Sosyal Medya

İsviçre

Lozan Antlaşması’nın 101. Yılı: Lozan Antlaşması Ne Zaman İmzalandı ve Anlamı Nedir?

yazar

Yayınlayan

on

Türkiye’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınmasını sağlayan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının üzerinden 101 yıl geçti. Lozan Barış Antlaşması, 143 madde, bir önsöz ve 4 bölümden oluşuyor. Ön sözünde, devletlerin bağımsızlığına ve egemenliğine saygı gösterilmesi prensibine vurgu yapılmıştır.

Lozan Antlaşması Ne Zaman İmzalandı?

Lozan Antlaşması, 1. Dünya Savaşı’nın ardından 24 Temmuz 1923’te İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalandı. Antlaşmaya, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) temsilcileri ile Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri katıldı. TBMM hükümetini İsmet İnönü başkanlığındaki Dr. Rıza Nur Bey ve Hasan Saka’dan oluşan heyet temsil etti.

Görüşmelerin Süreci

Görüşmeler, 20 Kasım 1922’de başladı ancak Boğazlar sorunu, kapitülasyonlar, Musul-Kerkük ve Osmanlı Devleti’nin borçları gibi nedenlerle kesintiye uğradı. Görüşmeler 23 Nisan 1923’te yeniden başladı. Anlaşma sonucunda, Suriye sınırı 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması ile belirlendiği şekilde kabul edildi. Irak sınırının belirlenmesi, ileride İngiltere ve TBMM arasında yapılacak bir görüşmeye bırakıldı.

Yunanistan sınırı, Mudanya Antlaşması’ndaki şekilde kabul edilirken, Yunanistan, savaş tazminatı olarak Karaağaç’ı Türkiye’ye bıraktı. Sovyet sınırı, Gümrü, Moskova ve Kars Antlaşmaları ile belirlenmiş olduğu gibi kaldı. Ayrıca, Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurulmasından vazgeçildi. Kapitülasyonlar Lozan Antlaşması ile kesin olarak kaldırıldı ve Bozcaada ile Gökçeada Türkiye’ye bırakıldı. İtalyanlara bırakılan On İki Ada, II. Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya’nın çekilmesiyle Yunanistan’a devredildi.

Azınlıklar ve Nüfus Mübadelesi

Antlaşma gereği, Türkiye sınırları içindeki yabancı okulların Türk kanunlarına uyması ve eğitimlerinin Türk Devleti tarafından düzenlenmesi şartı getirildi. Fener Rum Patrikhanesi’nin yabancı kiliselerle ilişki kurmaması şartıyla Türkiye’de kalması kabul edildi, azınlıklara verilen ayrıcalıklar kaldırıldı ve tüm azınlıklar Türk vatandaşı olarak kabul edildi. İstanbul’daki Rumlar hariç, diğer yerlerdeki Rumların Yunanistan’a ve Batı Trakya hariç, diğer illerdeki Türklerin Türkiye’ye gönderilmesi suretiyle iki ülke arasında nüfus mübadelesi gerçekleştirildi.

Lozan Antlaşması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi

20 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Lozan’da üzerinde en çok durulan başlıklardan biri olan Boğazlar konusu ile ilgili çözüme kavuşturdu.

Antlaşmanın İçeriği ve Onaylı Sureti

Lozan Barış Antlaşması, 143 madde, bir önsöz ve 4 bölümden oluşuyor. Antlaşmanın önsözünde, devletlerin bağımsızlığına ve egemenliğine saygı gösterilmesi prensibi vurgulanmıştır. Lozan Barış Antlaşması, I. TBMM tarafından imzalanmış, II. TBMM tarafından onaylanmıştır. Antlaşma ile Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve Misakımilli, itilaf devletleri tarafından resmen tanınmış ve kabul edilmiştir. Sevr Antlaşması da geçersiz hale gelmiştir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta Lozan Antlaşması’nı “Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş bir suikastın yıkılışını ifade eden bir belge” olarak tanımlamıştır.

Lozan Antlaşması’nın tek nüshası “depozitör ülke” sıfatıyla Fransa tarafından muhafaza edilmektedir. Diğer imzacı ülkelerdeki nüshalar antlaşmanın onaylı suretlerinden oluşmaktadır. Onaylı suretlerden biri de Dışişleri Bakanlığı Arşivi’nde bulunuyor ve Bakanlığın internet sitesinde vatandaşların ve araştırmacıların erişimine açık tutuluyor.

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Zürih Kantonsrat’ı Yüz Tanıma Teknolojisine Yeşil Işık Yaktı: Gizlilik Uyarıları Görmezden Gelindi

yazar

Yayınlayan

on

By

Zürih Kantonsrat’ı, kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açan otomatik yüz tanıma teknolojisine ilişkin düzenlemede kritik bir eşiği aştı. Meclis, pazartesi günü yaptığı oturumda, Bilgi ve Veri Koruma Yasası’nın revizyonu kapsamında yüz tanıma sistemlerinin kullanımına olanak tanıyan maddeleri çoğunluk oyuyla kabul etti.

