Sosyal Medya

Gündem

Ticino’da Polis Tarafından Darp Edildiğini iddia eden Gümüşhane’li N.K’nin Adalet Arayışı

Lugano’nun Besso Caddesi’nde Türkler arasında meydana gelen şiddetli olay, bir restoranın önünde üç Türkiye kökenli kişinin bir bireyi taciz etmesiyle başladı. Saldırı, H.S. isimli kişiyi öldüreceklerini söyleyen önceden telefonla duyurulmuş ve restoran işletmecileri tarafından ciddiye alınmıştı.

yazar

Yayınlayan

on

Lugano’da Türkler Arasında Gerçekleşen Şiddet Olayı: Polis Tarafından Darp Edildiğini iddia eden Gümüşhane’li N.K’nin Adalet Arayışı Devam Ediyor

Lugano’nun Besso Caddesi’nde Türkite Kökenliler arasında meydana gelen şiddetli olay, bir restoranın önünde üç Türkiye kökenli kişinin bir bireyi tehdit ve taciz etmesiyle başladı. Saldırı, H.S. isimli kişiyi öldüreceklerini söyleyen önceden telefonla duyurulmuş ve restoran işletmecileri tarafından ciddiye alınmıştı. Ancak, polisin müdahalesi sırasında yaşananlar çelişkili ifadelerle dolu ve şüpheli bir şekilde gerçekleşti. Öte yandan, daha önce benzer bir olayın ardından yine mahkemeye başvuruda bulunan işletme sahibi, polis müdahalesinin ardından maruz kaldığı kötü ve ırkcı muamelemeye maruz kaldığını iddia ederek adalet arayışına devam ediyor. Yaşananlar, olayın detayları ve polisin tutumu hakkında soru işaretleri uyandırıyor. Polis tarafından darp edildiğini iddia eden H.K adlı vatandaş, Avukatı aracılığıtla 1 Şubat’ta Federal Mahkemeye başvurarak olayın daha fazla incelenmesini talep ediyor.

2019 yılında yaşanan olayın detaylarına bakıldığında:

Besso Caddesi’nde Şiddetli Olay: Türkiye Kökenlililer Arasında Hesaplaşma Kontrolden Çıkıyor

Bir Salı günü iş saatlerinde, Lugano’da Besso Caddesi’nde Türkler arasında şiddetli bir olay meydana geldi. Olay, tehditkar telefon aramalarıyla başladı ve cezalandırıcı bir seferberlik gibi gelişti. Bir çekiç H.S adlı kişiyi öldürme girişmiyle kullanıldı ve olayın ardından polis tarafından el konuldu.

Hesaplaşma ve Çelişkili İfadeler:

Üç Türkite Kökenli, bir restoranın önünde bir vatandaşı önceden tehdit ve taciz etti, saldırıyı önceden telefonla duyurmuşlardı. Lokalin işletmecileri, saldırganların bir gün önce arayarak H.S adlı bir kişiyi öldüreceklerini söylediklerini ifade ediyor. Öldürülmek istenilen kişi, lokalin düzenli müşterilerinden biriydi. Ancak, kurbanın hastaneye hafif yaralarla sevk edilmesine rağmen, saldırı ve kasten yaralama suçlamalarının çelişkili olduğu belirtiliyor. Soruşturmanın konusu şiddetin detayları ve henüz netleşmedi ve Mahkeme konusu.

H.K’nın Gözaltına Alınması ve İddialar:

Olayla alakası olmamasına ve karışmamış olmasına rağmen, H.K cep telefonuyla sahneden görüntü çekmeye çalışırken polis tarafından gözaltına alındı. Yerel polis memurlarının N.K’e yönelik “şiddet uygulayıp ırkçı hakarette bulundukları” yönündeki ciddi iddialar, olayın boyutlarını daha da karmaşık hale getiriyor.

Olayın detayları, şiddetin kaynağı ve polis müdahalesi hakkındaki belirsizlikler, Federal Mahkeme’nin incelemesini bekliyor. Mağdur N.K ve diğer ilgili taraflar, adil bir yargılama ve olayın tam anlamıyla aydınlatılması için adalet arayışlarına devam ediyor.

