Sosyal Medya

Röportajlar

Mardin’in Üçköy’ünde Pizza Rüzgarı: Moris Dal’ın Efsanevi Lezzetleri

yazar

Yayınlayan

on

Mardin’in Midyat ilçesi ile Nusaybin arasında, Bagok Dağları’nın eteklerinde gizlenmiş bir hazine var: Üçköy. Burası, sadece doğal güzellikleriyle değil, artık eşsiz lezzetleriyle de adından söz ettiriyor. Üçköy, Süryaniler’in Turabdin dediği bölgede yer alıyor ve son dönemde ziyaretçi akınına uğruyor. Peki, bu sıradan köyü bu kadar popüler hale getiren nedir dersiniz? Cevap: Moris Dal ve ekibinin büyülü ellerinde pişen nefis pizzalar!

Moris Dal, 43 yıl önce o dönemki terör olayları nedeniyle doğduğu topraklardan ayrılarak Almanya’ya göç etti. Ancak vatanına doğduğu topraklara özlemi ve sevgisi hiç eksilmedi. Sonunda, kendi köyünde hayalini kurduğu pizzacı dükkanını açtı. Üçköy’ün taş fırınlarında pişen pizzalar, yerli halkı ve turistleri kendine çekiyor. Her dilde ve her damakta ortak bir sevinç yaratıyor.

Üçköy artık sadece harika doğasıyla değil, aynı zamanda Moris Dal ve ekibinin elinden çıkan bu efsanevi lezzetlerle de anılıyor. Köy, sadece pizza yemek için bile olsa mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir nokta haline geldi. Midyat ile Nusaybin arasındaki yolculuğunuzda, Üçköy’e uğramadan geçmeyin. Eşsiz manzarası ve unutulmaz tatlarıyla sizi bekliyor olacak.

Dağların eteklerindeki Üçköy’e, bir pizzacı olarak ayak basma fikri, Süryani kökenli Moris Dal’a aitti. Dal, ailesiyle birlikte Üçköy’de yaşarken, 1979 yılında Almanya’ya göç etti. Yeni bir hayat kuran Dal, doğduğu topraklara olan bağını hiçbir zaman koparmadı. Zamanla pizza yapmayı öğrenen Dal, Almanya’da ilk restoranını açarak bu alanda kendini geliştirdi. 24 yıl boyunca restoranını işleten Dal, adeta bir pizza ustası haline geldi. Ancak, köyünden uzak kalmış olmasına rağmen köyünü asla unutmadı.

57 yaşına geldiğinde geri dönmeye ve köye yatırım yapmaya karar veren Dal, kuzeni Gabriel ile birlikte harekete geçti. Moris Dal İsviçre’nin Sesi’ne açıklamalarda bulundu: “İnsan kendi memleketini özler, yaşamak ister. O yüzden buraya geldik. Birçok Süryani burada yatırım yaptı, köyde ev inşa etti, devlet de bu olanağı verdi bize. Eskiden buralar yasak bölgeydi. İnsanlar kendi memleketlerini özlemişlerdi, onun için biz de geldik, boş oturacağımıza bir iş yapalım dedik. Hem yöre halkı yararlansın hem de yöre ekonomisi için de iyi bir şey olsun. En azından 20 ailenin bir başka yere göç etmesinin önüne geçtik.

Moris Dal, köye döndükten sonra bir pizzacı açmaya karar verdi. İlk adım olarak, yöresel Midyat taşından bir bina inşa etti. İnşaat sürecinde, yanında çalıştıracağı kişilere pizza yapımını öğretti. Hazırlık aşaması tamamlandığında ise, kapılarını “İzla Pizzeria” isimli pizza restoranına açtı. Restoranın adını, bulunduğu yöredeki Süryanice ismiyle koydu.

Açılış gününde ilginin beklenenden fazla olduğuna dikkat çeken Dal, şunları söyledi: “İnsanlar şehir hayatından sıkıldı, bazen farklı bir etkinlik arıyorlar. Bu havada, burada pizza yemek herkese nasip olmaz. Açılış için 180 kişiye davetiye gönderdik ve tam 718 pizza hazırladık. Ancak, 180 kişilik davetli listemize baktığımızda, gelen misafir sayısının çok daha fazla olduğunu gördük.

Kendi damak tadını yarattı

Pizza, kökeni İtalya’ya dayanan bir lezzet olsa da Moris Dal, yıllar içinde kendi özgün tarzını oluşturdu ve müşterilerine sunmaya başladı. Bu eşsiz pizza tarih boyunca unutulmayacak bir iz bırakacak şekilde adlandırıldı: Asur Pizza.

