Connect with us

Gündem

İSVİÇRE’DEKİ ( AVM) ALIŞVERİŞ MERKEZLERİNİN ZOR DURUMU

yazar

Published

on

Özet: İsviçre’deki alışveriş merkezleri, özellikle Mall of Switzerland gibi büyük alışveriş merkezleri, müşteri eksikliği ve dükkanların kapanması nedeniyle zor bir dönem geçiriyor. Peki, bu durumun ardındaki sebepler neler? Alışveriş merkezlerinin geleceği için ne gibi çözümler öneriliyor?

Okuma süresi: 5 dakika

İsviçre’deki Alışveriş Merkezleri Zor Durumda
İsviçre’deki alışveriş merkezleri, büyük sorunlarla karşı karşıya. Mall of Switzerland gibi büyük alışveriş merkezlerinde müşteri eksikliği ve artan boş dükkanlar dikkat çekiyor. Bu tür merkezler, özellikle Ebikon LU’daki Mall of Switzerland, 2017’de açılmasından bu yana zorlu bir süreç geçiriyor. Ancak İsviçre genelindeki alışveriş merkezlerinin birçoğu, benzer şekilde müşteri çekmekte zorlanıyor ve bu durum giderek yaygınlaşıyor.

Amerikan Konseptlerinin İsviçre’de İşe Yaramaması
Konsom araştırmacısı Christian Fichter, alışveriş merkezlerinin başarısız olmasındaki temel nedenlerden birinin Amerikan alışveriş merkezi konseptinin İsviçre’ye uyarlanamaması olduğunu belirtiyor. Amerika’daki devasa alışveriş merkezlerinin, İsviçre’deki alışveriş alışkanlıkları ve sosyal yapıyla uyuşmadığını savunuyor. Fichter, İsviçre halkının genellikle küçük ve samimi alışveriş deneyimlerinden hoşlandığını, büyük ve yapay alışveriş dünyalarına ilgi duymadığını vurguluyor. İsviçre’de, daha küçük boyutlu ve yerel dükkanların bulunduğu alışveriş yapıları daha çok tercih ediliyor. Yani, büyük alışveriş merkezleri İsviçre’deki alışveriş kültürüyle uyumlu değil.

Toplu Taşımanın Önemi
İsviçre’nin büyük şehirlerinde, toplu taşıma sisteminin çok gelişmiş olması da büyük alışveriş merkezlerinin başarısız olmasında etkili bir faktör. Sihlcity alışveriş merkezi, bu gelişmiş toplu taşıma sisteminden yararlanarak başarılı olabilmiş örneklerden biri. Sihlcity, Zürich’deki önemli alışveriş ve eğlence merkezlerinden biri haline gelmişken, ulaşım kolaylığı sayesinde birçok ziyaretçi toplu taşıma ile alışverişe geliyor. Birçok İsviçreli, arabayı park etmek yerine tren veya otobüsle alışveriş merkezlerine gitmeyi tercih ediyor. Bu, büyük alışveriş merkezlerinin şehir dışına, özellikle yeşil alanlara kurulması yerine, şehir içindeki ulaşılabilir lokasyonlarda yer almasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Sihlcity’nin Başarısı ve Yenilikçi Yaklaşımı
Zürich’teki Sihlcity alışveriş merkezi, alışverişin ötesinde bir deneyim sunarak başarılı olmuş bir örnek. Ziyaretçiler sadece alışveriş yapmak için değil, spor yapmak, sosyal etkinliklere katılmak veya eğlenmek için de Sihlcity’yi tercih ediyorlar. Sihlcity, alışveriş merkezi konseptini yeniden tanımlayarak bir eğlence merkezi olarak işlev görüyor. Alışveriş merkezinin ziyaretçileri, alışveriş yapmadan da merkezi gezip vakit geçirebiliyorlar. Sandro Engeler, Sihlcity’nin yöneticisi, merkezlerini “eğlence merkezi” olarak tanımlıyor ve alışverişin yanı sıra çeşitli etkinlikler ve sosyal deneyimler sunduklarını belirtiyor.