Adaletsizlik ve Çelişkili Durumlar: Lugano’da Türk Vatandaşı Mağdurun Hikayesi

Olaya karışmayan, 60 yaşındaki N.K adlı şahıs, yaşanan şiddet olayıyla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen polis tarafından suçluymuş gibi davranıldığını iddia ediyor. Polisin kendisini darp ettiğini belirten N.Keles’in dizleri ve ayak bilekleri morluk ve yaralarla dolu. Olayın yaşandığı günlerde İtalyan gazetecilere bilgi veren Lugano Polisi, şu anda olaydaki memurlar aleyhine herhangi bir şikayet olmadığını belirtiyor. Resmi prosedür gereği “pozisyon almanın mümkün ve gerekli olduğunu” ifade eden polis, ancak Komutanlığın devam eden soruşturmanın saygısı çerçevesinde açıklama yapma yetkisinin olmadığını belirtiyor.

Olayın geçtiği Besso Caddesi’nde bulunan restoranın sahibi, yaşanan olayın ardından değişmiş ve bugün başka biri işletiyor. 19 Mart 2019’da, o zamanlar ailesi tarafından işletilen restoranda polis tarafından yapılan sert bir gözaltının ardından suç duyurusunda bulunan 60 yaşındaki Gümüşhaneli Türk vatandaşı, yaşadığı adaletsizliği mahkemeye taşıdı. Ancak, Aralık sonunda Ceza Şikayetleri Mahkemesi, Başsavcının terk kararına yapılan itirazı reddetti. Hakimlere göre, mağdur Keles’in polis memurları tarafından kötü muamele gördüğüne dair yeterli kanıt bulunmamaktadır.

Lugano’da ve Ticino’da Gazetelerde de haber konusu olan olayla ilgili konuşan N. Keleş :

“Bunu Türkiye’de, ama Tessin’de beklemiyordum” dedi.

Keles, hakimlerin kararının kendisinde derin bir hayal kırıklığı yarattığını belirtiyor. Hakimlerin kararının ardından yaşanan süreci şu şekilde anlatıyor: “Başka hangi kanıtlara ihtiyaç var ki?” diyen Keles, telefonundaki fotoğraf ve videoları göstererek olayın şiddet içeren boyutunu belgelemeye çalıştı. Ancak hakimlere göre, Keles’in ifadeleriyle sanıkların ifadeleri arasında çelişkiler bulunmakla birlikte, dosyalardaki güvenilir unsurların eksikliği nedeniyle yeterli delil bulunmuyor. Olayın görüntüleri çevrimiçi platformlarda paylaşıldı ve toplumda geniş bir yankı uyandırdı. Ancak, hakimlerin kararı, adalet arayışını ve mağduriyeti daha da derinleştirdi. Federal Mahkeme’ye başvuruda bulunan Keles, hikayesinin detaylarını ve yaşadığı adaletsizliği bir üst mahkemeye taşımaya kararlı görünüyor.

“Suç için yeterli iz olmadığına karar verilmelidir.” diyen Keles, halen tıbbi raporları elinde tutuyor. İki polis memurunun eylemlerinden kaynaklanan bir kafa travması olduğu doğrulandı. Ayrıca, gözaltına alınmasının – belki de en saçma yanı – tesadüfi bir durumdan kaynaklandığı belirtiliyor. Polis, Via Besso’da bir restoran müşterileri arasında çıkan bir kavgayı yatıştırmak için müdahale etmiş. Keles, daha sonradan gelen ve dış mekan mobilyalarında hasar tespit eden birinin olduğunu fark etmiş. Ancak burada hikayeler farklılaşıyor. Memurlar, Keles’in çıldırdığını ve kimlik tespiti yapmayı reddettiğini iddia ediyor. Keles ise sakin kaldığını söylüyor. Olayda birkaç dakika sonra video ve fotoğraflar, onu yerde kelepçeli bir şekilde gösteriyor. Ancak hakimlere göre, kanıtlar “onun kelepçelenmesinin ve yere atılmasının orantısız olup olmadığını belirlemeye yetmiyor.”

