Sosyal Medya

Köşe Yazıları

AZ…AZ’ın Hafifliği Uzerine..

yazar

Yayınlayan

on

Az ne acayip bir kelime.. Ne kadar kısa. Oysa konu bağlamında, bazen sayfalarca anlatım sığabilir içine. Şimdi burada azlıktan bahsederken, sakın az paraya methiyeler dizip ekonomik sorunları unutturma çabasına gireceğimi sanmayın. Benim parayla ilgili kötü bir algım yok, onunla ne yapıldığını sorgulayanlardanım.. Madem insan olarak bu dünyaya geldik, insan gibi yaşamak için belli standardımız olması gerektiğine kuvvetle inananlardanım. Eski Türk filmlerindeki gibi yoksulluğa övgü yapıp, insanların yaşam standardının minimum gıda üzerinden hesaplanmasına, aklım erdiğinden beri karşıyım. Her zaman elimden geldiğince bunun içinde, kendimce çaba gösterdim ve örneklerim de vardır, Konum bu değil bugün. Ama az ile ilgili konuşunca direkt, şükür et, karnın tok daha ne istiyorsuna bağlanır ya, buradaki az da oraya gitmesin diye bunca açıklamam…(Gerçi hayat gustosunun, tamamen paraya bağlı olmadığını da şiddetle savunurum, upuzun başka bir konu:)

Nerdeyse her konuda aşırı düşünenlerdenim:) Hatta bazen çok aşırı… Yine bir düşünce anımda azın insanı ne kadar özgür yaptığını farkettim. Aslında hep biliyordum da tekrar bir şekilde önüme geldi diyeyim.

Gazetecilik yaptığım dönemde, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’ndan haberler yapıyordum, Para Dergisi’nde. O dönem bir çok kez kapak haberi yapmıştık. Minimum parayla hiç bir şey bilmeden hisse senedi alan bir çok kişi, o dönem milyoner olmuştu. Tahmin ettiğiniz gibi, çok az şey biliyorlardı. O kadar kolay karar veriyorlardı ki. Ne şirketlerin bilançolarını inceliyorlar, ne derin analizler yapıyorlar, kulaktan duyma sözlerle, alıp satıyorlardı. Nice çok bilen uzmanlar kenarda incelemeler yapıp duruyor aşırı derin incelemeden ve yoğun bilgiden dolayı cesaret edemiyorlardı. (Borsa çok derin değildi tabii, her şey manuel, piyasa sığ vs.vs.. Bu arada Cağaloğlu binasında İMKB’nin elle ve seslenerek satış yapılan seansına da girmişliğim var:) Dinozor değilim lütfen yanlış anlamayın, piyasa o kadar eski değil, sadece o:)

Demem o ki az bilgi, insanı çok cesur yapıyor.

Basın danışmanlığı yaptığım dönemde bir kaç yayınevi ve yazar ile de çalışmışlığım oldu. Kitap lansmanları yaptık. Çalıştığım firmalarda da bizzat kitap projesi oluşturup yayınladım. O dönem yayınevi sahiplerinden biri şöyle bir şey söylemişti konuşma arasında, hiç unutmam. ‘’Gülten hanım inanmazsınız, bizim satışlarımızın iki üç katı sayıda, kitap yazım başvurusu alıyoruz. Okuyandan çok yazan var’’

Acaip bir bilgi…

Belki sadece azlığın cesaretinden değil, insan olarak hepimizin görünür olma çabamızdan kaynaklanıyordur. Ölümün olduğu bu dünyada, gitmeden önce bir iz bırakabilmek çabası belki.

Derinlere inmeden azla hareket etmek belkide bu yaşamın gereği, kimbilir.

Nerden aklına geldi de, bu konuda tefekkür ettin diye sorarsanız, insanın bir çok konuda çoğaldıkça onları boşaltamadıkça hem fiziken hem ruhen şiştiğini bizzat gözlemlediğimden konu gündemime girdi. Sonra da geçen gün İstanbul’dan bir arkadaşımla telefonla konuşurken, bir anımızı hatırladık… O konuşmayla başlayıp buralara geldim… Bİr arkadaşımız yeni bir eve taşınmıştı, yalnız yaşıyordu. Ev bodrum katı, yere kadar cam, bir apartman dairesi. Biz ikimiz de, ‘’ay buraya hırsız girebilir, onu düşünmedin mi hiç ‘’dedik. O’’ yooo hiç aklıma gelmedi, nerden aklınıza geldi’’ dedi. Şöyle bir etrafa bakıp, ‘’buradan ne çalabilir ki? Altınım param pulum yok, eski bir TV den başka hiç bir şey yok çalınacak. Bu eski TV yi de kim çalar ki?’’ dedi. Biz birden lafı değiştirmiştik, söylediğimizden utanıp. O geldi aklımıza.. Bizim ona göre çalınabileceğini düşündüğümüz şeyler vardı demek..Ne acaip değil mi dedik. İnsan kaybedecek bir şeyi olmayınca, korkusu da olmuyor.. Tabii bu farklı açılardan tehlikeli boyutlara da çekilebilir, benim burada bahsettiğim o değil.