Dal, kendi yaratıcı damak tatlarını şöyle açıklıyor: “Süryanilere özgü Kalyo pizza adında bir lezzetimiz var, bu kavurmalı bir pizza. Eskiden köylerimizde sıkça yapılır, içinde kıymalı olanı da vardır. Köyde bu tarz hamur işlerine şamborek denirdi. Biz bu lezzeti pizza formatına dönüştürdük ve oldukça talep gören bir lezzet elde ettik. Ayrıca, tatlı bir pizza da icat ettik. Bu pizza köy pekmezi ve peynirle yapılır. Yemek sonrası 5-6 kişi rahatlıkla bir tane bitirebilir. Adeta künefenin modern versiyonu gibi.”

“Köyümü bir daha terk etmem”

Moris Dal, yıllar sonra köyüne dönmenin mutluluğunu içtenlikle ifade etti. Köyün büyük değişimler geçirdiğini belirten Dal, Almanya’ya gitmeden önce köy yaşamının ne kadar zor olduğunu vurguladı. Dönüşünün tarifsiz bir duygu olduğunu dile getiren Dal, köyünü ve toprağını özlediğini ifade etti. Kendi köyüne geri dönmenin, insanın tekrar tekrar kendi köyüne dönme arzusunu tetiklediğini belirtti. Köyünün bugün adeta bir cennet gibi olduğunu söyleyen Dal, eskiden ne yol ne su ne elektrik olduğunu hatırlatarak, köyde yaşanan değişimi vurguladı. Artık suyun, elektriğin ve yolların olduğunu belirten Dal, köyde yaşamaya devam etme kararlılığını ifade etti.

Almanya’daki restoranını kapatıp eşiyle birlikte Türkiye’ye dönen Dal’ın dört çocuğu hala Avrupa’da yaşıyor. Ancak, çocuklar yaz aylarında ebeveynlerinin yanına geliyor.

Üçköy, bu özel lezzetler ve sıcak karşılamasıyla her geçen gün daha da popüler hale gelirken, Moris Dal’ın hikayesi de bir başarı öyküsü olarak köyün anılarında yerini alıyor.

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

Esra Yazdıç Demir ile İlham Dolu Bir Yolculuk

yazar

Yayınlayan

on

Çocuk Edebiyatında Dil Ağacından herkese merhaba

Yeni bir sayıda sizlerle birlikte nitelikli çocuk kitaplarını konuşuyor olmak heyecan verici. Özellikle resimli çocuk kitapları erken yaşlarda çocuklarımızın dil gelişimini destekler, kitap okuma sevgisine motive eder. Çocuklarımıza yüksek sesle kitap okuma anne-baba çocuk arasında yakınlık kurmakla kalmaz, kitap okumaya teşvik etmenin en basit ve en etkili yöntemidir. İşte tam da burada bu kıymetli eserlerin arkasındaki emeği dinlemek için geçen ay sizlere bir müjde vermiştim. Her ay burada yazar röportajlarımız olacak sözümü tuttum ve ilk konuğum, Eksi 18 Edebiyat Topluluğu’nda yolumun kesiştiği, değerli arkadaşım, gazeteci-yazar ve Doğa’nın biricik annesi sevgili Esra Yazdıç Demir. Hadi gelin hep birlikte ,  bir fikirden ödüle giden keyifli ve ilham dolu yolculuğunu Esra Yazdıç Demir’den dinleyelim.

“DÜŞTÜĞÜNDE KALMASINI BİLEN CESARETLİ VE NEZAKETLE DONANMIŞ ÇOCUKLARA İHTİYAÇ VAR”

Mizacındaki neşe, coşku ve merak romanlarına yansımış bir isim Esra YAZDIÇ DEMİR. Kendisi, edebiyat fakültesi kökenli bir gazeteci. 16 yıllık muhabirlik geçmişinin ardından kurumsal yaşama geçmiş ama yazmayı, özellikle çocuklar için hayaller kurmayı, hiç bırakmamış. Belki de bu yüzünden hikâyelerinin içinde sezdirmeden verilen bilgiler kitaplarında ne kadar çok araştırma yaptığının bir göstergesi. Çocuk edebiyatını seçme nedenini “Doğru yerde evet ve hayır diyebilen, hayata cesaretle sarılan, nezaketli, heyecanlı, yaşamdan keyif alan, zorluklardan yılmayan, düştüğünde kalkmasını bilen insanların temelinin çocukken atılması gerektiğini düşündüğüm için”olarak yanıtlayan yazar, Türkiye’de çocuk ve gençlik edebiyatının Oscar’ı olarak nitelenen Gülten Dayıoğlu Çocuk Romanı Ödülü’nün de sahibi. 

