Sosyal Medya

İsviçre

Eski Zürih Başkonsolosu Gürsel Demirok’un Akçağaç Hikayesi

yazar

Yayınlayan

on

Gürsel Demirok’un Zürih’teki Akçaağaç Hikayesi:

Gürsel Demirok, Medya Günlüğü sayfasında kaleme aldığı bu yazısında, İsviçre Türk Kadınlar Derneği’nin 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kapsamında düzenlediği Haber özel bir kahvaltı programını ve bu etkinlik çerçevesinde 20 yıl önce Zürih’te dikilen akçaağacın hikayesini anlatyor. 19 Mayıs 2004’te, Winterthur’da dikilen bu akçaağaç, İsviçre’deki Türk toplumunun kültürel ve manevi değerlerine bağlılığının ve entegrasyonunun bir sembolü olarak büyük bir anlam taşıyor. Gürsel Demirok, bu anlamlı ağacın dikim sürecine ve bugünkü kutlamalara dair duygu ve düşüncelerini paylaşıyor.

Medya Günlüğü’nde yazdığı yazı Linki

İşte Yazının tamamı:

“İsviçre Türk Kadınlar Derneği, 19 Mayıs Pazar günü 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kapsamında özel bir kahvaltı programı düzenledi.

Winterthur’da gerçekleştirilen bu etkinliğe çok sayıda vatandaş katılım gösterdi. Etkinlikte, 20 yıl önce dönemin Zürih Başkonsolosu Gürsel Demirok’un önerisiyle dikilen ağacın yıl dönümü kutlandı. Kahvaltının ardından katılımcılar, 20 yıllık ağacı ziyaret etti ve bu özel anı hep birlikte kutladı. İsviçre Türk Kadınlar Derneği’nin o dönemdeki başkanı olan Fatma Jäggli, bugünkü programın anlam ve önemini anlattı. Jäggli, bu ağacın Türk toplumunun İsviçre’deki varlığını ve birlikteliğini simgelediğini vurgulayarak, bu tür etkinliklerin toplumsal bağları güçlendirdiğini belirtti.”

İsviçre’den dostum Cemil Baysal’ın yukarıdaki yazısını geçenlerde sosyal medyada okudum ve çok mutlu oldum. Yazının altında o yıllardaki dernek başkanı Fatma Jaggli’nin ağacın öyküsünü anlatan bir video mesajı vardı. Jaggli mesajında, önerim üzerine dikilen ağacın İsviçre toprağının yanı sıra tarafımdan Türkiye’den getirtilen toprakla beslendiğini hatırlatıyordu.

19 Mayıs 2004’te Zürih’te (Winterthur) İsviçre Türk Kadınları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından bir parka akçaağaç dikilmişti. Ağaç, İsviçre’ye gelen birinci nesilin anısına, İsviçre’deki Türk toplumunun kültürel ve manevi değerlerine bağlılığının, aynı zamanda İsviçre’ye entegrasyonunun, orada kök salmış olmalarının bir simgesi niteliğindeydi.

Cemil Baysal’ın yazısı beni çok mutlu etti ve duygulandırdı ,yıllar öncesine götürdü. “Bu akçaağaç da nereden çıktı?” diye düşünenler olabilir. Anlamlı bir öyküsü var, anlatayım.

Zürih’te Başkonsolos iken (2000-2004) Avrupa Türkleri ile ilgili gözlem ve düşüncelerimi Post gazetesinde yazarak insanlarımıza ulaşmaya çalışırdım. Bu yazıların yol gösterici olduğu söylenirdi. Bu yazılardan biri de “Neden olmasın?” başlığı ile Kasım 2003’te yayınlanmıştı Post gazetesinde. Yazıda, 25 yıl sonra İsviçre’deki Türk toplumunun ulaşacağı konum ve karşılaşacağı sorunlar bir öykü olarak anlatılıyordu. Öykünün kahramanı İsviçre Türk Toplumu Başkanı Betül Hanım, ITT’nin kuruluşunun 25. yıl dönümü vesilesiyle düzenlenen etkinlikler hakkında bilgi verirken şöyle konuşuyordu:

“… Oradan bir parka gidilecek. Parkta bir çınar ağacımız var. Bu çınar ağacı bizler için ayrı bir anlam ve öneme sahip. Umuda yolculuğa çıkan dedelerimizin, ninelerimizin buralara taşıdıkları kültürel ve manevi değerlerimizin sembolü olarak görüyoruz o ağacı. Ayrıca hepimizin gönlünde yaşayan Türkiye ve Avrupa sevdasının, yaşadığımız bu güzel ülke İsviçre ve İsviçre halkıyla bütünleşmemizin ve yılların deneyimleriyle güçlü bir toplum haline gelmemizin bir sembolü olarak da görüyoruz o ağacı. Çınar ağacının dalları, çocuklarını koruyup kollayan bir annenin müşfik kolları gibidir. Analarımız dikmiş yıllar önce bir fidan olarak. Yavrularının kültürel ve manevi değerlerini korumalarına nasıl özen gösteriyorlar ise, toprak ana gibi, fidanı korumuşlar, iyice kök salsın güçlensin diye. Bugün o fidan koca bir çınar. Sanki Tûba’nın kendisi. İnsanlarımız, sık sık bu parka gelerek bu ağacın altında, hamileriymiş gibi, dal budak sarmış gövdesinin yaydığı huzura, serin gövdesinin verdiği ferahlığa koşarlar…”

Toplumumuz tarafından ilgiyle karşılanan bu öyküden esinlenerek İsviçre Türk Kadınları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Fatma Jajjli ve Yönetim Kurulu üyelerine bir parka, öyküde söz edildiği gibi, bir ağaç dikmelerini telkin etmiştim. Sağ olsunlar bu dileğimi gerçekleştirdiler. Dernek, 2004’te anlamlı bir günde, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nda, birinci kuşağın anısına saygı olarak Winterthur’da bir parka Winterthur Şehir Belediyesi’nin değerli yardımlarıyla akçaağaç fidesi dikti. Bir plaket koydu. Oğlum Barış’ın Türkiye’den getirdiği toprağı da fidanın dibine döktük. Birinci kuşağın bin bir güçlüğü aşarak ve büyük bir mücadele vererek toplumumuzu bu noktaya ulaştırdığı göz önünde tutulduğunda dikilen akçaağaç fidesi daha büyük bir anlam kazanmaktaydı.

“Bir yıl sonrasını düşünen buğday eker, on yıl sonrasını düşünen ağaç diker, yüzyıl sonrasını düşünen de insan yetiştirir” demişler. Bu itibarla kadınlarımızın girişimi aynı zamanda Türk toplumunu yarınlara taşıyacak yavrularına karşı duydukları sorumluluk duygusunun ve ileriki yıllarda güçlü bir toplum haline gelme arzusunun bir ifadesiydi. Winterthur Şehir Belediyesi’nden temsilcilerin de katıldığı dikim töreninde ikinci kuşak kadınlarımızı görmeliydiniz. Her biri şefkatli avuçlarıyla fidanın köklerine İsviçre toprağıyla harmanlanan Türkiye’den getirdiğimiz ana vatan toprağını koymak ve körpe bedenini okşamak için sıraya girmişti. Fidanı hemen benimsemiş, bağırlarına basmışlardı. Bakıma muhtaç bir yavruya nasıl yaklaşılırsa, öyle yaklaşmışlardı ağaca. Eğilmesin diye destek yapmışlardı. Kimseler zarar vermesin diye çitle çevirmişlerdi.

Törenin en gözde konukları ise Hatun ve Tûba öğretmenlerin öğrencileriydi. Ellerinde Türk ve İsviçre bayraklarıyla merakla bakıyorlardı etraflarında olup bitenleri anaokulu öğrencileri anlayamamışlardı insanların dikilen fidana ve kendilerine bu denli ilgi göstermelerinin nedenini. Türkçe ve Türk Kültürü derslerine devam eden öğrenciler ise parka neden geldiklerini biliyorlardı. Anlatmıştı öğretmenleri ağacın insan yaşamındaki önemini, dikilen fidanın değerini. Dedeleriyle birlikte fidanın köklerine toprak koyarken mutluydular. Akçaağaç, birinci kuşağa duyulan şükran hislerinin yanı sıra, İsviçre’deki Türk toplumunun Türkiye sevdası ile İsviçre’ye entegrasyonunun bir sembolüydü.

Zaman çok hızlı geçiyor. Ancak o günlerin unutmadığım güzel anıları bende de taptaze. Dilerim “Neden Olmasın?” başlıklı öykünün kahramanı Betül Hanım’ın yukarıda işaret ettiğim konuşmasında dile getirdiği hususlar bir gün gerçekleşir. Akçaağaç, birinci kuşağa duyulan şükran hislerinin yanı sıra, İsviçre’deki Türk toplumunun Türkiye sevdasıyla İsviçre’ye entegrasyonunun bir sembolü. Toprak ağacı besleyen, yaşatan en önemli unsur. Tıpkı hava, su, güneş gibi. Hava, su, güneş İsviçre’nin toplumumuza, başta eğitim olmak üzere sağladığı olanaklar ise, toprakta birinci kuşağın oralara taşıdığı kültürel ve manevi değerlerimiz. Hepsi birbirini tamamlıyor. Entegrasyon bu olmalı.