Mall of Switzerland İçin Çözüm Önerileri
Mall of Switzerland gibi alışveriş merkezlerinin hayatta kalabilmesi için, konseptlerinin gözden geçirilmesi gerektiği belirtiliyor. Christian Fichter, bu tür alışveriş merkezlerinin Amerikan tarzı büyüklük ve yapay “eğlence dünyası” konseptlerinden uzaklaşarak, yerel halka hitap eden, daha küçük ve daha samimi yapılar inşa etmeleri gerektiğini savunuyor. Alışveriş merkezlerinin, yalnızca alışveriş değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel etkileşimler için birer merkez haline gelmesi gerektiğini belirtiyor. Yerel satıcıların, restoranların ve kültürel etkinliklerin alışveriş merkezlerine dahil edilmesi gerektiği vurgulanıyor.

Alışveriş Merkezleri: Gelecekte Ne Olacak?
Alışveriş merkezlerinin geleceği için önerilen çözüm, büyük alışveriş merkezlerinden ziyade daha küçük, entegre merkezlerin ortaya çıkması. Bu merkezler, alışveriş, çalışma ve sosyal etkileşim için bir araya gelen mekanlar olmalı. Fichter, alışveriş merkezlerinin sadece alışveriş değil, aynı zamanda co-working alanları, kültürel etkinlikler ve bölgesel restoranlar gibi unsurlar sunarak yerel halkın ilgisini çekebileceğini söylüyor. Ayrıca, çevre dostu ulaşım seçenekleri ve çevreye duyarlı hizmetler sunmak da alışveriş merkezlerinin başarısı için kritik faktörlerden biri.

Sonuç ve Gelecek Perspektifi
İsviçre’deki alışveriş merkezlerinin geleceği, alışveriş deneyimlerini yeniden şekillendirme ve toplumsal ihtiyaçlara uygun hale getirme sürecine bağlı. Mall of Switzerland ve benzeri merkezlerin, yerel halkın ihtiyaçlarına daha iyi hitap edebilmek için konsepte radikal değişiklikler yapması gerekecek. Bu, daha fazla kültürel etkinlik, sosyal alanlar, esnek çalışma alanları ve sürdürülebilir ulaşım çözümleri anlamına geliyor. Alışveriş merkezlerinin sadece alışveriş yapma yerleri değil, aynı zamanda toplumsal buluşma noktaları haline gelmesi, onların gelecekte hayatta kalabilmesinin anahtarı olacak.

#İsviçreAlışveriş #AlışverişMerkezleri #MallOfSwitzerland #Sihlcity #İsviçreEkonomisi #AlışverişKültürü #Zürich #İsviçreTopluTaşıma #KültürelEtkinlikler #AlışverişMerkezlerininGeleceği #SürdürülebilirAlışveriş

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünya

CİNSEL TACİZ VE SALDIRILAR ARTIYOR: YEŞİLLER, YALNIZCA KADINLARA AİT VAGONLAR TALEP EDİYOR

yazar

Published

on

By

Almanya’da son yıllarda toplu taşıma araçlarında cinsel taciz ve saldırı vakalarının hızla arttığına dikkat çeken Yeşiller Partisi, bu sorunun çözülmesi için kadın yolculara özel vagonların getirilmesini talep etti.

Toplu taşıma araçlarında kadınların güvenliği giderek daha büyük bir sorun haline geliyor. Almanya’da son 10 yılda, cinsel saldırılara ilişkin şikayetlerin sayısı %260 oranında arttı. Bu durumu göz önünde bulunduran Yeşiller Partisi, toplu taşıma araçlarında kadınlara özel vagonlar oluşturulmasını önerdi. Bu vagonlar, özellikle yoğun saatlerde yalnızca kadın yolcular tarafından kullanılabilecek.

