dreckige Kanakenhure.“ (Ey Arap orospusu. Neden çeneni kapamıyorsun ve dağlarına geri dönmüyorsun? Orada domuzlarla cinsel ilişkiye giren babanın penisiyle oynarsın. Küçük orospu.)
  • „Sind Sie total durchgeknallt?????? Stecken Sie sich Ihr Klientel doch irgendwohin belästigen Sie uns nicht damit und überlegen Sie mal was Sie für einen Unsinn generieren. Gehen Sie zurück nach Teheran Deutschland braucht solche Leute wie sie hier nicht!!!!“ (Tamamen delirdiniz mi? Kendi kitlenizi bir yere sokun, bizi rahatsız etmeyin ve ürettiğiniz saçmalığı düşünün. Tahran’a geri dönün, Almanya sizin gibi insanlara ihtiyacı yok!)

Bu nefret dolu ifadelerin yanı sıra, bazı yorumlar göçmenlere yönelik açıkça şiddet ve aşağılama çağrıları yapıyor. Bazı yazarlara göre, göçmenlerin sadece “sahiplenilmesi” değil, “köle olarak kullanılmaları” ve “şiddet uygulanmaları” gerektiği belirtiliyor. Şok edici örnekler arasında şu tür ifadeler de yer alıyor:

  • „Geile Idee. Wir führen die Leibeigenen wieder ein. Er darf dann auch im Keller wohnen.“ (Harika fikir. Esirlik sistemini geri getirelim. Bodrumda yaşayabilir.)
  • „Bekommen wir jetzt einen Sklaven?“ (Şimdi bir köle mi alacağız?)
  • „Nur wenn es eine hübsche Latina Mitte 30 ist.“ (Sadece 30’larının ortasında güzel bir Latinli kız olursa.)
  • „Hallo Frau Emitis Pohl, ich nehme Sie gerne auf!“ (Merhaba Bayan Emitis Pohl, sizi memnuniyetle evimde kabul ederim!)
  • „Ich gehe mit meinem Baden! Davor bekommt er noch eine schöne Kette geschenkt! Panzerstahl.“ (Benimle gelenle birlikte giderim! Önce ona güzel bir zincir hediye ederim! Zırh çeliği.)
  • „gern blausäure im tee gibt einen netten mandelgeschmack“ (Çok memnun olurum, çaya sinir gazı eklerim, güzel bir badem tadı verir.)

Bu korkunç yorumlar, sadece dilsel saldırılarla sınırlı kalmayıp, ciddi bir şekilde şiddet içeren, tehditkar ifadelerle de göçmenlere hakaret edilmektedir. FOCUS Online’a konuşan göçmen hakları savunucusu Emitis Pohl, bu tür yorumlara karşı dayanıklı olduğunu belirtti: „Neyse ki artık kalın bir derim var,“ diyerek şunları söyledi.

Bu tür nefret söylemleri, toplumsal barışa ve insanların birbirine olan saygısına ciddi tehdit oluşturmaktadır. Göçmenlerin maruz kaldığı bu tür saldırılar, sadece bireylerin değil, tüm toplumun güvenliğini ve huzurunu tehlikeye atmaktadır.

Yetkililer ve toplum liderleri, nefret dolu söylemlerin yayılmasını engellemek için daha fazla önlem alınması gerektiğini vurguluyor. Bu tür davranışların toplumdan dışlanması ve yasal yaptırımların uygulanması gerektiği konusunda birleşiyorlar.

#NefretSöylemi #Şiddet #GöçmenHakları #Toplum #İnsanlık #SosyalMedya

Pohl, yaşananları şöyle değerlendirdi:

“Beni en çok endişelendiren şey, toplumun ne kadar radikalleştiğini görmek. İnsanların birbirine karşı bu kadar öfkeli, saldırgan ve kutuplaşmış olması korkutucu.”

Pohl’un 20 ve 23 yaşındaki kızları da annelerine yönelik saldırılardan duydukları üzüntüyü dile getirdi.