Sol partiler, kamuya açık alanlarda biyometrik verilerle otomatik kimlik tespitini yasaklayan bir hüküm eklemek için çabaladı ancak girişimleri sonuçsuz kaldı. Milletvekilleri, söz konusu teknolojinin “kesintisiz bir gözetim mimarisinin” önünü açabileceğini vurgulayarak, bireysel mahremiyetin geri dönülmez biçimde zarar görebileceği uyarısında bulundu. Buna karşın sağ ve merkez partiler, yüz tanıma karşıtlığını “teknoloji düşmanlığı” olarak tanımlayıp, yeniliklerin bürokratik kaygılarla bastırılmaması gerektiğini savundu.

Hükümet cephesinde daha ihtiyatlı bir çizgi dikkat çekti. Adalet Direktörü Jacqueline Fehr (SP), yüz tanımaya ilişkin pilot projelerin dahi yasaklanmasını önererek konuyu “sorumlu dijitalleşme” perspektifiyle ele aldı. Ancak meclis çoğunluğu, hükümetin bu temkinli yaklaşımını da reddetti ve düzenlemenin kapsamını genişletti.

Kantonsrat, daha önce de hükümet ile diğer yürütme organlarının toplantı tutanaklarının kamuya açılmasını isteyen adımı desteklemişti. Hükümet Konseyi’nin buna karşı çıkma girişimi yine sonuç vermedi. Yeni yasa taslağı ayrıca bilgi edinme taleplerinde, doğrudan yargı yoluna başvurmak yerine önce bir arabuluculuk/uzlaşma sürecine gidilmesini öngören bir mekanizma da içeriyor.

Revize edilen yasa şimdi Redaksiyon Komisyonu’nun incelemesine sunulacak. Nihai oylama ise ilerleyen haftalarda gerçekleştirilecek.

Bu karar tam olarak nedir?

  • Otomatik yüz tanıma: Kamu alanlarında yerleştirilen kameraların, kişilerin yüzünü otomatik olarak tanıyarak kimliğini tespit edebilmesi.
  • Yasal zemin oluşturma: Kantonsrat, Bilgi ve Veri Koruma Yasası’nı değiştirerek bu teknolojinin pilot projeler dahil kullanılabilmesini mümkün hale getiriyor.
  • Sol partiler bunu tamamen yasaklamak istedi, ama çoğunluk (sağ/merkez) buna karşı çıktı.
  • Hükümet aslında daha temkinliydi ve pilot projeleri bile yasaklamak istiyordu; buna rağmen meclis hükümeti de aşarak teknolojiyi serbest bıraktı.

Bu, şu an “yarın sokaklara kameralar yerleştirilip yüz tanıma başlıyor” demek değil; ama artık yasal olarak kapı açıldı, pilotlar ve uygulamalar yapılabilecek.

Haberin Devamını Oku

Gündem

SRG 900 Personeli İşten Çıkarıyor: 270 Milyon Franklık Tasarruf Planı Açıklandı

yazar

Yayınlayan

on

By

İsviçre Radyo ve Televizyon Kurumu SRG, 2029 yılına kadar 270 milyon frank tasarruf etmeyi hedefleyen geniş kapsamlı bir yeniden yapılanma programı başlattı. Bu çerçevede kurum, toplam 900 tam zamanlı pozisyonu kademeli olarak kaldıracağını duyurdu.

Tasarruf ihtiyacının temel nedenleri arasında düşen yayın ücretleri, azalan reklam gelirleri ve yükselen işletme maliyetleri bulunuyor. SRG Genel Direktörü Susanne Wille, alınan kararın kaçınılmaz olduğunu vurgulayarak, “Siyasi koşullar ve içinde bulunduğumuz medya ortamı bize başka bir seçenek bırakmıyor” dedi.

İlk Kesinti Dalga Hâlihazırda Devrede

Planlanan 900 pozisyonun yaklaşık üçte biri, yani 300 kadro, mevcut tasarruf programı kapsamında zaten işleme alınmış durumda. Bu bölümün danışma süreci tamamlandı ve uygulamaya geçildi. Kalan 600 pozisyonun ise 2029’a kadar azaltılması öngörülüyor. SRG, bu sürecin bir bölümünün doğal personel devri ve emekliliklerle karşılanabileceğini ancak “işten çıkarmaların kaçınılmaz olduğunu” açıkça belirtiyor.

Birimlerdeki Etki ve Program Sonuçları Belirsiz

SRF, RTS, RSI veya RTR gibi yayın birimlerinin bu kesintilerden hangi ölçüde etkileneceği henüz açıklanmadı. Program içeriklerine yönelik olası sonuçlar da şu aşamada paylaşılmadı.

Yönetim Katında Da Küçülme

Tasarruf önlemleri üst yönetimi de kapsıyor. Nisan 2026 itibarıyla SRG yönetim kadrosu, Genel Direktör Wille dahil 8’den 7 üyeye düşecek. Mevcut SRF, RTS, RSI ve RTR direktörleri görevlerine devam ederken, “Angebot” ve “Operationen” direktörlükleri yeniden yapılandırılarak daha sade ve dijital odaklı bir yapıya dönüştürülecek. Teknoloji şirketi SWISS TXT de tamamen SRG çatısı altına alınacak.