İtalyan Gazetesi’ne verdiği demeçte, avukatı Immacolata Iglio Rezzonico’ya göre, görüntülerin tekrar incelenmesi Lozan’daki karar durumunu değiştirebilir. Federal Mahkeme’ye başvuru şu anda yapıldı.

İsviçre’nin Sesi’ne açıklamalarda bulunan Keleş, 19 Mart 2019 tarihinde damadının işlettiği restorana yönelik yaşanan olayı detaylarıyla anlatarak paylaştı. O gün kendisinin başka bir yerde olduğunu ve kızının çalıştığını belirten Keleş, kızının saat 18.30’da arayarak korku dolu bir şekilde, “Baba, restorana geldiler, birisini öldürmeye gelenler var” dediğini ifade etti. Restorana hemen koştuğunu söyleyen Keleş, durumun sakin göründüğünü ancak Türkçe tehditlerin savrulduğu bir ortam olduğunu fark ettiğini dile getirdi.

Durum sakin görünüyordu ve polisler her şeyin kontrol altında olduğunu belirtiyordu. Ancak, bir grup kişi arasında Türkçe tehditlerin savrulduğu bir durum ortaya çıkmıştı. Bu noktada, ben birisine seslenerek, “Utanmıyor musunuz, burada mekanda olay çıkarıyor, kavga edip dövüşüyorsunuz?” dedim. Ancak, polisler beni kolumdan tutarak restoranın dışına yönlendirdi. Eşim ve kızım restoranın terasındaydılar ve terasta ciddi hasar olduğunu fark ettim. Bir polise yaklaşıp restoranın hasarı olduğunu söyledim ve bu konuda ne yapmamız gerektiğini sordum.

Polis, bana “Siz kimsiniz?” diye sordu, ben de restoranı işletenin kayınpederiyim dedim. Polis, bana gidip hasarı fotoğrafla dedi. Ben de polisin dediği gibi telefonumu çıkarıp fotoğraf çekecektim ki eşim bir polisin geldiğini söyledi. Restoranın basamaklara koşarak gelen polis, ilk sözü “Ne yapıyorsun, fotoğraf mı çektin?” diye sordu. Benimle ilgisi olmadığını, arkadaşımın çektiğini söyledim. Ancak, bu cevap onu tatmin etmedi.

Kimliğimi sordu, kimliğim elimdeydi ve çıkartırken “Lütfen centilmen ol” derken sol bileğimi ve boynumu sıkarak kimliği almaya çalıştı. Diğer polisler de beni tekme tokat yere yatırmaya çalıştı. Ardından ayakta ters kelepcelediler, beni sürüklediler ve arabaya atıp hastaneye götürdüler.

Hastanede 10-12 gün geçirdim ve ayaklarımda kan zehirlenmesi oluştu. Türk makamlarına başvurdum, Türk gazetelerine yazdım, ancak ne yazık ki geri dönüş alamadım. Bu süreçte avukatım ve diğer tarafın avukatlarının baskısına maruz kaldım ve sonunda avukatımı değiştirdim. Olay, 19 Mart 2019’da Kanton Tessin Lugano Temiz Mahkemesi’nde görüldü ve 20 Aralık 2023 tarihinde reddedildi.

Şahitler, doktor raporları, fotoğraf ve video delilleri ile bir avukatın polis taraftarı olduğunu ifade ettim. Ben, Gümüşhaneliyim 1984 yılından beri Kanton Tessin’de yaşıyorum ve 2000 yılında malulen emekli oldum. Yazılarımı 20 Dakika Gazetesine verdim, bir televizyonda konu oldu ve başka bir gazetede de yazıldı. Türk makamlarından ve Türk medyasından ne yazık ki destek görmedim hiç dönüş yapılmadı. Ancak, avukatım beni uyardı: “Eğer bir hukuki süreç başlatırsan, Türk makamlarına bildirirsen davanın takip edilmemesi sonucunu alırız” dedi.