Kadınlar Toplu Taşımada Güvende Değil

Son yapılan araştırmalar, Zürih ve Bern’deki genç kadınların üçte birinin toplu taşıma araçlarında en az bir kez cinsel tacize uğradığını ortaya koydu. Bu sorunun sadece İsviçre’de değil, Almanya ve diğer Orta Avrupa ülkelerinde de arttığı gözlemleniyor. Almanya’daki Yeşiller Partisi’nin ulaştırma uzmanı Antje Kapek, kadınların güvenliği için toplu taşıma araçlarında kadınlara özel vagonların bir an önce uygulanmasını savunuyor.

Japonya’dan Örnek

Kapek, önerisinin Japonya’daki örnekten esinlendiğini belirtti. Japonya’da, sabah 10:00’a kadar ve akşam 17:00 ile 21:00 saatleri arasında özel kadın vagonları bulunuyor. Almanya’da ise bu sistemin, trenlerin ön ve son kısmında yer alan vagonlarla uygulanması planlanıyor.

Almanya’da Güvenlik Önlemleri

Berlin Ulaşım Şirketi (BVG), toplu taşıma araçlarında güvenliği sağlamak için bir dizi önlem aldığını belirtiyor. Her istasyona yerleştirilen acil çağrı butonları ve trenlerdeki alarm sistemleriyle, yolcuların güvenliğinin artırılması hedefleniyor. Ancak, Kapek’e göre bu önlemler yeterli değil ve kadın yolcuların daha güvende hissedebilmesi için daha etkili tedbirler alınması gerekiyor.

İsviçre’de Durum

İsviçre’de ise benzer bir uygulama henüz hayata geçirilmiş değil. İsviçre Federal Demiryolları (SBB), kadınlar için özel vagonlar yerine güvenlik personelinin arttırılmasını ve video gözetim sistemlerinin güçlendirilmesini tercih ediyor.

Sonuç olarak, cinsel taciz ve saldırıların artışı, toplu taşıma araçlarında kadınların güvenliği konusunda önemli bir soruna işaret ediyor. Yeşiller Partisi’nin önerdiği kadınlara özel vagonlar, bu soruna karşı güçlü bir çözüm önerisi olarak öne çıkıyor.

Continue Reading

Dünya

CORONA AŞISIYLA İLGİLİ BÜYÜK ŞOK: ASTRAZENECA’YA SÖZLEŞME İHLALİNDEN HUKUKİ DARBE

yazar

Published

on

By

Amerika Birleşik Devletleri’nde bir federal hakim, corona virüsü aşısı konusunda AstraZeneca’ya ağır bir darbe vurdu. Brianne Dressen’in, ABD’de görülen davası, dünya genelindeki aşı endüstrisinin geleceğini tehlikeye atabilecek bir karar aldı. Bu dava, büyük bir ilaç şirketinin sözleşme ihlali ve sorumluluklardan kaçma çabalarını sorgulayan bir dizi kritik soruyu gündeme getirdi.

Dressen, gönüllü olarak katıldığı klinik çalışmada aşı olduktan sonra ciddi sağlık sorunları yaşadı. Ancak AstraZeneca, kendisine verdiği yazılı taahhüte rağmen yalnızca 1.243 dolar tazminat önerdi. Bu düşük ödeme, şirketin sorumluluktan kaçma girişimi olarak değerlendirildi. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki federal hakim Robert J. Shelby, şirketin PREP Yasası’na dayanarak yasal sorumluluktan kaçma çabalarını reddetti. PREP Yasası, sağlık krizleri sırasında ilaç şirketlerini yasal takibin önüne geçme adına koruyan bir düzenleme olarak biliniyor.

Dressen’in açtığı dava, AstraZeneca’nın yalnızca aşıdan kaynaklanan zararları telafi etme sorumluluğunu reddetmekle kalmayıp, aynı zamanda gönüllülere verdiği sözleri de ihlal ettiğini ortaya koyuyor. Hakim Shelby, ilaç şirketlerinin riskli çalışmalara katılacak kişilere verdikleri sözleri yerine getirmemek için PREP Yasası’nı kullanmalarını “saçma” olarak nitelendirdi. AstraZeneca’nın, aşı çalışmalarının güvenlik profilini savunarak dava sürecine ilişkin herhangi bir açıklama yapmaması, şirketin duruşunu daha da zorlaştırdı.