Kendince sahip oldukların madden ve manen arttıkça, daha çok korku geliyor insana. Fiziken sahip olduklarını kaybetme, manen yanlış yapma… Burdan çoğalt dur..

‘’Az çoktur’’ (Less is more) minimalist felsefenin meşhur sözü var. Bizde de benzer bir atasözü var ‘’azı karar çoğu zarar’’ diye… Gerçi benim tamamen minimalist olmam, azlığa ne kadar özeniyor olsam da yapım gereği hiç kolay değil.

Uzerine düşündün, yazdın da neye karar verdin derseniz, ‘’Denge’’ diyorum. Ne az ne çok ‘’Denge’’ herhalde en güzeli.. Siz bu konuda düşündünüz mü?

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

2025 Yaz EN MODA TRENDLER

yazar

Yayınlayan

on

YAZAN VE HAZIRLAYAN: AYŞENUR DEMİRKAN

2025 YAZ’IN ÖNE ÇIKAN EN MODA TRENDLERİ

29.05.2025

Sıcak kumlardan serin sulara atlama hayalleriyle yaz’a kavuşmayı heyecanla beklediğimiz şu günlerde, vitrinler çoktan yaz koleksiyonlarıyla süslenmeye başladı. Gardırobunuzu yaza hazırlamadan, çılgınca alışveriş yapmadan önce yeni sezonun öne çıkan en hit trendlerini sizin için derledim.

Bu sezon karmaşadan uzak, daha yalın, sade, spor şıklığın öne çıktığı, tüllerle romantik etkiler taşıyan, bir taraftan minimalist detaylar, bir taraftan zarif çiçeklerle bezeli harika bir yaz bizleri bekliyor. Bu yaz trendleri, size daha net çizgilerle tarzınızı yansıtma fırsatı sunuyor.

Yazın öne çıkan en güzel trendlerini anlatmaya başlayalım.

SPOR LÜKS

Sporun hayatımızdaki önemini vurgulamak isteyen trendsetterlar  ilham aldıkları spor dallarından esinlenerek tasarladıkları birbirinden şık tasarımları, sweatshirtten tayta birçok parçayı sokak stilini en hit parçaları haline dönüştürdüler.

DİOR’UN tek omuzdan askılı top, su geçirmez etek

 ve diz üstü spor çorabı kombini, OFF-WHİTE ın vücudu saran sweatiyle, tül etek ve topuklu sandalet kombini, FERRAGAMO’nun yoga dan çıkmışcasına tayt, şort ve top’ı topuklu sandaletle kombinlemesi artık spordan çıkar çıkmaz görünümünüzle ve topuklu sandaletlerinizle her yere gidebilirsiniz diyorlar..

ÇİÇEKLİ ŞIKLIK

İlkbahar/Yaz sezonlarının vazgeçilmez deseni, doğanın güzellikleri çiçekler, elbiselerimizde renk renk yeniden açıyor. Baskılardan işletmelere kumaşları süsleyen çiçek desenleri; elbiselerde, gömleklerde, eteklerde, bluzlarda farklı renk kombinleriyle favori trendler arasında yer alıyor.

PUDRA PEMBESİ

Bu sezon yaz gardırobunuzun en hit rengi pudra pembesi olacak. Şimdiden birçok hazır giyim markasının vitrinlerinde görmeye başladığımız pudra pembesi giysiler, dünya moda markalarının da bu yaz için en favori rengi olarak öne çıkıyor.

TÜLLERİN İÇİNDEN…

Birkaç sezondur popüler olan transparan görünüm, bu sezon kumaş detayıyla tekrar trendler arasına giriyor. Şeffaf, transparan uçuş uçuş etkili elbiseler, tunikler, gömlekler tarzına gizemli, seksi, cesur hava katmak isteyenleri bekliyor.

ATLETLER

Sıradan bir atlet diyip dolabınızın kenarına attığınız tüm topları en ön raflara koyma zamanı geldi. Çünkü şuan Gucci, Ralph Lauren, Prada gibi birçok dünya markasında en pahalı parçalar arasında!!.. İnce yada kalın askılı yada u kesimli atletler artık en moda!.. Bazen sıradan bir parçayı farklı bir kombinle çok şık bir detaya dönüştürebilirsiniz. Bu yazın anahtar kelimeleri kesinlikle rahat, spor ve şık..

DENİZCİ TARZI

Biraz yakın zaman retrosuyla denizci tarzı bu sezonda karşımıza çıkıyor. Çizgililer, mavi beyaz kombinleri, denizci mavileri, tamda yazın en sevilen renkleri bu yazda gardrobumuzun hisleri olacak gibi görünüyor…

ŞAPKALAR

Bu sezonun en hit en güzel aksesuarı, sahil stilimizin vazgeçilmezi büyük hatta devasa şapkalar olacak. Güneşli günlerin en şık parçasını alışveriş listenize eklemeyi unutmayın.