Birinci mahkeme ve temiz mahkeme delil yetersizliğinden ret kararı verdi. Şu anda Federal Mahkemeye başvurdum, ancak güvencim kalmadı.

İtalyanca, Almanca ve Fransızca okumak için alttaki Linke tıkla :

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Bodrum Gece Hayatı Kan Ağlıyor: Antik Tiyatro’da Konserler İptal, Kulüpler Erken Kapanıyor

yazar

Yayınlayan

on

By

Bodrum, efsanevi gece hayatının solgun yüzüyle karşı karşıya. Bu yaz, göz alıcı sahilleri ve tarihi zenginlikleriyle ünlü bu cennet, sessiz sedasız boş kaldı. Antik Tiyatro’nun yankılanması beklenen konserlerinden bazıları, düşük bilet satışları nedeniyle iptal edildi. Örneğin, 13 bin kişilik kapasiteye sahip olan tiyatroda düzenlenecek konserlerden biri sadece 8, diğeri 12, diğer ikisi ise 10’ar bilet satabildi. Müge Dağıstanlı’nın 10Haber’deki haberine göre, yüksek fiyatlar ve Bodrum’un genel pahalılığı, turistleri kaçırıyor gibi görünüyor.

Gece Kulüpleri Sessiz ve Perişan

Gece kulüpleri de benzer bir kaderle yüzleşiyor. Geçen hafta, Bodrum’un merkezindeki 450 kişilik bir kulüp, azalan müşteri sayısı yüzünden erken saatte kapılarını kapatmak zorunda kaldı. 500 kişilik diğer büyük mekanlar da benzer sorunlarla boğuşuyor, müşteri eksikliği nedeniyle acı kararlar almak zorunda kalıyorlar.

İşsizlik Tehlikesi ve Karamsarlık

Lüks oteller bile, düşen iş hacmi sebebiyle personel çıkarmak zorunda kalıyor. Umutlar, Temmuz ve Ağustos aylarına bağlı olsa da, birçok işletmeci sezonun beklentileri karşılamaması halinde zararla kapanabileceğini dile getiriyor. Bir işletmeci, “Haziran hayal kırıklığı oldu. Herkesin ilk defa bu kadar büyük bir zararı var,” şeklinde endişelerini dile getirdi.

Bodrum’un Geleceği: Karanlık Bir Gölge

Bodrum’un turizm endüstrisindeki bu sarsıcı durum, yerel işletmeler arasında ciddi kaygılara sebep oluyor. Umutsuzluk, bu güzel sahil kasabasının geleceği hakkında karamsar bir gölge gibi asılı duruyor.

Fırsatçılık Eleştirileri

Öte yandan, bazı yerli ve yabancı turistler, Bodrum’daki pahalılığın enflasyondan ziyade fırsatçılık olarak yorumlanması gerektiğini savunuyor. Birçok mekanda bir bardak suyun bile fahiş fiyatlara satılmasının, turistleri kaçırdığını ve Bodrum’un imajına zarar verdiğini belirtiyorlar.

BodrumGeceHayatıKrizi #bodrumturkei #bodrum #turkei #bodrumturkey #haber #bodrumbeach #bodrumnight #turizm #tourism #reise #urlaub

Haberin Devamını Oku

Dünya

Mannheim Saldırısı ve Polisin Ölümü İslamcılık Tartışmalarını Alevlendirdi

yazar

Yayınlayan

on

By

Almanya’nın Mannheim kentindeki bir Afgan svatandaşının “Pax Europa Yurttaş Hareketi”nin standına düzenlediği bıçaklı saldırıda yaralanan polis memurunun ölümü, ülkede İslamcılık tartışmalarını alevlendirdi.

