Sosyal Medya

Köşe Yazıları

Anneler Günü’nden arta kalan…

yazar

Yayınlayan

on

“Bende bir Gülten kaldı, hangi bağa diksem yabancı”

Bu güzel yayına yazı yazma fırsatım doğunca, nedense, aklıma ilk gelen, Gülten Akın’ın bu satırları oldu. Hem adaşım olduğu için, hem de bu günlerdeki ruh halimi çok güzel anlattığı için. Ayrıca ben onun gibi, iki satırla bu kadar güzel ifade edemeyeceğim için. Kolayına kaçtım yani.

Şiirin güzelliği, şairin sizin yerinize, en karmaşık duygularınızı, çok yalın bir şekilde, kısacık bir dizeyle anlatabilmesi bence. Öyle aman aman şiir insanı sanmayın beni. Belki herkes kadar, belki bazılarından biraz fazla. İlkokul yıllarımda başlayıp, ortaokul, lise ve üniversite yıllarımda yazıp, çokça da okumuşluğum var. Ancak üniversiteden sonra, edebiyat, televizyon, sinema ilişkisi konusunda master yapsam da, iş hayatı, çocuk-çocuk derken, şiir, hayatımda çok fazla yer bulmadı. Yalan yok. Görsel sanatlar ve edebiyatın diğer konuları çokça hayatımda olsa da, şiir onlar kadar olamadı.

Neyse konum bu değil, sadece şiir, hayatımda çok geniş yer kapladığından değil, daha güzel anlatamayacağım için seçtim bu dizeyi. Bunca açıklamam bundan. Aslında şiirin tamamını merak ederseniz okursunuz. (Gülten Akın- Bağlar)

Bunun dışında diğer iki dizesini de çok seviyorum: ‘’o günlerden bu günlere siz neyi taşıdınız ben neyi taşıdım’’ Aslında bu günlerdeki ruh halimin dışında, doğduğu topraklardan uzakta yaşayan herkes için de geçerli değil mi bu biraz? Hepimiz buraya, ana vatanımızdan ayrılıp geldik. Sizlerde de bir ‘’Gülten’’ olmasa da bir ‘’isim’’ kaldı, hangi bağa dikseniz yabancı. Şimdi böyle deyince, benim buraya ait değilmiş gibi hissettiğim sanılmasın. İstanbul’da yaşarken, iş arkadaşlarımdan da, çevremden de; ‘’İsviçreli’misin kızım sen’’ lafını çokça duymuş bir insanım. Aşırı dakikliğim ve kurallara uyma takıntım yüzünden… İstanbul’da yaşarken bu negatif bir özellik iken, burada kendimi acayip iyi hissetmeme sebep olan, avantaja dönüştü. Ayrıca doğa severliğim, sürprizler yerine, planlı olmayı tercih edişim vs.vs Bir sürü özelliğim, İsviçre’de yaşamaya çok uygun. Ancak burada yaşamaktan ne kadar memnun olsam da, içimdeki yabancılaşmayı engelleyememiş. Bunu buraya taşındıktan yedi yıl sonra, geçtiğimiz günlerde aniden annemi kaybettiğimde fark ettim. Meğer içime neleri gömmüşüm, meğer elimde kalan ‘’Gülten’’ neler yaşarmış içerde de fark etmemişim. Annem gidince, ana-vatandan ayrıldığımı yeni fark ettim. Bütün gömdüklerim görünür oldu ve bütün vücudumu ağrılar kapladı. Doktor, annemin öldüğünü (ki, bunu söylemem de iki ayımı aldı, gitti diyordum, sanki geri gelecekmiş gibi) ve kalbini çalıştırmaya uğraştıklarını, ancak, maalesef başaramadıklarını söylediği an, sol tarafıma, belimin altına bir bıçak saplandı. Ama sanki gerçek bir bıçak ve olduğum yerde, anne karnındaki bebek gibi yere büzüldüm. Kaç dakika kaldım hatırlamıyorum. Kızım gelip kaldırdığında, tam kendimde değildim sanırım. Ve o andan itibaren o bıçak, vücudumun farklı yerlerine girip çıktı. İsviçre’ye döndüğümde, acım hafifleyip, kafam dağılacak sandım. Çünkü annem buraya hiç gelmedi ve onunla burada hiç anım yok. Ama sandığımın tam aksi oldu. Bütün her şey birbirine karıştı ve buraya ilk taşındığımızda hiç yaşamadığım, ana vatandan ayrılma hüznünü, annemin kaybıyla birleştirip, hepsini birden aynı anda yaşadım. Meğer ana vatandan ayrılmakla, anneden ayrılmak çok benzermiş. Boşuna ana vatan dememişler… Gerçi göçmen bir ailenin çocuğuyum ben, hangi bağda olsam hep yabancıyımdır, kendimi hiçbir yere ait hissedemem. Diğer taraftan bakıldığında da; neredeysem, oralı gibi asimile olurum. Hani kamuflaj giysisi giymiş gibi…