“Kaliteyi Korumaya Devam Edeceğiz”

Kapsamlı kesintilere rağmen kurum, kamu hizmeti yayıncılığındaki kalite standartlarından ödün vermeyeceğini vurguluyor. SRG, dönüşüm sürecinin şirketi “daha dijital, daha çevik ve daha verimli” bir yapıya kavuşturacağını ve geleceğin medya ortamına uyum sağlama kapasitesini artıracağını belirtiyor.

Haberin Devamını Oku

Gündem

Fedpol’den (Bundesamt für Polizei) Kritik Uyarı: Türk Mafyası (türkische Mafiaorganisationen) İsviçre’de Etki Alanını Genişletiyor

yazar

Yayınlayan

on

By

İsviçre Federal Polis Teşkilatı’nın Fedpol (Bundesamt für Polizei) Direktörü Eva Wildi-Cortés, Almanya’dan (Deutschland) İsviçre’ye doğru hızla yayıldığı tespit edilen Türk mafya yapılanmalarına (türkische Mafiaorganisationen) ilişkin dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Wildi-Cortés’e göre bu grupların şiddet potansiyeli (Gewaltpotential) son yıllarda belirgin biçimde yükselmiş durumda.

SRF’e (Schweizer Radio und Fernsehen) konuşan Wildi-Cortés,
“Türk mafyasının yükselişte olduğunu (auf dem Vormarsch) görüyoruz” diyerek açık bir uyarıda bulundu.

Uyuşturucu Ticareti (Drogenhandel), İnsan Kaçakçılığı (Menschenschmuggel) ve Telefon Dolandırıcılığı (Telefonbetrug)

Fedpol’ün değerlendirmelerine göre Türk mafya grupları yalnızca uyuşturucu ticareti (Drogenhandel) ile sınırlı değil. Örgütler aynı zamanda:

  • İnsan kaçakçılığı (Menschenschmuggel)
  • Telefon dolandırıcılığı (Telefonbetrugsmaschen)

gibi suç alanlarında da aktif şekilde faaliyet gösteriyor.

Wildi-Cortés, bu grupların özellikle yüksek bir şiddet eğilimine (hohes Gewaltpotential) sahip olduğunu belirterek, örgüt içindeki nesil değişiminin (Generationenwechsel) tehdit seviyesini artırdığını söyledi.

“Yeni Nesil Çok Daha Şiddet Yanlısı (gewaltbereiter)”

Fedpol Direktörü, yeni kuşak suçluların hem Almanya’da hem de İsviçre’de daha saldırgan bir profil çizdiğini şu ifadelerle dile getirdi:

“Yeni neslin çok daha şiddet yanlısı (gewaltbereiter) olduğunu ve çatışmalarını silahlarla (mit Waffen) çözmeye yöneldiğini görüyoruz.”

Wildi-Cortés, Almanya’da açık sokak çatışmalarının (Schießereien auf offener Straße) yaşandığını, benzer eğilimlerin İsviçre’de de giderek görünür hâle geldiğini söyledi.

İsviçre’de 800’den Fazla Aktif Suç Grubu (aktive Gruppierungen)

Yetkililere göre İsviçre genelinde 800’ün üzerinde aktif suç yapılanması (über 800 aktive Gruppierungen) faaliyet gösteriyor. Uyuşturucu ticaretinin yüksek kârlılığı (lukratives Geschäft), bu gruplar arasında pazar ve bölge mücadelelerini (Verteilkämpfe) körüklüyor.

Wildi-Cortés, “Şiddet potansiyelinin artması endişe verici (besorgniserregend)” diyerek yaşanan tırmanışa dikkat çekti.

Kara Para Aklama (Geldwäsche) ile Mücadele (Bekämpfung der Geldwäscherei): Suç Gelirlerinin %98’i Aklanıyor (gewaschen)

İsviçre, uluslararası uyuşturucu ticaretinde hem transit ülke (Transitland) hem de hedef pazar (Zielland) konumunda bulunuyor. Bu nedenle yalnızca uyuşturucu yakalamaları (Beschlagnahmungen) suç örgütlerini zayıflatmaya yeterli olmuyor.

Wildi-Cortés bu durumu şöyle açıklıyor:

“Ağların arkasındaki yapıları ortaya çıkarmalı (Netzwerke aufdecken) ve para akışını durdurmalıyız.”

Ancak süreç oldukça zorlayıcı. Europol’e (Europäische Polizeibehörde) göre Avrupa’daki organize suç gelirlerinin yalnızca %2’sine el konulabiliyor (beschlagnahmt). Geriye kalan %98’lik bölümün ise suç örgütleri tarafından başarıyla aklandığı (sauber gewaschen) değerlendiriliyor.

Fedpol, İsviçre’deki tablonun da bu oranlarla büyük ölçüde örtüştüğünü belirtiyor.

Haberin Devamını Oku
Reklam

Trendler