20 yıl önce yazdığım bir yazımda şöyle demişim:

“Kadınlarımız, yavrularının kültürel ve manevi değerlerini korumalarına ve eğitimlerine nasıl özen özen gösteriyorlarsa, akçaağacın köklenmesine ve güçlenmesine öyle özen gösterecekler. Gençlerimiz de kadınlarımıza destek olacaklar. Aradan on yıllar geçecek ve 19 Mayıs’ta dikilen fidan büyüyüp İsviçre Türk toplumunun ağacı olacak, insanlarımız akçaağacın bulunduğu parkta her 19 Mayıs’ı birlikte kutlayacaklar…”

Akçaağacın dikilmesinin 20. yıl dönümünde Zürih’te düzenlenen kutlama bu açıdan benim için çok anlamlı. Kadınlarımızın akçaağaca sahip çıktıklarının, değer verdiklerinin bir göstergesi. Başta Fatma Jaggli, kendilerini içtenlikle kutluyorum, sevgi ve selamlarımı sunuyorum. Kutlamada, akçaağacın fidesinin dikimine katılmış çocuklarımızın da gençler olarak hazır bulunmuş olabileceğini düşünüyorum.

Öte yandan, insanlarımızın yoğun olarak yaşadığı diğer ülkelerdeki kadın derneklerimizin, İsviçre Türk Kadınlar Derneği’ni örnek alarak, yerel makamlarla iş birliği ile yaşadıkları yörelerdeki parklara sembol niteliğinde akçaağaçlar dikmelerini diliyorum.

Gürsel Demirok

Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi’ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. 1969’da Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalar da referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan’ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İsviçre

Fenerbahçe’nin Lugano Maçında Taraftarlara Bilet Satılmayacak

yazar

Yayınlayan

on

By

İsviçre’nin Lugano şehri, UEFA Şampiyonlar Ligi 2. eleme turu kapsamında Fenerbahçe ile yapacakları maç öncesi sarı-lacivertli taraftarlara bilet satışının yasaklandığını duyurdu. Lugano Kulübü tarafından yapılan Türkçe açıklamada, UEFA’nın kararı gereği 23 Temmuz’da oynanacak müsabaka için Fenerbahçe taraftarlarına stadyum yasağı getirildiği belirtildi. Bu sebeple, Thun Stockhorn Arena’nın misafir taraftarlar için ayrılmış bölümünün kapalı olacağı ve Fenerbahçe taraftarlarının maç için bilet satın alamayacakları ifade edildi.

Kulüp ayrıca, maçın bilet satışlarının başladığını da duyurdu.

Fenerbahçe ile Lugano arasındaki eşleşmenin ilk maçı 23 Temmuz’da İsviçre’de, rövanşı ise 30 Temmuz’da İstanbul’da oynanacak.

#Fenerbahçe #Lugano #UEFA #ŞampiyonlarLigi #Futbol #Maç #BiletSatışı #StadyumYasağı #İsviçre #İstanbul #FenerbahçceLuganoTicket #FenerbahçeLuganoMaçbileti #Svizzera #schweiz #Lugano #ticino

Haberin Devamını Oku

İsviçre

Altstetten’deki Kadın Cinayeti Davasında Karar Verildi: Türkiye Kökenliye 19 Yıl Hapis Ceza

yazar

Yayınlayan

on

By

Zürih Bölge Mahkemesi, 2022 Kasım ayında Altstetten’deki evinde 51 yaşındaki Türkiye kökenli bir adamın, 40 yaşındaki eşini 24 bıçak darbesiyle öldürdüyle ilgili suçlu buldu ve adamı 19 yıl hapis cezasına çarptırdı. Ayrıca kadına 120.000 Frank, ikinci müştekiye ise faizleriyle birlikte 220.000 Frank tazminat ödemesine hükmetti.

Mahkeme, suçlunun kasıtlı ve planlı bir şekilde hareket ettiğini kesin bir dille ortaya koydu. Olay, adamın eşinin kendisini aldattığına dair gerçek dışı bir inançla başladı. Tartışma sırasında kadın, ilişkilerinin sona erdiğini ve birlikte olmak istemediğini açıkladığında, suçlu acımasızca Rüstmesser adlı bıçakla saldırdı. Kadın kaçmaya çalıştı, hayatı için yalvardı ancak suçlu durmadı.