Derin konular… Ana vatanımızdan uzakta, ama kendimize yakın olabilmek dileğiyle

Güzel haftalar…

Gülten Yazıcı Dülger

Hakkında kısa bilgi; İstanbul’dan geldi. İsviçre Luzern’de yaşıyor. Lisans üstü; Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Lisans; Ankara Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Kendi şirketi olan Ayna İletişim Danışmanlığı’nda, irili ufaklı, ulusal-uluslararası şirketlere İletişim Danışmanlığı, Basın Danışmanlığı ve Coaching yaptı. İsviçre’ye taşınınca şirketini kapattı. Daha önceki yıllarda Ekinciler Holding’te Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü, Uran Holding ve Uran Kültür ve Sanat Merkezi’nde Basın ve Halkla İlişkiler Uzmanı olarak çalıştı. Para Dergisi’nde Borsa Editörlüğü ve Ekonomi Muhabirliği yaptı. Ankara Televizyonu’nda değişik bölümlerinde, Ankara Radyosu ve Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda stajyer, bursiyer ve sözleşmeli olarak çalıştı. Evli. Bir kızı, bir oğlu var.

Haberin Devamını Oku
1 Comment

1 Comments

  1. Berrin Marsh

    13 Mayıs 2024 at 14:11

    Sevgili Gulten, ictenlikle kaleme aldigin yazini okurken cok duygulandim. Ozlemek,seviline hasret kalmak gurbet degil midir? Yasadiginiz yerden bagimsiz… Umarım bu platformda yazilarini surekli okuma firsatimiz olur. Kalemine saglik.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Avrupa

ÇOCUK SAHİBİ OLMAYAN KADINLARA ÖDÜL VERİLMESİ GEREKTİĞİNİ SAVUNUYORUM

yazar

Yayınlayan

on

By

Verena E. Brunschweiger Köşe Yazısı
Almanya, 09.01.2025

Çok Fazla İnsan, İyi Yaşamı Tehdit Ediyor
Alman yazar Verena Brunschweiger, çocuk sahibi olmayan kadınlara ödül verilmesini öneriyor.

Brunschweiger, İsviçre Nau’deki köşe yazılarında düşük doğum oranlarının bir endişe kaynağı değil, bir sevinç kaynağı olması gerektiğini vurguluyor.
“Doğum oranlarının düşük olmasını kutlayın!” (Celebrate low birth rates) sloganı, Portekiz ve Hollanda’da sokaklarda görülebilirken, Almanca konuşulan dünyada pek anlaşılabilir bir olgu olarak karşılanmıyor.

Azalan Nüfus Bir Şanstır
İngiliz ekonomist ve üniversite öğretim üyesi Adair Turner, sayımızın azalmasının bir nimet olduğunu yazdı. Otomasyonun artması ve makinelerin insanlar yerine iş yapması, bu düşüncenin ana dayanağını oluşturuyor.

Brunschweiger, düşük doğum oranlarının pek çok konuda olumlu etkiler yaratacağına dikkat çekiyor ve bu olgunun Almanca konuşulan ülkelerdeki katı savunmalarla karşılaştığını belirtiyor.
“Gerçek sürdürülebilirlikten” bahsedebilmek için nüfus artışını durdurmanın gerekliliğine dikkat çekiyor.