ALMANYA’NIN DEĞİŞİMİNDEN ENDİŞELİ

Pohl, Almanya’nın giderek daha fazla kutuplaştığını belirterek, geçmiş yıllara duyduğu özlemi dile getirdi:

“Eskiden Almanya’da saygı, değerler ve nezaket vardı. Politikacılar gerçekten halkın yararını gözetirdi. Ancak şimdi insanlar sürekli birbirine saldırıyor, çözüm aramak yerine suçlu arıyor.”

Pohl, 2015 yılındaki mülteci krizinde, Köln’deki toplu cinsel saldırılara tanık olduğunu ve o dönemde Merkel hükümetinin mülteci politikasını eleştirdiği için tepki aldığını hatırlattı.

“Bugün yine saldırıya uğruyorum, ama bu sefer karşı taraftan. Eskiden beni ‘mülteci karşıtı’ olmakla suçlayanlar vardı, şimdi ise mülteci yanlısı olmakla eleştiriliyorum. Oysa ben her zaman mantıklı ve insani çözümlerden yana oldum.”

DESTEKLEYENLER DE VAR

Pohl’un önerisi tamamen olumsuz tepkiler almadı. Sosyal medya ve profesyonel platformlarda, onun fikrini destekleyen pek çok kişi de oldu. Özellikle LinkedIn’de yapılan yorumlarda, birçok kişi Pohl’un görüşlerini destekleyerek entegrasyon konusunda daha aktif çözümler üretilmesi gerektiğini vurguladı.

Örneğin, Karlsruhe’de gönüllü olarak mültecilere iş bulmaya çalışan bir kişi, Pohl’un sözlerini desteklediğini belirterek, Almanya’daki bürokrasinin bu süreçte büyük bir engel oluşturduğunu ifade etti.

“EĞER BİRBİRİMİZE SALDIRMAYA DEVAM EDERSEK, KAYBEDEN BİZ OLURUZ”

Pohl, tepkilere rağmen mültecilerin daha iyi bir şekilde entegrasyonunu sağlamak için mücadele etmeye devam edeceğini söyledi:

“Eğer birbirimize saldırmaya devam edersek, kaybeden biz oluruz. Sorunlara çözüm odaklı yaklaşmak zorundayız. Birçok mülteci gerçekten yeni bir hayat kurmak istiyor ve onlara bu şansı vermeliyiz.”

Pohl, mülteci desteğiyle ilgili bir öneri daha sunarak, yalnız yaşayan yaşlıların mülteci çocuklarla iletişim kurmasını teşvik edebilecek projeler geliştirilmesi gerektiğini belirtti.

“Neden yalnız yaşayan yaşlılarımız, bir mülteci çocuğa rehberlik ederek hem sosyal bağlarını güçlendirmesin hem de ek bir gelir elde etmesin? Toplum olarak birlikte çalışarak herkes için daha iyi bir sistem oluşturabiliriz.”

TARTIŞMA DEVAM EDİYOR

Pohl’un açıklamaları Almanya’da göç ve entegrasyon konusundaki hararetli tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Kamuoyunda mülteci politikasına dair bölünmüş görüşler devam ederken, Pohl’un önerisinin nasıl bir yankı uyandıracağı merak konusu.

YASAL UYARI: Bu haberin tüm yayın hakları www.isvicreninsesi.ch sitesine aittir. İçerikler, izinsiz olarak kopyalanamaz, paylaşılmaz ve sosyal medya platformlarında içerik üretimi amacıyla kullanılamaz. İsviçre dışındaki paylaşımlarda, haberin linki kaynak gösterilerek kullanılabilir. Sosyal medya platformlarında, sayfamız @isvicreninsesi etiketlenmeden paylaşım yapılması yasaktır.

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Avrupa

DUBLİN ANLAŞMASI: SIĞINMACILAR İÇİN AVRUPA’DAKİ KURALLAR NASIL İŞLİYOR?

yazar

Yayınlayan

on

By

📌 Sığınmacılar için ilk giriş yaptığı ülke sorumludur
📌 Parmak izi EURODAC sistemine kaydediliyor
📌 Başka bir ülkede tekrar başvuru yapılamıyor

DUBLİN ANLAŞMASI NEDİR?