Arabanın Arka Koltuğunda Hep Bir Arkadaş Yarattım Kendime

Ödüllü kitabını konuşmadan önce bize biraz çocukluğundan bahseder misin? Senin hikâyen nerede başlıyor? 
Hikâyem yolda başlıyor. Öğretmen bir anne ve asker bir babanın çocuğu olarak Türkiye’nin yedi bölgesinin dördünde yaşadım. Çok sık tayin olduğumuz için başka şehirlere, okullara, insanlara uyumlanmak ya da yalnız geçen o ilk süreci oyun haline getirmek benim için keyifliydi. Çocuk düzen ve rutin sever, o yüzden kurulu düzene yeni gelen hem merak konusudur hem de rutin dışından hikâyeye girdiği için bilinmezdir. Belki biraz da endişe yaratır. O süreçte kitaplar benim yol arkadaşlarım oldu. Arabanın arka koltuğunda hep bir arkadaş yarattım kendime. Bu bazen bir roman karakteri bazen de benim hayal ettiğim biri oldu. Yazmak fikri de okumakla birlikte kendimle keyifli vakit geçirmek için bulduğum bir oyun oldu benim için. 

İyi Bir Hikâyeyi Kıskandığım Kadar Hiçbir Şeyi Kıskanmam

Peki, yazmaya nasıl karar verdin? Neden çocuk edebiyatı?

Yazmak okumakla eş benim için. Kitaplarımın içi notlarla doludur. Okuduklarımdan, izlediklerimden, dinmediklerimden tetiklenirim. Böylece zihnim gibi kalem de dolar ve onları boşaltmak için yazmam gerekir. İyi bir hikâyeyi kıskandığım kadar hiçbir şeyi kıskanmam. Kitaplarım “Helal olsun çok iyi cümle” notlarıyla dolu. Anlamazsam işaretler koyarım. Yeni bir fikre yol açtıysa notlarım renklenir. Çocuk edebiyatını seçme nedenimse; doğru yerde evet ve hayır diyebilen, hayata cesaretle sarılan, nezaketli, heyecanlı, yaşamdan keyif alan, zorluklardan yılmayan, düştüğünde kalkmasını bilen insanların temelinin çocukken atılması gerektiğini düşünmem.

Kendime Sözümü Tuttum 

İlk romanınla “2021 Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Roman Ödülü’nün sahibi oldun. Bu başarının arkasındaki çalışma sürecinden biraz bahsedebilir misin? Yarışmaya katılmaya nasıl karar verdin?

Azme, cesarete, inada ve meraka çok inanıyorum. Deniz Toprak’ın hikâyesi kendimle yaptığım bir mücadeleydi aslında. Edebiyatta yazılmamış hiçbir konu yoktur deriz. Doğrudur. Konu aynıdır ama anlatımlar farklılaşır. Burnumun Renkleri’nde koku körü, anosmi hastası bir çocuğun cesaretle yaşama tutunma hikâyesini görürsünüz. Kitap şöyle başlıyor, 

“Ben bir ‘BURNUN’ oğluyum. Babam bir parfümör. Dünyada bu işi yapan yedi yüz, Türkiye’de ise dört kişiden biri. Ben ise bu kıymetli burnunu koku körlüğü ile doğan oğlu Deniz Toprak Miskoklar.”

Aile kırılması ile Burnuyok’tan Miskoklar’a geçiş, bir oyunun çocuğun hayatını nasıl kurtarabileceği, arkadaşlar arasında nezaketin ne kadar kıymetli olduğu, akran zorbalığı, yaşamahevesle tutunma, …

Hikâyeme çok güvendim ve eşim dışında yarışmaya katılma sürecini kimseyle paylaşmadım. Olmazsa kendime verdiğim sözü tutmuş ve hikâyemi zamanında tamamlamış olacaktım; olursa ayrıca dünyalar benim olacaktı. Hem sözümü tuttum hem dünyalar benim oldu.

O tarihten sonra artık ödüllü bir yazarsın. Var mı ödülle ilgili ya da sonrasında anlatmak istediğin tatlı bir anın?