Nüfus Artışı Krizleri Şiddetlendiriyor
Avustralya’da yer alan “Commission for the Human Future”, nüfus artışının, 21. yüzyılın büyük krizlerini daha da şiddetlendirdiğini vurguluyor: kaynak kıtlığı, türlerin yok oluşu, habitat kaybı, çevre kirliliği, iklim değişikliği, savaşlar ve hastalıklar.

Brunschweiger, dünya çapında kaynakların tükenmesiyle birlikte, batı toplumlarının daha az kaynak harcaması gerektiğini savunuyor. Ayrıca, iklim değişikliği nedeniyle Batı’nın daha az kaynak tüketmesi gerektiğini, çünkü küresel Güney’deki ülkelerin zaten çok az kaynak tükettiklerini belirtiyor.

Çocuklar ve Emeklilik Sistemi
Çocukların emeklilik sistemi için gerekli olduğu fikrinin bir yanıltmaca olduğunu söyleyen Brunschweiger, pek çok sağcı görüşlünün bu görüşü savunduğunu belirtiyor. Ancak, sadece çocukların sayısını artırmak, ilerleyen yıllarda çevresel felaketi engellemeyecek.

Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Çocuk Sahibi Olmayan Kadınlara Ödül
Brunschweiger, 2019’da ortaya attığı ve “Club of Rome” tarafından 1970’lerde önerilen bir fikirle, her çocuk sahibi olmayan kadına 50 yaş günlerinde ödül verilmesini talep ediyor. Bu ödül, Dünya’nın korunmasına katkı sağlayan bir eylem olarak görülecek ve üreme sorumluluğu taşıyan kadınlar ödüllendirilecek.

Sonuç: Düşünmek ve Tartışmak
Yazar, toplumun yaşlanan nüfusu ve sürdürülebilir yaşam için bu gibi ödüllerin gerekliliği üzerinde duruyor. Ancak, yaşlanan bir toplumun yalnızca olumsuz bir şekilde algılanmasının, toplumda yaşa dayalı ayrımcılığı körüklediğine dikkat çekiyor.

Brunschweiger’ın düşünceleri, herkes için farklı tepkiler yaratabilir.

Haberin Devamını Oku

Köşe Yazıları

YENİ YIL GELDİ HOŞ GELDİ !

yazar

Yayınlayan

on

EE HADİ ŞİMDİ NE OLACAK?

Hemen her yıl hep bu şekilde başlıyor bence…

Yılın son günlerinde acayip bir heyecan, dilekler, ritüeller, dualar, umutlar, çok şükür bu yıldan kurtuluyoruz nidaları…

Sonra büyük coşkuyla o beklenen yıla girilir. Bazıları çok eğlenceli, bazıları kederli, bazıları her günün akşamına benzer…

Ama bir şekilde içten içe hep bir beklenti vardır : ‘’Bu yıl her çok güzel olacak.’’

Sonra sabah olur, herkes uyanır, eline telefonunu alır, haberlere bakar ve hoop hiçbir şey değişmemiş. Sürpriz….Yeni güzel hiç bir şey yok… Dünya hala aynı…

Aptalca güç savaşları, para, su, enerji, sonsuz yaşam isteği, gençlik, güzellik artık adını siz koyun.. Tek tek veya hepsi birden istendiği için devam eden kavgalar..

Bir sürü insanı, ona biçilen sınırlı ömürden önce öldürme çabası hiç bitmez insanoğlunda… Halbuki, herkes bir gün ölecek, sana verilen ömrün keyfini sür, başka canlıya zarar vermeden, elindekilerle ne yapabileceğine bir bak…

Bir gün bir arkadaşım anlatmıştı, gerçek ve traji komik bir hikaye… Göl kenarına yakın bir yerde yazlık ev almışlar ve önlerinde de acayip sazlık var. Babası çok ciddi para harcayıp o sazlıkları temizletmiş, adamlar tutmuş, nakliyeler, çöpe götürme vs.vs. Ev kadar para harcadık şu işe diye de sık sık tekrarlar dururmuş. Ciddi olarak ekonomik krize girmiş vs.vs Aradan zaman geçmiş, yakınlardaki arsayı birileri almış ve onlarda oraya ev yaptıracaklar diye beklerken, onlar o sazlıkları kendi iş alanları haline getirip, ihraç etmişler, bir sürü işte kullanılıyormuş o sazlıklar… Sonrasında da çok ciddi birikim yapmışlar, üzerine bir de ev de kondurmuşlar.

