Sosyal Medya

Köşe Yazıları

KADINLAR GÜNÜ: SÜSLÜ KELİMELER VE GERÇEKLER

yazar

Yayınlayan

on

Her 8 Mart’ta dünya, Kadınlar Günü’nü kutlamak için sahte bir hassasiyetle doluyor. Sözde kutlamalar, güler, sosyal medya paylaşımları ve anlamdan uzak tebrik mesajları ile günü geçiştiriyoruz. Ancak gerçekte, kadınların maruz kaldığı eşitsizlikler, ayrımcılıklar ve şiddet 9 Mart’ta aynen devam ediyor. Peki, bir günlük farkındalık neyi değiştiriyor?

Kadınlar, dünyanın dört bir yanında eğitim, istihdam, siyaset ve temel insan hakları konusunda sürekli olarak engellerle karşılaşıyor. “Kadınlar Günü kutlu olsun” diyenler, gerçekte bu eşitsizliğe karşı hangi somut adımları atıyor? Bir gün boyunca kadınlara çiçek vermek, diğer 364 gün boyunca yaşanan haksızlıkları unutturuyor mu?

Bugün bile kadınlar, eşit iş için daha az maaş alıyor, siyasi kararlarda yeterince temsil edilmiyor, ev içi emeğini görünmez bir şekilde omuzluyor ve en temelde yaşam hakları için mücadele ediyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, şiddet, taciz ve ayrımcılık gündelik yaşamın dehşet verici bir parçası haline gelmiş durumda. Bunca gerçek ortadayken, sadece bir günlük bir kutlama neyi değiştirir?

Dünyanın dört bir yanında kadınlar temel hakları için savaşırken, kimileri şofet bir günle her şeyi geçiştirme telaşına düşüyor. Oysa ki şözde tebrik mesajları yerine yasa değişiklikleri, eşit maaş politikaları, kadının çalışma hayatında güçlendirilmesi ve kadın cinayetlerinin durdurulması için somut adımlar atılmalıdır. Bir gün boyunca görünen “hassasiyet” bir sonraki gün unutuluyorsa, o zaman 8 Mart’lar sahte bir seremoniden başka bir şey değildir.

Kadınların güçlendirilmesi için sözde kutlamalar yerine eğitim fırsatlarının artırılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve toplumun her kesiminde kadınlara karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması gerekiyor. Kadın hakları, bir günlük sosyal medya paylaşımlarıyla korunamaz; ancak yıl boyunca sürekli ve bilinçli bir mücadele ile gerçek anlamda ilerleme kaydedilebilir.

Eğer gerçekten bir anlamı olsun istiyorsak, 8 Mart’ları birer kutlama günü değil, bir hesaplaşma ve farkındalık günü olarak ele almalıyız. Kadın haklarının gelişmesi için somut adımlar atılmadan, yasalar ve zihniyetler değişmeden, sadece sloganlarla kadınlara adalet getiremeyiz. Eğer dünyada gerçekten bir eşitlik istiyorsak, bu uğrasta sözde bir günle yetinmek yerine, 365 gün boyunca değişim için çaba harcamalıyız. Ancak o zaman 8 Mart’lar sahte sözlerden gerçek bir anlam taşıyan bir gün olabilir.

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazıları

BEYOĞLU’NUN KALBİNDE BİR HUZUR ADASI: GALATA MEVLEVİHANESİ

yazar

Yayınlayan

on

Saliha Zeynep Alcan

İstanbul’un eski ruhunu hissettiren her ilçesini çok seviyorum. Tabii ki bunlardan biri de Beyoğlu. Her Beyoğlu’na gidişimde mutlaka Finiküler kullanırım. Finiküler’in kapısı kapanır kapanmaz Beyoğlu’nun büyüsü başlar. Tünel’de inip salına salına Galata’ya doğru ilerlerken, sol tarafta sessiz sedasız ama bir o kadar da vakur bir edayla bizleri bekleyen Galata Mevlevihanesi Müzesi’nden bahsetmek istiyorum size.