Dublin Anlaşması, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile İsviçre, Norveç, İzlanda ve Lihtenştayn tarafından uygulanan bir sistemdir. 2013 yılında yürürlüğe giren Dublin III Tüzüğü, iltica başvurularını hangi ülkenin değerlendireceğini belirler. Temel kural, sığınmacının ilk giriş yaptığı ülkenin başvurudan sorumlu olmasıdır.

TEMEL İLKELER

📍 İlk Giriş Yapan Ülke Sorumludur
Sığınmacı, ilk girdiği Dublin ülkesinde iltica başvurusu yapmak zorundadır. Eğer başka bir ülkeye geçip başvuru yaparsa, genellikle ilk giriş yaptığı ülkeye geri gönderilir.

📍 Aile Birleşimi Hakkı
Sığınmacının AB içinde yasal olarak yaşayan aile üyeleri varsa, başvurusu onların bulunduğu ülkede değerlendirilme hakkına sahip olabilir.

📍 Tekrar Başvuru Engeli
Bir Dublin ülkesinde iltica başvurusu reddedilen sığınmacı, başka bir Dublin ülkesinde tekrar başvuru yapamaz.

📍 Veri Kaydı ve EURODAC Sistemi
Sığınmacılardan parmak izi alınıp EURODAC veri tabanına kaydedilir. Bu sistem, başvuruların çifte yapılmasını önlemek ve ilk giriş yapılan ülkeyi belirlemek için kullanılır.

EURODAC SİSTEMİ: SIĞINMACILARDAN PARMAK İZİ ALINIYOR MU?

Evet, Dublin Anlaşması kapsamında 14 yaş ve üzeri tüm sığınmacıların parmak izleri alınıyor ve EURODAC sistemine kaydediliyor.

📌 Kimlerden parmak izi alınıyor?
✔️ 14 yaş ve üzeri tüm sığınmacılar
✔️ Yakalanan düzensiz göçmenler (örneğin, vizesiz veya yasa dışı yollarla AB’ye girenler)

📌 EURODAC sisteminin amacı nedir?
🔹 İlk giriş yapılan ülkeyi belirlemek: Eğer sığınmacı başka bir ülkede başvuru yaparsa, ilk giriş yaptığı ülkeye geri gönderilmesini sağlamak
🔹 Tekrar başvuruları önlemek: Aynı kişinin farklı ülkelerde mükerrer başvuru yapmasını engellemek

📌 Veriler ne kadar süre saklanıyor?
📌 Sığınmacılar için: 10 yıl
📌 Düzensiz göçmenler için: 18 ay (Eğer kişi Dublin bölgesinden ayrılırsa, veriler silinir.)

📌 Kimler erişebilir?
✔️ AB ülkeleri, İsviçre, Norveç, İzlanda ve Lihtenştayn
✔️ Polis ve güvenlik güçleri belirli koşullar altında erişebilir

ELEŞTİRİLER VE HUKUKİ TARTIŞMALAR

⚠️ Güney Avrupa Ülkelerine Fazla Yük Biniyor
Yunanistan ve İtalya gibi ülkeler, coğrafi konumları nedeniyle çok fazla sığınmacı alıyor ve bu durum sistemi dengesiz hale getiriyor.

⚠️ İnsan Hakları Endişeleri
Bazı Dublin ülkelerinde sığınmacı kamplarındaki kötü koşullar nedeniyle, insan hakları örgütleri Dublin geri gönderme sürecini eleştiriyor. Özellikle Yunanistan ve Macaristan gibi ülkeler, zor şartlar nedeniyle iltica sürecinde ağır eleştirilere maruz kalıyor.

⚠️ Bazı Ülkeler Uygulamaktan Kaçınıyor
Özellikle Almanya ve Fransa gibi ülkeler, bazı Dublin ülkelerine sığınmacı göndermeyi insan hakları gerekçesiyle durdurabiliyor.