Mannheim kent merkezindeki pazar meydanında gerçekleşen olayda 25 yaşındaki Afgan, elindeki uzun bıçakla standa saldırarak altı kişiyi yaralamıştı. Kafasından aldığı bıçak darbeleriyle ağır yaralanan 29 yaşındaki polis memuru ise Pazar günü hastanede yaşamını yitirdi. Saldırıda yaralanan Pax Europa üyelerinden İslam karşıtı aktivist Michael Stürzenberger de hastaneye kaldırılarak ameliyat edildi.

Olay sırasında diğer bir polis memuru tarafından durdurulan saldırganın sağlık durumu nedeniyle henüz sorgulanamadığı ve saldırının motivasyonunun belirsiz olduğu belirtiliyor. Afganistan doğumlu saldırganın 2014 yılından beri Almanya’da yaşadığı kaydedildi.

Saldırı ve polis memurunun ölüm haberi, aşırı sağın yükselişi ve İslamcılık tartışmalarıyla siyasi gerilimin tırmandığı Almanya’da yeni tartışmaları beraberinde getirdi.

Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, “insan hayatını korumak için cesur bir şekilde müdahale eden polis memurunun ölümünden dolayı derin üzüntü içinde bulunduğunu” belirterek “ülkede artan şiddet eğilimi ve siyasi ihtilafların kabalaşmasından dolayı” büyük endişe duyduğunu ifade etti. Steinmeier, “Bu şekilde devam edemez. Şiddet, demokrasimizi güçlü kılan temelleri tehdit etmektedir” uyarısında bulundu.

İçişleri Bakanı Nancy Faeser, saldırı nedeniyle devam eden soruşturmanın faillerin en ağır cezalara çarptırılması gerektiğini vurgulayarak, “Güvenlik kurumlarımız İslamcı çevreleri sıkı takiptedir ve mücadeleyi güçlendirmeye devam etmektedir” dedi.

Hür Demokrat Parti’nin Genel Başkanı ve Maliye Bakanı Christian Lindner, “İslamcı terörizme karşı kendimizi müdafaaya geçmek zorundayız. Bunun için güvenlik kurumlarını mali olarak güçlendirmeye devam edeceğiz. Yanlış hoşgörüye son” ifadelerini kullandı.

Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin eş başkanları Alice Weidel ve Tino Chrupalla, hükümetin hatalı göç ve güvenlik politikalarının saldırıda payı olduğunu iddia ederek Afganistan’dan göçün durdurulmasını ve geri göndermelerin hızlandırılmasını talep etti.

Baden-Württemberg eyaletinin Yeşiller partili Maliye Bakanı Danyal Bayaz da İslamcılık tehlikesi karşısında uyarıda bulunarak, “İslamcı bir saldırı olduğunun ortaya çıkması durumunda, İslamcılık’ın tehlikeleri konusunda dürüst bir tartışmanın zamanının geldiğini” ifade etti.

Yeşiller Partisi Eş Genel Başkanı Ricarda Lang ise “İslamcılık özgür toplumun düşmanıdır ve tam buna uygun bir muamele görmelidir” dedi.

Haberin Devamını Oku

Gündem

İsviçre’nin eski Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, İstifasının Perde Arkasını Anlattı

yazar

Yayınlayan

on

By

İsviçre ‘nin Fransız Bölgesi Devlet Televizyon Kanalı RTS’deki Röportajı Link

En son Ankara’da İsviçre Büyükelçisi olan Jean-Daniel Ruch, İsviçre Konfederasyonu Güvenlik Politikaları Sekreteri  olarak atanması beklenirken, göreve başlamadan istifa ettiğini açıkladı. Ya da istifa etmeye zorlandı. Ruch, RTS 19:30 programında yaptığı konuşmada, istifasının ardında “etkili kişilerin” onun bu göreve gelmesini istemediği olduğunu belirtti. Diplomat, kişisel yaşamına dair yapılan medya kampanyasının kendisini hedef alarak, atanmasını engellediğini ifade etti.