İstanbul’un ilk mevlevihanesi olma özelliğini taşıyan Galata Mevlevihanesi (Kule Kapısı Mevlevihanesi olarak da anılır), 1491 yılında İskender Paşa tarafından kurulmuş. Müzenin ilk şeyhi ise Semai Mehmed Dede imiş. Zaman içerisinde yapıya çeşitli eklemeler ve onarımlar yapılmış. Ancak 1925 yılında çıkarılan tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunuyla kapatılmış ve bir dönem ilkokul ile lojman gibi amaçlara hizmet etmiş. 1975 yılında Divan Edebiyatı Müzesi adıyla tekrar ziyarete açılmış, 2011 yılından itibaren ise Galata Mevlevihanesi Müzesi adıyla ziyaretçilerini ağırlamaya başlamıştır.

İçerisinde Semahane, derviş odaları, Halet Efendi Kütüphanesi, sebil ve türbesi, Şeyh Galib Türbesi, Hasan Ağa Çeşmesi, sarnıç, Hamûşân ve Adile Sultan Şadırvanı gibi tarihi yapılar bulunan Galata Mevlevihanesi, Beyoğlu’nun tam ortasında adeta bir huzur adası gibidir.

Bu arada ‘Hamûşân’ Farsça kökenli bir kelimedir ve “susmuşlar, sessizler” anlamına gelir. Mevleviler, ölene “hamûş oldu” dermiş. Bu nedenle dergâhların çevresinde genellikle ‘Hamûşân’ yani susmuşların, sessizlerin yeri bulunurmuş. Galata Mevlevihanesi Müzesi’ni gezerken her seferinde derin bir huzuru hissedeceğinize eminim. Üstelik bahçesinde çok tatlı meyve ağaçları da sizi karşılıyor. 🍀

Galata Mevlevihanesi Müzesi’ne girişler Müze Kart ile yapılmaktadır. Müze, pazartesi günleri kapalı olup diğer günlerde 09.00-19.00 saatleri arasında ziyarete açıktır.

Size küçük bir ipucu daha vereyim: Galata Mevlevihanesi’ni gezdikten sonra, hemen yakınındaki Konak Kafe’de Boğaz’ın eşsiz manzarasına karşı içeceğiniz bir kahvenin tadı gerçekten bambaşka oluyor. 🤗

Huzurla kalın! 🍀

Haberin Devamını Oku

Köşe Yazıları

BİLİYOR MUSUN YOKSA SADECE KONUŞUYOR MUSUN?

yazar

Yayınlayan

on

Hayatta en ilginç insan profilleri, bilgi karşısındaki tavırlarıyla ortaya çıkar.
Kimi azıcık bir şey öğrenir, sonra herkese üst perdeden akıl vermeye kalkar. Henüz yolun başındadır ama sanki hayatı çözmüş gibidir.
Kimi hiç bilmediği konularda ahkam keser, özgüveni bilgisinin çok önündedir. “Bilmiyorum” demek yerine, uydurur, yorum yapar, üste çıkar.

Bir de gerçekten bilmeyen ama bunu büyük bir olgunlukla kabul eden insanlar vardır. “Bilmiyorum” demekten utanmayan, soran, öğrenmeye açık olan…
İşte onlar hayatın gerçek öğrencileridir.

Bazen de karşımıza öyle biri çıkar ki, aslında çok şey bilmesine rağmen bunu yüzümüze vurmaz. Bilgisini gösteriş için kullanmaz, ortamı germek yerine yumuşatır.
Mütevaziliğin en güzel haliyle, bilgiyi bir yarışa çevirmeden insanlara yaklaşır.

Ve en ilginç grup: Bildiği halde bilmiyor gibi yapanlar.
Kimi bunu tevazudan yapar, kimi ortamı gözler, kimi karşısındakini ezmemek için susar.
Kimi de gerçekten zamanı gelince konuşmak için sabreder. Çünkü bilginin de, konuşmanın da bir vakti vardır.

Hayat, bilgiye değil; bilgiyi nasıl taşıdığına bakarak insanı ölçmeyi öğretir.
Gerçek bilgi, sadece kafada değil; kalpte, davranışta, duruşta kendini belli eder.

Sahi, siz hangisisiniz?

Haberin Devamını Oku

Köşe Yazıları

Yaşlılık Geliyorum Demeden…

yazar

Yayınlayan

on

Sevdiğim yazarlardan olan Ellen Berg’ in ‘’Zur Hölle Mit Seniorentellern!’’ kitabını okuduktan sonra bu yazıyı yazma fikri doğdu. Aslında Ellen Berg, oldukça esprili kitaplar yazar. Bu kitap da öyle idi ancak okuru oldukça düşündürecek bir konu ‘’yaşlılık’’ olduğu için beni çok etkiledi.