DUBLİN ANLAŞMASINDA REFORM TARTIŞMALARI DEVAM EDİYOR

Dublin sistemi, Avrupa’da sığınmacı başvurularını düzenleyen bir çerçeve sunuyor. Ancak sistem adil olmadığı ve Güney Avrupa ülkelerine fazla yük bindirdiği için sık sık tartışma konusu oluyor. AB içinde, sığınmacıların sorumluluğunu daha adil dağıtan yeni bir reform yapılması için çalışmalar devam ediyor.

YASAL UYARI: Bu haberin tüm yayın hakları www.isvicreninsesi.ch sitesine aittir. İçerikler, izinsiz olarak kopyalanamaz, paylaşılmaz ve sosyal medya platformlarında içerik üretimi amacıyla kullanılamaz. İsviçre dışındaki paylaşımlarda, haberin linki kaynak gösterilerek kullanılabilir. Sosyal medya platformlarında, sayfamız @isvicreninsesi etiketlenmeden paylaşım yapılması yasaktır.

Haberin Devamını Oku

Avrupa

AŞI MAĞDURLARI ADALET ARIYOR: SORUMLULARA AÇIK MEKTUP

yazar

Yayınlayan

on

By

COVID-19 aşılarının yan etkileri ve mağdurlara yönelik destek eksikliği tartışılmaya devam ediyor. Kezia-Melinda Kumpf isimli bir aşı mağduru, yetkililere açık mektup yazarak sağlık otoritelerini ve hükümetleri sorumluluk almaya çağırdı.

AŞI SONRASI HAYATI DEĞİŞENLER

34 yaşındaki Kumpf, 2021 yılında güvenle aşı yaptırdığını ancak iki ay sonra ağır sağlık sorunlarıyla mücadele etmeye başladığını belirtti. Baş dönmesi, kulak çınlaması, baş ağrıları, uyuşma, sırt ağrıları gibi belirtilerle başlayan sürecin giderek kötüleştiğini anlattı.

Kendi yaşadığı mağduriyetin yanı sıra çevresindeki birçok kişinin de benzer sağlık sorunları yaşadığını ya da hayatını kaybettiğini belirten Kumpf, “Benim gibi genç ve sağlıklı olan birçok insan şu an ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Bazıları ise hayatta değil. Ama kimse bu mağdurları dinlemiyor” dedi.

AİLELERİN İDDİALARI: AŞI SONRASI ÖLÜMLER GÖRMEZDEN GELİNİYOR

Kumpf, yalnızca kendi deneyiminden değil, etrafında duyduğu birçok trajik olaydan da bahsederek, aşı sonrası hayatını kaybeden kişilerle ilgili resmi makamların gerekli incelemeleri yapmadığını ve ailelerin çaresiz bırakıldığını söyledi:

  • Stiefbruder (üvey erkek kardeşi), aşıdan kısa süre sonra sabah yatağında ölü bulundu.
  • Çocukluk arkadaşı, 32 yaşında kalp durması sonucu hayatını kaybetti.
  • Bir komşusunun babası, aşıdan üç gün sonra boğularak hayatını kaybetti; annesi ise kısa süre sonra iki taraflı felç geçirdi.
  • Eski bir iş arkadaşının kayınpederi, sabah aniden yere yığılarak öldü.
  • Bir tanıdığının teyzesi, 20 gün sonra felç geçirdi; amcası ise bir hafta içinde bağırsak enfarktüsü sonucu hayatını kaybetti.
  • Bir başka komşu, aşıdan sonra multipl skleroz (MS) hastalığına yakalandı.

“BİZİ PSİKOLOJİK RAHATSIZ OLARAK ETİKETLEDİLER”

Tüm bu vakalara rağmen, mağdurların büyük kısmı hastanelerde ve sağlık otoriteleri tarafından ciddiye alınmadığını söylüyor. Kumpf, “Doktorlar bizim hastalıklarımızın aşıdan kaynaklandığını kabul etmiyor. Ya ‘stres’ diyorlar ya da ‘psikolojik sorun’ olarak nitelendiriyorlar. Bu durum bizi daha da çaresiz bırakıyor” dedi.