Mahkemeye sunulan kamera kayıtları, suçlunun bilinçli ve planlı bir şekilde hareket ettiğini açıkça ortaya koydu. Mahkeme, adamın acımasız ve zalimce hareket ettiğini vurguladı. Suç işlendikten sonra adam, çocuklarının gözleri önünde kendini yaraladı ve suçu annesine atfetti.

Savunma, suçlunun affedilebilir bir ruh halinde olduğunu iddia etti, ancak mahkeme bu argümanı kabul etmedi. Psikiyatri uzmanının raporuna göre, adamın suç işlerken cezai sorumluluğu azalmamıştı. Mahkeme, bu eylemin açıkça bir cinayet olduğuna ve suçun anlamsız bir sebepten ötürü ve aşırı bencilce işlendiğine karar verdi.

Karar henüz kesinleşmedi; itiraz durumu, Zürih Kantonu Yüksek Mahkemesi’ne taşınabilir.

Çarşamba ilk duruşma sonrası yayımlanan haber : Link

#ZürihMahkemesi #AltstettenCinayeti #KadınCinayeti #HapisCezası #CinayetDavası #Suç #Adalet #CezaiSorumluluk #PsikiyatriRaporu #MahkemeKararı

Haberin Devamını Oku

Avrupa

Bozkurt Selamı Nedeniyle Ceza Alan Merih Demiral’ın Eşi Heidi Konuştu

yazar

Yayınlayan

on

By

UEFA’dan Merih Demiral’a Ceza

Avrupa futbol federasyonu UEFA, Türkiye’nin savunma oyuncusu Merih Demiral’a iki maç men cezası verdi. Sebep, Avusturya’ya karşı alınan 2-1’lik galibiyet sırasında attığı golü kutlarken yaptığı “Bozkurt selamı”. Bu el işareti, Almanya’da aşırı sağcı olarak sınıflandırılan ve Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından yıllardır izlenen “Bozkurtlar” hareketinin bir sembolü olarak tanımlandı.

Bu karar, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı ve tartışmalara neden oldu. UEFA’nın benzer hareketler yapan diğer futbolculara farklı cezalar uygulaması, bazılarının cezasını ertelemesi veya hiç ceza vermemesi, bu kararın siyasi bir hamle olarak algılanmasına yol açtı.

Eşi Heidi Lushtaku’dan Destek

Merih Demiral henüz cezası hakkında bir açıklama yapmazken, eşi Heidi Lushtaku sessizliğini bozdu. İsviçre’nin “Blick” gazetesine konuşan Lushtaku, “Eşim ırkçı değil. O sevecen, açık ve hoşgörülü biridir,” dedi. Lushtaku, daha önce de bu olay hakkında açıklamalarda bulunmuştu.

Romandie’de Büyüdü

Yeni anne olan Heidi Demiral, Instagram’da yaptığı bir paylaşımda futbolcu eşine destek veriyor: “Çeşitlilik, ailemizin güzelliğidir,” diye yazıyor. Kendisi aslen Kosovalı olan Lushtaku, on yıl önce İsviçre Romandie’de diş hekimliği okudu ve Lausanne VD’de bir klinikte çalıştı. 10 yıl önce İsviçre Güzellik Yarışması Miss Schweiz Yarışmasına katıldı. Bugün bile sık sık İsviçre’ye gelen Lushtaku, eşinin de düzenli olarak buraya seyahat ettiğini belirtti. Çocuklarına öğretmek istedikleri değerlerin ise hoşgörü, nezaket, sevgi ve cömertlik olduğunu vurguladı.

Lushtaku, ceza henüz kesinleşmeden Instagram hesabında şunları yazmıştı: “Kurt, Türkiye’nin hayvansal sembolüdür. Irkçılık veya faşizm ile bir ilgisi yoktur.” Ayrıca, “Çeşitlilik, ailemizin güzelliği ve tarihimizin gücüdür. Hoşgörü, nezaket, sevgi ve cömertlik, çocuklarımıza öğrettiğimiz temel değerlerdir,” ifadelerini kullandı.

Merih Demiral’ın Bozkurt selamı nedeniyle iki maç men cezası aldığı kesinleşti. Bu olay, Türkiye’de büyük yankı uyandırdı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumartesi günü Berlin’de yapılacak olan Türkiye-Hollanda maçında yer almak için Azerbaycan ziyaretini iptal etti.

#MerihDemiral #BozkurtSelamı #UEFA #Ceza #HeidiLushtaku #Futbol #Türkiye #İsviçre #Tolerans #AileDeğerleri #FutbolHaberleri #merihdemiralsperre #fussball #Em2024Deutschland #heidedemiral #schweiz #suisse #svizzera #misschweiz #fussball #Haber #Turkei #

Haberin Devamını Oku

Trendler