Kitabın kahramanı Lissy, 70 yaşında, hayatını oldukça aktif yaşayan trekking’ e giden, dans eden, bağımsızlığına düşkün bir kadın. Bir gece düşüp kalçasını kırınca, 3 kızı aniden onun hayatını temelden değiştirecek bir karar verirler. Hastanedeyken evini boşaltıp daha önceden onun için rezerve ettikleri huzurevine taşırlar. Lissy yürüyemediği ve bakıma muhtaç olduğu için istemese de gitmek zorunda kalır. Kitabın geri kalan kısmı oldukça esprili devam ediyor.

Kitabı bitirdikten sonra kendi kendime düşüncelere daldım. Ben yaşlılığımı nasıl geçirmek istiyordum? Birden Lissy gibi ani bir sürprizle karşılaşmak mı, önceden belirlenmiş bir yaşlılık mı daha uygun olurdu? Şaka bir yana ben de üç çocuk annesiyim ve bu tarz sürprizleri hiç sevmemJ Peki yaşlılık dönemimi nasıl geçireceğime kendim karar verebilir miyim? Ya aklım başımda olmazsa ne yaparım?

Zaman zaman sohbetler arasında şaka yollu, kimseye yük olmak istemediğimi huzurevine gidebileceğimi söylesem de acaba gerçekten isteyeceğim hayat bu mu? Bu konuda derin derin düşününce, bana çok da uygun olmayacağını görebiliyorum. Bağımsızlığına, özel yaşam alanına çok düşkün bir insanım. Kalabalıklar beni rahatsız ediyor kendimi iyi hissetmiyorum. Tabii artık daha özel yaşam alanı sunan daireler de oluyor huzurevi kapsamında. Ev temizliği, yemek, sağlık hizmeti alabiliyorsunuz ancak yine de kendi dört duvarınızda yaşayabiliyorsunuz.

Çocuklarımın evine gitmek ise şu anda gerçekten düşünmek istemediğim bir olasılık. Hem herkesin kendine göre bir yaşam tarzı var, hem de hayat şartları buna her zaman uygun olmayabiliyor.

Peki bu istekleri planlayıp, önceden çocuklarla konuşmak doğru olur mu? Bence çok da güzel olur. Böylece çocuklarımız ani bir kaza veya hastalık durumlarında ne yapacaklarını bilirler ve panik yaşamazlar. Tabii çocuk yazdığıma bakmayın, bu tarz planları konuşmak için çocuklarınızın da belirli bir yaşa gelmiş olması gerekirJ

Kafamda kendim için planladıklarımı genelleştirip madde madde yazdım. Belki benim gibi planlamayı sevenlere bir yardımı dokunabilir:

Önceden Düşünmek ve Karar Vermek:

Nasıl bir yaşlılık istiyorsunuz? Evde mi kalmak, bir bakım evine mi gitmek, yalnız mı yaşamak yoksa çocuklarınızla mı? Nelerden vazgeçebilir, nelerden vazgeçemezsiniz? Sağlık, bağımsızlık ve sosyal çevre gibi konuları netleştirmek önemli. Tabii bu seçimlerin maddi yönünü de önceden planlamak, o an geldiğinde sıkıntı yaşanmasını engeller.

Açık ve Erken İletişim:

Çocuklarınızla erken yaşta bu konuyu açık açık konuşmalısınız. Beklentilerinizi, korkularınızı ve tercihlerinizi anlatmalısınız. Böylece onlar da zamanı geldiğinde şaşırmazlar ve sizin ne istediğinizi bilirler. Hatta tüm seçimi onlara bırakmadığınız için mutlu bile olabilirler. Zira en zor karar, bir insanın hayatı hakkında alınan karardır.

Resmi Belgeler Hazırlamak:

Vasiyet, vekâletname (özellikle sağlık ve finansal konularda), bakım planı gibi belgeler düzenleyebilirsiniz. Bu belgeler, çocuklarınızın da elini kolaylaştırır. Belge olunca, uygulama şansı artar. Hatta arzu edilen cenaze bile önceden planlanabilir.