Aşı sonrası ciddi sağlık sorunları yaşayan pek çok kişi, uzun süren tıbbi muayenelere rağmen net bir teşhis alamadıklarını ve sağlık sisteminin kendilerini yalnız bıraktığını dile getiriyor. Bazı doktorların mağdurları ‘komplo teorisyeni’ olarak suçladığını da iddia eden Kumpf, “Bize ‘uzun Covid’ teşhisi koyuyorlar ama ‘Post-Vac’ sendromunu kabul etmiyorlar” dedi.

BİLİMSEL BULGULAR VE TEST SONUÇLARI

Kumpf, kişisel olarak yaptırdığı tıbbi testlerin, bağışıklık sistemi ve sinir sisteminde ciddi bozukluklar yaşadığını gösterdiğini belirtti. Uzman test sonuçlarına göre, şu hastalıklarla mücadele ettiğini ifade etti:

  • Mitochondriopathie (ME/CFS, kronik yorgunluk sendromu)
  • Nöroenflamasyon (beyin iltihabı)
  • Leaky-Gut-Syndrom (bağırsak geçirgenliği hastalığı)
  • Endotelit (damar iltihabı)
  • Otoimmün bozukluklar ve tromboz eğilimi

Ancak, bu teşhislere rağmen devletin ve sağlık kuruluşlarının herhangi bir özel destek sunmadığını belirtti. Özel laboratuvarlarda yapılan testlerin çoğu kişisel bütçeden karşılanmak zorunda.

HUKUKİ MÜCADELE VE SORUMLULARA DAVA

Kumpf, aşı üreticilerine ve sorumlu sağlık yetkililerine karşı hukuki mücadele başlattığını belirtti. Johnson & Johnson firmasına açtığı dava, şirketin iflas başvurusu nedeniyle sonuçsuz kaldı. Ancak BioNTech CEO’su Prof. Dr. Uğur Şahin, Almanya eski Sağlık Bakanı Jens Spahn, mevcut Sağlık Bakanı Karl Lauterbach ve Paul-Ehrlich Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Klaus Cichutek hakkında suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı.

DEVLETLERE VE SAĞLIK OTORİTELERİNE ÇAĞRI

Kumpf, açık mektubunda sağlık kurumları ve yetkililere şu çağrılarda bulundu:

  1. Aşı mağdurlarının resmen tanınması ve tıbbi destek sağlanması
  2. Post-Vac sendromu konusunda bilimsel araştırmaların artırılması
  3. Aşı kaynaklı sağlık sorunlarıyla ilgili şeffaf raporların yayımlanması
  4. Sağlık sigortalarının mağdurların tedavi masraflarını karşılaması
  5. Aşı üreticilerinin ve yetkililerin sorumluluk alması
  6. Yetkililer Sessiz
  7. Alman sağlık yetkilileri ve ilaç firmaları, Covid-19 aşılarının yan etkileriyle ilgili tartışmalara karşı temkinli yaklaşıyor. Resmi açıklamalarda, Covid-19 aşılarının büyük ölçüde güvenli olduğu ve ciddi yan etkilerin son derece nadir görüldüğü belirtiliyor. Ancak, Kumpf ve benzer vakalar, yaşadıkları sağlık sorunlarının aşı kaynaklı olduğunu savunarak, kapsamlı araştırmalar yapılmasını talep ediyor.
  8. Mağdurların sesi olmaya çalışan Kumpf ve benzer deneyimler yaşayan kişiler, toplumda farkındalık yaratmak ve aşı sonrası mağduriyetlerin resmen tanınmasını sağlamak için mücadelelerini sürdüreceklerini belirtiyorlar.
  9. #AşıYanEtkileri #Sağlık #Covid19 #PostVac #Almanya #AdaletTalebi
Haberin Devamını Oku

Avrupa

ZANAAT SEKTÖRÜNDE ALARM: DÜŞÜK FİYATLAR KAÇAK İŞCİLER İŞİ ZORLAŞTIRIYOR

yazar

Yayınlayan

on

By

İsviçre’deki zanaat sektörü, düşük fiyatlar nedeniyle ciddi bir krizle karşı karşıya. Bu fiyatlar, işlerin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor ve sektördeki küçük işletmeler büyük zorluklar yaşıyor. Özellikle, Avrupa Birliği ile yapılan yeni anlaşmanın, kaçak çalışmayı daha da kötüleştirebileceği uyarıları yapılıyor.