Dressen’in aşı sonrası yaşadığı yan etkiler, NIH (Ulusal Sağlık Enstitüleri) doktorları tarafından doğrulandı. Bu önemli gelişme, onun davada kazandığı ilk adımı oluşturdu. Dressen’in davası, gelecekteki aşı üreticilerinin yasal sorumluluklarının yeniden şekillendirilmesine yol açabilir. Hakimin verdiği mesaj net: Kriz dönemlerinde bile sözleşme hakları, büyük ilaç şirketlerinin üzerinde olmaya devam edecek.

Continue Reading

Gündem

BAŞHEKİM MÖLLER’DEN ÇARPICI İDDİA: “COVİD AŞISININ YAN ETKİLERİ GİZLENİYOR!”

yazar

Published

on

By

Almanya’nın önde gelen kardiyologlarından Dr. Jörg-Heiner Möller, ülkede sağlık sistemine dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bayern’deki Asklepios Kliniği’nde yıllarca başhekimlik yapan Möller, Covid-19 sonrası dönemde yüzlerce hastada ciddi aşı yan etkileri gözlemlediğini ve bu vakaların resmi makamlarca göz ardı edildiğini iddia etti.

Möller, “Mediziner und Wissenschaftler für Gesundheit, Freiheit und Demokratie” (MWGFD) adlı derneğe verdiği röportajda, aşı sonrasında karşılaştığı vakaların sistematik olarak bastırıldığını öne sürdü. Hastalarının, bir dizi sağlık sorunu yaşamalarına rağmen yeterli tıbbi destek göremediklerini belirtti ve “Bu insanların çoğu, eski hayatlarını geri kazanabilmek için adeta bir ‘doktor maratonu’ yaşadı, ancak hastalıkları kabul edilmedi ve yeterli tedavi alamadılar” ifadelerini kullandı.

GERÇEK YAŞAM HİKAYELERİNDEN ÇARPICI ÖRNEKLER

Başhekim, yaşadığı çarpıcı vakaları kamuoyuyla paylaştı. Örneğin, üç küçük çocuğu olan bir anne aşı sonrası sürekli yorgunluk (Fatigue) nedeniyle çocuklarına bakamaz hale gelmiş ve psikiyatrik tedavi önerilmiş. Bir başka örnekte ise genç bir mühendis, Covid aşısı sonrası bilişsel yeteneklerinde yaşadığı gerileme nedeniyle işini sürdüremez duruma gelmiş. Ayrıca birçok kişi, kariyerlerinden ve sosyal hayatlarından büyük ödünler vermek zorunda kaldı.

Dr. Möller, toplumda artan bu sağlık sorunlarının, yıkıcı sonuçlara yol açarak depresyon ve hatta intihara varan ağır tabloya dönüştüğünü vurguladı. “Özellikle bu vakalar karşısında kendimi çaresiz hissediyorum, çünkü sağlık sistemi bu hastaların yaşadığı travmayı yeterince önemsemiyor” dedi.

ÇÖZÜM ARAYIŞINDA KİMSEDEN DESTEK ALAMADI

Covid-19’un ağır vakalarına karşı geliştirdiği kortizon bazlı tedavi yönteminde başarı sağladığını söyleyen Dr. Möller, bu başarıyı kamuoyuyla paylaşmasına rağmen hiçbir resmi geri dönüş alamadığını ifade etti. Sağlık Bakanlığı ve tıbbi otoritelerden yanıt alamamanın kendisi için “hayal kırıklığı” olduğunu belirten Möller, “Bu sessizlik, aşının yan etkilerinin göz ardı edildiğini gösteriyor” dedi.

Möller’in açıklamaları, aşılama sonrası uzun vadeli sağlık sorunları ve sağlık sisteminin şeffaflığı konusundaki tartışmaları yeniden alevlendirdi.

#AşıYanEtkileri #SağlıkSistemi #Covid19 #DrMöller

Continue Reading
Advertisement

Trendler