Gülten Dayıoğlu, Türkiye’ye çocuk edebiyatını armağan eden ilk isimlerden. Ağırlığı ve önemi tartışma götürmez. Onun adını taşıyan ödüle sahip olmak sonraki kitaplar için daha büyük özen ve hassasiyet gerektiriyor. Ödüller her 23 Nisan’da açıklanıyor. O sabah Gülten Hanım’ın güzel sesi ile telefonda karşılaşmak inanılmazdı. Sanıyorum 12 saat kadar ağlayıp, kendimi tebrik ettim. Şimdi de bu sorumluluğu en iyi şekilde taşımak için emek veriyorum.

Cesaretiniz Var Mı Yardıma İhtiyacı Olan Birini Tutup Kaldırmaya

İlk soruyu yanıtlarken öğretmen bir anne, asker bir babanın çocuğu olarak çokça tayin olduğundan bahsettin. İkinci romanın Memur Çocuk, senin hikâyen mi?

Ana karakter benim gibi memur çocuğu, benzer yönlerimiz var ama hikâye kurgu. Memur Çocuk’ta birbirlerinin yaşamlarına imza atacaklarından habersiz tayinci bir çocuk Aslı, vitiligo bir kız Celile ve ismiyle savaş içinde olan Barış ile buluşuyoruz. Hikâyelerde cesaret ve nezaket kavramlarına özellikle önem veriyorum. O yüzden Memur Çocuk için okullara gittiğimde de çocuklara hep şu soruyu soruyorum: Cesaretiniz var mı yardıma ihtiyacı olan birini tutup kaldırmaya? Çünkü zordur yalnız, dışlanan birinin yanında durmak ve savunmak. Kolaya kaçmamaya var mısınız? Hadi konuşalım diyorum ve neler anlatıyorlar neler. Çocuklarla olmak çok öğretici. Filtresiz hallerine bayılıyorum.


Her Hikâyenin Bir Müziği Var

Peki, yazarken var mı ritüellerin?

Bir konu belirlediysem, o konuda yazılmış her şeyi okumaya, çekilmiş her şeyi izlemeye çalışırım. Her hikâyenin bende bir müziği var. Kendi kafamda sahne sahne filmlerini çekiyorum. Bazen farklı mekânlarda yazsam da eğer zaman ve mekan müsait ise aynı masaya aynı açıyla oturmayı tercih ederim. Ancak gün içinde başka bir alanda mesai yaptığım için daha çok geceleri en sevdiğim işi yapmaya zaman ayırabiliyorum. O yüzden masam, manzaram ve liseden bu yana yanımdan ayırmadığım kalemim hep benimle.


Beni Uykusuz Bırakan Şeyi Yazıyorum

Yazma yeteneği olan bu yolun başındaki çıraklar için neler söylemek istersin?
Bir çırak olarak bu soruya yanıt vereyim. Beni ne heyecanlandırıyor, güldürüyor, araştırmak için uykusuz bırakıyor ise onu ele alıyorum. Yayın piyasası şu sıra hangi konuyla ilgileniyor diye bakmıyorum. Çünkü benim keyif alarak yazmadığım bir iş okurda da karşılık bulmayacaktır. İnanılmaz çocuklarla karşılaşıyorum, mesajlaşıyorum. Hayata bakışlarını, meraklarını, var olma çabalarını anlatırken onları izlemek ve dinlemek büyük deneyim. Öğretmen yazarlar bu açıdan çok şanslı. Çocuklar dinlenmek ve ciddiye alınmak istiyor. O yüzden hangi yaş grubuna yazıyorsanız o grubun gelişimsel, zihinsel özelliklerini de analiz etmek önemli. 

Kullanılmayan Kelimelerin Ölmesinden Korkarım

“Çocuk Edebiyatında Dil Ağacı” köşemizin ismi. Çocukların dil gelişimi ile ilgili neler aktarmak istersin bize?

Çok güzel ve anlamlı bir isim. Çocuk edebiyatında dil konusu konuşulurken sadelik kavramına vurgu yapılır. Doğrudur. Sadelik önemli ama önemli olduğu kadar da tehlikeli. Çünkü sadelik basitlik anlamına gelmemeli. Ben kelimelerin yaşatılmasını çok önemsiyorum. Hele yabancı sözcükkullanımının bu kadar arttığı günümüzde öz Türkçe kelimeler baş tacımız olmalı. Center yerine merkez, cv yerine öz geçmiş, link yerine bağlantı kelimelerini kullanmak bizi dünya insanı olmaktan uzaklaştırmaz. Mütevazı, kâfi, gibi nefis kelimelerin kullanımını çok kıymetli buluyorum. Kullanılmayan kelimelerin ölmesinden korkarım. Dil gelişimi de farklı kelimeleri görüp tanıyarak ama en çok kendi ana diline hakim büyüyerek doğru gelişir görüşündeyim.