İsviçre’deki zanaat sektörü, son yıllarda “dumping fiyatları” (aşırı düşük fiyatlar) ile mücadele ediyor. Bu fiyatlar, hem sektörün kar marjlarını zorluyor hem de kaliteyi düşürüyor. Özellikle inşaat sektöründe, düşük fiyatlarla yapılan işlerin ardında genellikle kaçak işçilik ve yurt dışından getirilen ucuz malzemeler bulunuyor. Bu durum, sektörde milyarlarca frank değerinde zarar yaratıyor.

Kaçak Çalışma ve Düşük Fiyatlar Arasındaki Bağlantı

Oberarth’ta (SZ) faaliyet gösteren MHS Haustechnik’in sahibi olan ve 9 yıldır kendi işini yürüten Beni Mulaj, “Sektördeki fiyatlar son beş yıldır giderek daha kötüleşiyor. Eskiden rakiplerim 2 ya da 3 firma olurdu, şimdi 8 firma ile rekabet ediyorum” diyor. Mulaj, özellikle yenilenebilir enerji sektöründe, örneğin bir ısı pompasının fiyatının 35.000 ila 40.000 frank arasında değiştiğini, ancak bazı firmaların aynı ürünü 25.000 frank gibi düşük fiyatlarla sattığını belirtiyor. Bu durumda kar etmenin neredeyse imkansız hale geldiğini ifade ediyor.

Kalite Sorunu

Düşük fiyatlar aynı zamanda kaliteyi de olumsuz etkiliyor. Mulaj, “Bazen müşteriler, fiyatı üçte bir oranında düşük olan rakip firmayı tercih ediyor. Ancak sonrasında beni arıyorlar, çünkü o firma işin yarısında işi bırakıyor” diye anlatıyor. Küçük işletmeler, büyük firmaların aldığı kamu ihaleleri ile rekabet edemiyor. Bu durum, sektördeki büyük firmaların daha az sorun yaşamasına sebep olurken, küçük işletmelerin hayatta kalabilmek için bu düşük fiyatlara uyum sağlamak zorunda kalmalarına neden oluyor.

Kaçak İşçilik Sorunu Derinleşiyor

İsviçre’nin İnşaat ve Boyacılar Birliği (Swiss Painters and Plasterers Association) Direktörü Silvia Fleury, kaçak işçiliğin sektördeki istikrarı tehdit ettiğini belirtiyor. “Düşük fiyatlarla çalışan firmaların sektörü tehlikeye attığını gözlemliyoruz” diyen Fleury, “Kaçak işçilik sorunu, özellikle fiyatların düşürülmesinde önemli bir etken” diye ekliyor.

AB Anlaşması Kaçak Çalışmayı Teşvik Edebilir

İsviçre Sendikalar Birliği’nden Urban Hodel, “Kaçak işçilik sorunumuz var. İnşaat, temizlik gibi birçok sektörde bu tarz suç faaliyetleri görülüyor” diyor. Ancak, AB ile yapılan yeni anlaşma, bu sorunun daha da kötüleşmesine yol açabilir. “Bu anlaşma, işçi hakları ve denetimlerin zayıflamasına neden olacak ve kaçak işçilikle mücadeleyi daha zor hale getirecek” şeklinde uyarılarda bulunuyor.

Sonuç: Hem Kalite Hem de Toplum Zarar Görüyor

Kaçak işçilik, sosyal sigorta primlerinin ödenmemesi ve KDV’nin kaçırılması gibi sorunlarla birleştiğinde, tüm toplum zarar görüyor. Fleury, özel inşaat sahiplerine, genel müteahhitlere ve kamu ihale kurumlarına, sadece fiyata değil, aynı zamanda kaliteye ve şirketin ciddiyetine de dikkat etmeleri çağrısında bulunuyor.

Haberin Devamını Oku

Trendler