Onların da Fikirlerini Almak:

Çocuklarınızın hayat şartlarını da göz önünde bulundurmak önemli. Onlar da kendi hayatlarına göre bir denge kurmaya çalışacaklar. Empati kurarak ortak bir plan geliştirmek uzun vadede daha sağlıklı olur.

Alternatif Planlar Yapmak:

Hayat her zaman planlandığı gibi gitmeyebilir. Bunu kabul edip esnek birkaç alternatif plan oluşturmak lazım. Beklenmeyen durumlarda ne yapılacağı ailece konuşulup karara varılabilir.

Çocuklarla Nasıl Konuşmalı?

Doğru zamanı seçin

Konuşmak için sakin bir zaman ayarlayın. Bir bayram günü kalabalığında değil, mesela bir pazar kahvaltısından sonra ya da özel bir buluşmada. Herkesin rahat olduğu bir anda konuşmak hem konsantre olmayı, hem de fikir alışverişini kolaylaştırır.

Konuya sevgi ile, yumuşak bir giriş yapın

Direkt “Ben yaşlanınca ne olacak?” demek yerine şöyle bir giriş yapabilirsiniz:

“Ben sizinle gelecekteki hayatımla ilgili birkaç düşüncemi paylaşmak istiyorum. Bunu şimdiden konuşursak, herkesin içi rahat eder diye düşünüyorum.”

İstekleri açıkça ifade edin

Net ama yumuşak bir dille:

“Yaşlandığımda mümkün olduğunca kendi evimde yaşamak isterim.”

veya

“Eğer sağlığım kötüleşirse, profesyonel bir bakım evinde olmaktan rahatsızlık duymam.”

Önceliklerinizi anlatın

Size en önemli gelen şeyleri vurgulayın:

  • Bağımsızlık mı önemli?
  • Aile ile birlikte olmak mı?
  • Sağlık ve güvenlik mi?

Örnek:

“Benim için bağımsızlık önemli. Ancak güvende hissetmediğim bir durumda yardım istemekten çekinmem.”

Düşüncelere saygı duyun

Sadece kendi isteklerinizi belirtmekle kalmayın, onların da fikirlerini alın:

“Siz de bu konuda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Bana destek olabileceğiniz bir planı birlikte oluşturmak isterim.”

Bu şekilde yapılacak konuşmalar hem çocuklarınızı bir şeye zorlamadığınızı, hem de kararlarınıza onları da ortak ettiğinizi hissettirir.

İsterseniz ilerleyen zamanda bir sağlık vekâletnamesi, bakım isteklerini içeren bir yazı veya vasiyet gibi şeyleri resmi hale getirebilirsiniziz.

Konuşmada bunu da yumuşak bir dille söyleyebilirsiniz:

“Belki ileride bazı belgeleri de hazırlayabiliriz ki işler kolaylaşsın.”

Teşekkür ve güven

Konuşmayı şöyle bitirmek güzel olur:

“Bunu sizinle konuşabildiğim için çok mutluyum. Sizi zor durumda bırakmak istemem. Sadece birbirimize güvenebileceğimizi bilmek bana yetiyor.”

Aile bireyleri ve çocuklarımız bu konuda karmaşık hisler içinde olabilir; ki bu da çok normaldir. Hiç bir çocuk ebeveyninin ölüm veya yaşlılık zamanını düşünmek istemez. Ama yaşlılık ve ölüm de hayat kadar gerçek şeyler ve bu hayatı nasıl planlıyorsak, bu dönemleri de planlamamız kadar doğal bir şey olamaz.

Peki yaşlılığı planladık ama bu iki ayağımızın üzerinde durabildiğimiz, günlük yaşamımızı olabildiğince sürdürebildiğimiz durumlar için geçerli. Peki ya halk arasında bunama olarak tabir edilen bir durumda olursak? Artık kendimizi ve çevremizi tanıyamayacak hale gelirsek? Bu durumda da yaşamak ister miyiz?

Çok sevdiğim, hayatı severek yaşayan, neşeli bir komşumuz 90 yaşlarının üzerinde Alzheimer oldu. Son yıllarını kim olduğunu, çevresindekilerin kim olduğunu bilmeden geçirdi. Ve bu durum gerçekten 5-6 yıl gibi uzun bir süre bu şekilde devam etti. Şu andan düşününce, böyle bir duruma gelirsem yaşamak istemem gibi geliyor. O halde hayatta olup olmamamın da ne kendime, ne aileme bir faydası olur diye düşünüyorum.