Haberin Devamını Oku

Köşe Yazıları

BEYOĞLU’NUN KALBİNDE BİR HUZUR ADASI: GALATA MEVLEVİHANESİ

yazar

Yayınlayan

on

Saliha Zeynep Alcan

İstanbul’un eski ruhunu hissettiren her ilçesini çok seviyorum. Tabii ki bunlardan biri de Beyoğlu. Her Beyoğlu’na gidişimde mutlaka Finiküler kullanırım. Finiküler’in kapısı kapanır kapanmaz Beyoğlu’nun büyüsü başlar. Tünel’de inip salına salına Galata’ya doğru ilerlerken, sol tarafta sessiz sedasız ama bir o kadar da vakur bir edayla bizleri bekleyen Galata Mevlevihanesi Müzesi’nden bahsetmek istiyorum size.

İstanbul’un ilk mevlevihanesi olma özelliğini taşıyan Galata Mevlevihanesi (Kule Kapısı Mevlevihanesi olarak da anılır), 1491 yılında İskender Paşa tarafından kurulmuş. Müzenin ilk şeyhi ise Semai Mehmed Dede imiş. Zaman içerisinde yapıya çeşitli eklemeler ve onarımlar yapılmış. Ancak 1925 yılında çıkarılan tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunuyla kapatılmış ve bir dönem ilkokul ile lojman gibi amaçlara hizmet etmiş. 1975 yılında Divan Edebiyatı Müzesi adıyla tekrar ziyarete açılmış, 2011 yılından itibaren ise Galata Mevlevihanesi Müzesi adıyla ziyaretçilerini ağırlamaya başlamıştır.

İçerisinde Semahane, derviş odaları, Halet Efendi Kütüphanesi, sebil ve türbesi, Şeyh Galib Türbesi, Hasan Ağa Çeşmesi, sarnıç, Hamûşân ve Adile Sultan Şadırvanı gibi tarihi yapılar bulunan Galata Mevlevihanesi, Beyoğlu’nun tam ortasında adeta bir huzur adası gibidir.

Bu arada ‘Hamûşân’ Farsça kökenli bir kelimedir ve “susmuşlar, sessizler” anlamına gelir. Mevleviler, ölene “hamûş oldu” dermiş. Bu nedenle dergâhların çevresinde genellikle ‘Hamûşân’ yani susmuşların, sessizlerin yeri bulunurmuş. Galata Mevlevihanesi Müzesi’ni gezerken her seferinde derin bir huzuru hissedeceğinize eminim. Üstelik bahçesinde çok tatlı meyve ağaçları da sizi karşılıyor. 🍀

Galata Mevlevihanesi Müzesi’ne girişler Müze Kart ile yapılmaktadır. Müze, pazartesi günleri kapalı olup diğer günlerde 09.00-19.00 saatleri arasında ziyarete açıktır.

Size küçük bir ipucu daha vereyim: Galata Mevlevihanesi’ni gezdikten sonra, hemen yakınındaki Konak Kafe’de Boğaz’ın eşsiz manzarasına karşı içeceğiniz bir kahvenin tadı gerçekten bambaşka oluyor. 🤗

Huzurla kalın! 🍀

Haberin Devamını Oku

Köşe Yazıları

BİLİYOR MUSUN YOKSA SADECE KONUŞUYOR MUSUN?

yazar

Yayınlayan

on

Hayatta en ilginç insan profilleri, bilgi karşısındaki tavırlarıyla ortaya çıkar.
Kimi azıcık bir şey öğrenir, sonra herkese üst perdeden akıl vermeye kalkar. Henüz yolun başındadır ama sanki hayatı çözmüş gibidir.
Kimi hiç bilmediği konularda ahkam keser, özgüveni bilgisinin çok önündedir. “Bilmiyorum” demek yerine, uydurur, yorum yapar, üste çıkar.

Bir de gerçekten bilmeyen ama bunu büyük bir olgunlukla kabul eden insanlar vardır. “Bilmiyorum” demekten utanmayan, soran, öğrenmeye açık olan…
İşte onlar hayatın gerçek öğrencileridir.

Bazen de karşımıza öyle biri çıkar ki, aslında çok şey bilmesine rağmen bunu yüzümüze vurmaz. Bilgisini gösteriş için kullanmaz, ortamı germek yerine yumuşatır.
Mütevaziliğin en güzel haliyle, bilgiyi bir yarışa çevirmeden insanlara yaklaşır.

Ve en ilginç grup: Bildiği halde bilmiyor gibi yapanlar.
Kimi bunu tevazudan yapar, kimi ortamı gözler, kimi karşısındakini ezmemek için susar.
Kimi de gerçekten zamanı gelince konuşmak için sabreder. Çünkü bilginin de, konuşmanın da bir vakti vardır.

Hayat, bilgiye değil; bilgiyi nasıl taşıdığına bakarak insanı ölçmeyi öğretir.
Gerçek bilgi, sadece kafada değil; kalpte, davranışta, duruşta kendini belli eder.

Sahi, siz hangisisiniz?

Haberin Devamını Oku

Trendler