Jean-Daniel Ruch: “Bazı Güçler Benim Güvenlik Politikalarından Sorumlu Devlet Sekreteri Olmamı İstemedi”

İsviçre’nin Güvenlik Politikası Devlet Sekreteri olarak atanması beklenen eski diplomat Jean-Daniel Ruch ile yapılan röportajda, görevinden istifa etme nedenleri üzerine konuşuldu.

Jean-Daniel Ruch, deneyimli bir diplomat olarak İsviçre’nin güvenlik politikasını yönetmesi gerekiyordu, ancak göreve başlamadan önce dışarı itildiğini belirtti. 19:30 programına konuk olan Ruch, özel hayatına yönelik yapılan bir medya kampanyasının kurbanı olduğunu söyledi: “Güçlü kişiler beni bu göreve istemiyordu.”

Geçen Eylül ayında, Jean-Daniel Ruch sürpriz bir kararla gündeme gelmişti. İsviçre’nin güvenlik politikası için prestijli bir göreve atanmasına rağmen, Batı İsviçreli diplomat göreve başlamadan istifasını açıklamıştı.

O dönemde, bu aksaklığı açıklamak için birkaç teori ortaya atıldı, ancak tam nedenler hala net değil. Basına göre, kişisel davranışları onu şantajlara açık hale getirmişti.

19:30 programında yapılan bir röportajda, Moutier kökenli olan Ruch, atanmasından bu yana ilk kez konuştu. “Bu göreve beni istemeyen güçlü kişiler vardı,” diyen Ruch, yaklaşık 15 yıl boyunca Sırbistan, Türkiye ve İsrail gibi ülkelerde büyükelçilik yapmıştı. Ancak “komplolar” terimini kullanmaktan kaçındı.

24 Mayıs Cuma günü, Favre yayınları tarafından “Suçlar ve Sarsıntılar” adlı bir kitap yayımlayan Ruch, bu ani istifa kararının ardındaki nedenlere biraz ışık tuttu. Özel yaşamına yönelik bir medya kampanyasının kurbanı olduğunu ve bu kampanyanın görünüşe göre planlandığını belirtti.

Ancak Jean-Daniel Ruch, her zaman için bu göreve uygun bir diplomat olarak nitelendirildi. Tarih boyunca her zaman doğru zamanda doğru yerdeydi. Kitabında, özellikle eski Yugoslavya Başsavcısı Carla Del Ponte ile yaptığı uzun diplomatik kariyerine değindi.

O dönemde, diplomat ve ekibi, birçok Balkan liderini soykırım, insanlığa karşı suçlar veya savaş suçları nedeniyle Lahey’deki hücrelere kadar takip eden bir politik strateji uyguladı.

Günümüzde, dünya sahnesindeki değişimlerle birlikte, savaşlar da farklı bölgelere yönelmiş durumda. Özellikle de Gazze Şeridi, bu değişimin en yoğun yaşandığı bölgelerden biri haline geldi. Bu noktada, bölgedeki deneyimleri üzerinden konuşan Jean-Daniel Ruch, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya yönelik bir tutuklama emri talebinin önemli bir dönüm noktası olduğunu vurguluyor. Hatırlatması üzerine, bu talebin Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcıları tarafından yapıldığını belirtiyor.

Ruch’a göre, bu talep sadece bir hukuki süreç değil, aynı zamanda bölgedeki siyasi dinamikler açısından da bir kırılma noktası niteliği taşıyor. Avrupa’nın büyük ölçüde finanse ettiği ve İsrail liderlerini hedef alan bir mahkemenin varlığı, Batı’nın uzun zamandır eleştirilen “ikiyüzlü politika” anlayışıyla bağlantılı olarak önemli bir tartışma konusu haline geliyor. Ruch, bu durumun artık geçerli olmayacağını ve bölgedeki İsrail-Filistin çatışmasında uzun süredir devam eden hoşgörü döneminin sona erdiğini ifade ediyor. Bu açıklamalarıyla, Ruch, bölgedeki siyasi ve hukuki dinamiklerin değişimine işaret ediyor ve gelecekteki gelişmelerin nasıl şekillenebileceği konusunda bir fikir sunuyor.