Peki bu durumda özgürce ölümü seçebilir miyim? Yanıtı: Evet!!! Henüz aklınız başınızdayken buna karar verdiyseniz, iyileşme şansı olmayan hastalık veya bunama gibi bir durumda kendi iradenizle erken ölümü seçebilirsiniz. Yıllarca eziyet çekmek ve başkalarına muhtaç olarak yaşamak mı, bir iğne olup veya bir ilaç alıp saniyeler içinde huzurla ölmek mi derseniz ikincisini seçerim kendi adıma.

İsviçre’ de bu işlemi gerçekleştiren pek çok yasal kuruluş var. Sizlerle birkaçının linklerini ve şartlarını özetle paylaşmak isterim:

Dignitas – To live with dignity – To die with dignity

Web sitesi: www.dignitas.ch

Merkez: Zürih, İsviçre

Özellikleri: Uluslararası üyelik kabul eder; hem İsviçre vatandaşlarına hem de yabancılara hizmet sunar. Tıbbi belgeler, psikolojik değerlendirme ve etik onay süreçleri içerir.

EXIT – Schweizerische Gesellschaft für Humanes Sterben

Web sitesi: www.exit.ch

Merkez: Zürih ve Romandie (Fransızca konuşulan bölge)

Özellikleri: Sadece İsviçre vatandaşlarına ve uzun süreli ikamet edenlere hizmet verir. Üyelik sistemiyle çalışır; etik ve tıbbi kriterler arar.

Lifecircle

Web sitesi: www.lifecircle.ch

Merkez: Basel, İsviçre

Özellikleri: Hem İsviçre vatandaşlarına hem de yabancılara hizmet sunar. Tıbbi belgeler, psikolojik değerlendirme ve etik onay süreçleri içerir.

Pegasos Swiss Association

Web sitesi: www.pegasos-association.com

Merkez: Basel, İsviçre

Özellikleri: Uluslararası başvuruları kabul eder. Daha hızlı ve sade bir süreç sunmayı amaçlar. Tıbbi belgeler ve etik onay süreçleri içerir.

Başvuru Süreci Hakkında Genel Bilgiler

Bu kuruluşlara başvururken genellikle aşağıdaki adımlar izlenir:

İlk İletişim: Kuruluşun web sitesinden veya e-posta yoluyla başvuru yapılır.

Tıbbi Belgeler: Başvuru sahibinin sağlık durumu ile ilgili belgeler talep edilir.

Değerlendirme: Tıbbi ve psikolojik değerlendirmeler yapılır.

Onay Süreci: Etik komite veya ilgili kurul tarafından başvuru değerlendirilir.

Planlama: Onay sonrası, süreçle ilgili detaylar planlanır.

Önemli Notlar

Yasal Durum: İsviçre’de yardımlı ötenazi belirli yasal çerçeveler içinde mümkündür. Ancak, her başvuru bireysel olarak değerlendirilir ve kabul edilip edilmeyeceği kuruluşun kriterlerine bağlıdır.

Psikolojik Destek: Bu tür kararlar ciddi psikolojik etkiler yaratabilir. Profesyonel destek almak önemlidir.

Aile ve Yakınlar: Sürece aile bireylerinin veya yakınların dahil edilmesi, duygusal destek açısından faydalı olabilir.

Eğer bu kuruluşlardan birine başvurmayı düşünüyorsanız, doğrudan resmi web siteleri üzerinden iletişime geçmeniz en doğru adım olacaktır. Her kuruluşun başvuru kriterleri ve süreçleri farklılık gösterebilir.

Önemli not: Bu linkler sadece bilgi verme amaçlı olup, reklam niteliği taşımamaktadır.

Hayatı planladığımız gibi, hayatın sonunu planlamak da hakkımız. Umarım yazım hayatının kontrolünü son ana kadar elinde tutmayı sevenlere bir rehber niteliğinde olmuştur.

Bu arada Ellen Berg’ in kitabını okumak isterseniz aşağıya linkini bırakıyorum:

https://amzn.to/4jQhKdx

  • Bu yazıda bir adet Amazon affiliate linki bulunmaktadır.

Haberin Devamını Oku

Trendler