Aslında o arkadaşım bana anlatırken, babasının şansızlığından dem vurarak anlatmıştı. Babasını kaybetmişti vs. Ama hikayeyi dinleyince bende farklı tesir yaptı. İnsan bazen elindekilerle ne yapacağını bilemiyor. Hem enerjisini boşa harcıyor, hem de kendisini mutsuz ediyor. Oysa elimde bu var, ben bununla ne yapabilirim diye farklı bakış açısıyla düşünse, farklı sonuçlara gidebilir. Bu hikayeden bunu çıkardım diye, her an bunu yapabildiğim sanılmasın. Ama zaman zaman hatırlayıp yapmaya çalışıyorum. Ne zaman bunalsam, sazlıkları hatırlıyorum, birine dert, birine derman olmuş.

Yunus Emre’nin dediği gibi: ‘’Derdim bana derman imiş’’

Yeni yıla girdik, umut dolu bir yazı olsun, hani dünyada her şey aynı çirkinlikte ilerliyor diye enseyi karartmayalım yazısı yazayım dedim. Haber kaynakları, haber değeri olduğu için negatif haber- pozitif haber diye ayıramıyor tabii, hepsini yayınlıyor doğal olarak. Ancak sürekli bu haberlere maruz kalınca insan ister istemez, bazen umudunu kaybedebiliyor. Böyle zamanlarda hemen toparlanarak, sazlıkları hatırlayalım…Tek tek hepimiz dünyayı daha güzel bir yer haline getirebilmek için de, önce içimizi temizleyelim, hem fiziken hem ruhen sonra da dolaplarımızdan başlayalım, sonra evimizi, sonra kapımızın önünü.. Ve Sezen Aksu’nun dediği gibi gülümseyelim…

Gülümse, hadi gülümse bulutlar gitsin,

Yoksa ben nasıl yenilenirim? Gülten Yazici Dülger

Haberin Devamını Oku

Köşe Yazıları

ZAMANSIZ MODA İKONLARI

yazar

Yayınlayan

on

05.01.2025

YAZAN VE HAZIRLAYAN: AYŞENUR DEMİRKAN

Moda İKONU KİMDİR?…

Moda ikonu ; giyimine, saçıyla, makyajıyla, konuşması, duruşuyla yaptığı uyguladığı her yenilik moda olan, kitleleri yıllarca peşinden sürükleyen, tarzlarıyla tarihe adlarını yazdıran ünlü kişilere denir.

Moda tarihine geçen ve bizlere ilham veren, zamansız moda ikonlarıyla zamanda yolculuk yapmaya başlıyoruz.

AUDREY HEPBURN

1950’lerin dünyaca ünlü Hollywood yıldızı Audrey Hepburn; kendisiyle bütünleşen şık, elegant giyim tarzıyla oyunculuğu kadar tarzıyla da tarihe adını yazdırmıştır.

Şık, elegant, zerafeti temsil eden tarzı dünyaca ünlü moda markalarının dikkatini çekmiştir. “ Breakfast at Tiffany’s” (Tiffany de Kahvaltı) filminde giydiği Givenchy’nin Audrey Hepburn için özel olarak tasarladığı “Küçük siyah elbise” siyle moda tarihine adını moda ikonu olarak altın harflerle yazdırmıştır. Yüzyıllar geçsede bütün kadınların Şıklık ihtiyacı için gardrobunda bir “küçük siyah bir elbise” mutlaka bulunması gereken eşsiz parça olarak kalacaktır.

GRACE KELLY

Hollywood yıldızı olarak parladığı 50’li yıllarda Akademi ödülü alan ünlü oyuncu Grace Kelly’nin zarafet içindeki giyim tarzının oluşmasında kısa bir dönem nişanlı kaldığı ünlü tasarımcı Oleg Cassini’nin etkisi olduğu söylenmektedir.