2000’lerin başlarında, Jean-Daniel Ruch ayrıca, İsrail-Filistin çatışmasını çözmek için bir alternatif barış planı olan Cenevre Girişimi’nde Micheline Calmy-Rey ile birlikte çalıştı. O dönemde, bugün bazı devletler tarafından terörist bir örgüt olarak görülen Hamas liderleriyle bir araya geldi. Ve ona göre, Orta Doğu’daki çatışmayı çözmek için aktörlerin er ya da geç bir masanın etrafına oturması gerekiyor.

Ruch’un görüşüne göre, Orta Doğu’daki çatışmanın çözümü için tarafların bir araya gelmesi gerekiyor. İsrail’in Hamas liderleriyle doğrudan görüşmeler yapması ve çatışmayı sona erdirmek için adımlar atmaya hazır olması gerektiğini belirtiyor.

Ruch, umutlu bir şekilde, bir ateşkesin sağlanabileceğine ve rehinelerin serbest bırakılabileceğine inanıyor. Ancak bu için İsrail’in, rehin tutanlarla diyalog kurmaya ve müzakerelere açık olması gerektiğini vurguluyor.

Gerçekten de ateşkesin sağlanmasını ve rehin alınanların serbest bırakılmasını umuyorum. Ancak bunun için İsrail’in onları elinde tutanlarla konuşmaya karar vermesi gerekiyor,” diye ekledi.

Jean-Daniel Ruch’un bu gelişmeler üzerine kamuoyuna yaptığı açıklamalar, İsviçre’nin güvenlik politikasıyla ilgili gelecekteki atamalarda dikkate alınacak önemli bir dönemeç olarak değerlendiriliyor.

Analiz:


Eylül ayında İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, İsviçre Konfederasyonu Güvenlik Politikaları Sekreteri olarak atanarak sürpriz bir hamleyle gündeme geldi. Ancak bu atama, İsviçre yönetiminde hızlı bir kariyer yapmış ve NATO’ya karşı sert bir ses olan Finlandiya vatandaşı Pälvi Pulli’nin beklenen atanması yerine geldi. Jean-Daniel Ruch, basın toplantısında İsviçre’nin tarafsızlığını vurgulamıştı, bu da olumlu bir işaret olarak kabul edilebilirdi. Ancak sağcı “Blick” ve “Sonntagsblick” gazeteleri, ekim ayında Ruch’a karşı düşmanca bir medya kampanyası başlattı. Onu aşağıladılar ve şantaja açık olmakla suçladılar.

Atama sonrasında Tuğgeneral Markus Mäder Güvenlik Politikaları Bakanı olarak atanırken, yardımcısı olarak ultra Atlantikçi Pälvi Pulli’nin seçilmesi tartışmalara yol açtı. İsviçre gazetesi “Weltwoche”, bu durumu bir “NATO darbesi” olarak nitelendirerek endişe verici bir soru sordu: Bu karara gizli servisler ve yabancı hükümetlerin müdahalesi var mı?

Bu atama karşısında SVP üyesi Alfred Heer tarafından başlatılan aşağılayıcı kampanya, İsviçre’nin tarafsızlığına gölge düşüren bir tartışma başlattı. Alfred Heer aynı zamanda İsrail’e yakın bir düşünce kuruluşu olan ‘Audiatur’ Vakfının da başkanıydı.

Ancak neden Siyonistler Büyükelçi Ruch’tan nefret ediyor? Cevap basit:

2016-2021 yılları arasında Tel Aviv’de İsviçre büyükelçisi olan Ruch, Hamas ile sürekli diyalog halindeydi ve Filistinliler tarafından da takdir edilen bir diplomat oldu. Ayrıca, 2022 baharında Büyükelçi Ruch, Ukrayna ile Rusya arasındaki barış görüşmelerinde (İngilizler tarafından sabote edilmiş olan)Türkiye’nin çabalarını desteklediği için dikkat çekmişti.

Haberin Devamını Oku

Trendler