Son olarak yeni projelerinden bahsedebilir miyiz? Bize vermek istediğin müjdeli haberlerin var mı?

Biz yazar olarak metin yazarız, onu kitaplaştıran editörlerdir. O yüzden şöyle söyleyeyim, iki metin için olumlu dönüş aldım. Mutluyum. Biri bu kez resimli bir kitap, diğeri bizi derinden etkileyen bir doğa olayı ile bir hikâye. Heyecanla bekliyorum.

1982 yılında Aydın’da doğdu. Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. 2003’te Cumhuriyet Gazetesi’ndeeğitim muhabiri olarak çalışmaya başladı ve 2018 yılında Habertürk Gazetesi parlamento muhabirliği görevinin ardından kurumsal yaşamda iletişim yöneticiliği yapmayısürdürüyor. Doğa adında bir kızı olan yazar, 2021 Gülten Dayıoğlu Vakfı Roman Ödülü sahibi. Elalem Hapsinde Cinsiyet Eşitliği başlığında eğitimler veren Esra Yazdıç Demir, hikâyelerinde cesaret teması üzerinde duruyor. 

Burnumun Renkleri – Altın Kitaplar

Memur Çocuk – Altın Kitaplar

Büyüteç Dedektifleri – Fenomen Çocuk / Ay Çocuk

Zehra Serisi – Fenomen Çocuk / Ay Çocuk

Haberin Devamını Oku

Kültür Sanat

Mehtap Çevik Kaya, İlk Kitabı “Korkma”nın Heyecanını Paylaşıyor

yazar

Yayınlayan

on

By

Yazar Mehtap Çevik Kaya, ilk kitabı olan “Korkma”yı çıkarmış olmanın heyecanını ve duygularını paylaşıyor. Kaya, uzun bir sürecin ardından ilk kitabını okurlarla buluşturmanın gururunu yaşıyor. Kitabının çıkışını kutlayan Kaya, duygularını İsviçre’nin Sesi ile yaptığı röportajda paylaşarak, kitabının yayımlanmasının kendisi için anlamını dile getirdi. “Korkma”, cesaret ve güç dolu bir yolculuğa davet eden bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Kaya, kitabında cesur kadın karakterlerin hikayelerini anlatarak, okuyuculara kendi güçlerini keşfetme ve zorluklarla başa çıkma konusunda ilham vermeyi hedefliyor. Kitabının yayınevi olan dionysosyayingroup’un geniş dağıtım ağı sayesinde “Korkma”, kitapseverlerle buluşmaya başladı. Kaya, okurlarına kitabını bulabilecekleri yerler hakkında bilgi verirken, ilk kez kitabını ellerinde tutmanın verdiği mutluluğu da paylaştı.

Haberin Devamını Oku

İsviçre

Fibula Travel’ın Başarısına Bir Bakış: Zürih Oerlikon Ofisi’nde Yapılan Ziyaret

yazar

Yayınlayan

on

By

Cemil Baysal.-

Turizm sektörünün öncü Tur Operatörlerinden Fibula Travel, müşterilerine özgün tur paketleri ve benzersiz deneyimleri ile dikkat çekiyor. İsviçre’deki etkileyici varlığını Zürih Oerlikon Ofisi’nde sürdüren şirket, turizm dünyasındaki gelişmeleri yakından takip ederek, misafirlerine benzersiz deneyimler sunma vizyonuyla faaliyet gösteriyor.

İsviçre’nin Sesi +41TV Haber Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Cemil Baysal, Fibula Travel’ın Zürih ofisini ziyaret ederek, şirketin İsviçre Genel Müdürü Ender Turgut ile bir araya geldi. Bu özel ziyarette, Fibula Travel’ın İsviçre’deki stratejik hedefleri ve sektördeki yenilikçi adımları anlatıldı.

Fibula Travel, Türkiye dışında hangi destinasyon ve ülke paketleri sunuyor, internet üzerinden tatil paketi ve bilet satın almanın potansiyel olumsuzlukları nelerdir, erken rezervasyon yapan ailelerin avantajları nelerdir ve seyahat acentelerinin önemi hangi durumlarda öne çıkar gibi turizm dönemi sıkça sorulan soruların cevapları ele alındı.

Haberin Devamını Oku

Trendler