Daha sonra Monaco Prens Rainire ile evlenerek Hollywood yıldızlarından bir prenses’e dönüşen etkileyeci bir hayat hikayesi vardır. Zarafeti, sade şık tarzıyla ve özel yapım topuklu ayakkabıları onu zamansız moda ikonlarından biri yapmıştır. Hermes markası prenses adına “Hermes Kelly” isimli bir çanta tasarlamıştır. Zarif, asıl, sade şık prenses tarzıyla hâlâ günümüz kadınlarına ilham olmaya devam ediyor..

MARİLYN  MONROE

Tarihe geçen en önemli moda ikonlarından biriside kesinlikle Marilyn Monroe’dur. Seksi kadın tanımının başlatan Marilyn Monroe sansasyonel hayatıyla olduğu kadar sarı saçları, kırmızı ruju, giydiği dekolteli elbiseleri ve döneminin şık ve seksi kadın imajını yaratmıştır. Hollywood’un lüks moda anlayışını kazandıran ve pahalı mücevherler, kürekleri, ipek elbiseleri, yüksek belli bikinisi gibi onunla bütünleşen pek çok parçayla yıllar geçsede hâlâ taklit edilen, hem tasarımcılara hem sanatçılara ilham veren bir moda ikonudur.

TWİGGY

60’lı yıllara damgasını vuran, uzun, yoğun takma kirpikleriyle dergi kapağı olduktan sonra yıldızı parlayan gerçek adı Lesley Hornby, 60’ların stilini belirleyen ünlü moda ikonu olmuştur.

Çok zayıf olduğu için Twiggy lakabıyla anılan ve süper model tanımını ilk kez kullanan modellerden biri olarak tarihe geçerek, ‘ It Girl ’ yani bir dönemi stiliyle, duruşuyla etkileyen tek genç kadın olarak moda tarihine geçen cok az kadından birisi olmayı başarmıştır.

PRENSEs DİANA

GALLER Prensesi Diana, hayatıyla olduğu kadar kendine özgü tarzıyla da insanları etkileyerek 1980’lerin ve 1990’ların moda trendlerini belirleyen bir moda ikonu olmuştur.

Prens Charles’la çalkantılı evliliğinin ilk yıllarında İngiliz kraliyet ailesinin yönlendirdiği tasarımcıların kıyafetlerini giysede ilerleyen yıllarda baş kaldırışının bir diğer göstergesiyle dünyaca ünlü moda markalarının kıyafetlerini giymeye başlamıştır. “İntikam elbisesi” adını verdiği straplez siyah elbisesi moda tarihine geçen en ironik parçalardan birisidir. Versace, Chanel, Ungaro gibi pek çok ünlü markayla işbirliği yapmıştır. 1990’larda ise artık modaya yön veren trendleri belirleyen bir moda ikonuydu. Saçı, makyajı, giydiği her kıyafet kadınlardan tarafından hayranlıkla takip edilmektedir. Günümüzde de hâlâ tüm moda severlerin ilham kaynağı olmaya devam ediyor ..

JANE BİRKİN

60’lı yılların “İt Girl” ü olarak anılan tarzıyla dönemin stil ikonu olan İngiliz model Jane Birkin; doğal güzelliği , sıradan ama kendine has sofistike tarzıyla moda ikonu olmayı başarmıştır.

Paris’li kız stilini modaya katan, mini ve transparan cesur elbisesiyle modaya öncülük etmiştir. Hermes markası “Hermes Birkin” adıyla onun için tasarladığı çantası, günümüzde de kadınların vazgeçilmez çanta tasarımlarından biri haline gelmiştir.

COCO CHANEL

Dünyaca ünlü moda markasının yaratıcısı Gabriel Chanel modaya yaptığı şapka tasarımlarıyla başlayan ve kadınların giyim tarzlarını değiştiren, moda sektörüne kattığı moda devrimleriyle tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır.

Moda tarihine geçen en önemli moda devrimleri;

  1. Kadınların pantolon giymesini sağlamıştır.
  2. Küçük siyah elbise
  3. Jarse kumaştan elbiseler tasarlamıştır.
  4. Yakasız ceketler
  5. Chanel etek ceket takımının yaratıcısıdır.
  6. İnci kolyeler
  • El Çantası

Haberin Devamını Oku

Trendler