Köşe Yazıları
AMA EL ALEM NE DER? MAHALLELİLER NE DÜŞÜNÜR? VE HAYATIN GERÇEKLERİ

İnsanlar, bazen kendi hayatlarını yaşamak yerine başkalarının hayatları hakkında düşünmeyi alışkanlık haline getirebiliyor. “El alem ne der?” düşüncesi, her anımızı, kararımızı, hatta ruh halimizi şekillendiren bir kaygıya dönüşebiliyor. Kimi zaman içimizdeki sesin önüne geçiyor, kimliğimizi bile sorgulamaya başlıyoruz. Oysa gerçek şu ki; bu hayatta en değerli şey, kendi yolumuzu bulabilmektir. Fakat toplumsal baskı, önyargılar ve dedikodular, birçoğumuzu yaşamaya, hayal ettiklerimizi gerçeğe dönüştürmeye engel oluyor.
Önyargılar ve Dedikoduların Gölgesinde Yaşamak
Her birimiz, çevremizden gelen yargılarla bir şekilde mücadele ediyoruz. Kimisi, başkalarının hayatını şekillendirme hakkını kendinde buluyor, kimisi de sürekli başkalarının hayatı hakkında dedikodular yaparak kendi eksikliklerini örtbas etmeye çalışıyor. Bu, bir tür savunma mekanizması belki de. Kendini, başkalarının yaşamına duyulan ilgiyle meşgul etmek, bir anlamda gerçek sorunlardan kaçmak gibi bir şey. Halbuki herkesin yaşamı kendisine özeldir ve biz, başkalarının hayatı hakkında ne kadar çok konuşursak, o kadar az kendi hayatımızı yaşayabiliriz.
Hayatın İçinde Olmak ve Seyirci Kalmamak
Bazen, hayatın akışında olmak yerine, pencereden bakmak daha kolay gelir. Çünkü başkalarının hayatlarını yargılamak, seyretmek, eleştirmek, aslında bizim kendi korkularımızı ve kaygılarımızı gizleme şeklimizdir. Birçok kişi, “el alem”in ne düşündüğünü önemseyerek, kendi yolunu bulmaktan uzaklaşıyor. Oysa hayatın içinde olmak, cesaret ister. İstediğimiz gibi yaşamak, istediğimiz gibi olmak, sadece kendi içsel özgürlüğümüze bağlıdır.
Kıskanmak, Çekememek ve Başkalarını Yargılamak
Kıskanmak, aslında bir eksiklik hissinin dışavurumudur. Başkalarının başarılarını, mutluluklarını ya da yaşamlarını kıskanmak, kendi eksikliklerimize odaklanmaktan kaçmaktır. İnsanlar birbirini yargılarken, çoğu zaman kendi potansiyellerinin farkında bile değildir. Kendi hayatını yaşayamayan, başkalarının hayatını küçümseyerek kendi varlığını hissettirmeye çalışır. Ancak bu, sadece bir illüzyondan ibarettir. “El alem” derken, aslında kimse yoktur. Kimse, senin hayatını tam olarak bilemez ve yargılayamaz. Yargılayacak olan tek kişi sensin.
Zamanla Kaybolan “El Alem”
Günler geçer, aylar geçer, yıllar geçer… O “el alem” dediğimiz kişiler bir şekilde hayatımızdan çıkar. Kimse kalmaz. Geride sadece kendi yaşamımız kalır. “El alem” diye bir şey yoktur. Yıllar sonra, o insanları, o bakış açılarını, o dedikoduları hatırlamak bile istemeyiz. O zaman fark ederiz ki, biz kendimize ne kadar değer verdiğimizi, kendi hayatımızı yaşamak için ne kadar cesaret gösterdiğimizi, başkalarının ne düşündüğünden çok daha önemliymiş.
Hayat o kadar kişisel bir deneyim ki, başkalarının seçimlerine, giyimlerine, yaşam biçimlerine bakarak onları yargılamak, “el alemin” beklediği normlara sıkışıp kalmak ne kadar da acı verici. O “el alem” dediğiniz insanlar, kendi doğruları ve hayat biçimleriyle ne kadar özgürse, siz de o kadar özgürsünüz. Herkesin hayatını özgürce yaşama hakkı vardır; başkalarının yaşam tarzlarını benimsediğimizde ya da onlara laf ettiğimizde, aslında kendi iç huzursuzluğumuzu dışarıya yansıtmaktan başka bir şey yapmıyoruz.
Zaman değişiyor, evet. Ama insanın bir diğerine gösterdiği saygı da, zamanla evrilmeli. “El alem ne der?” sorusu, aslında hepimizin kendi özgürlüğümüzü ve seçimlerimizi başkalarının yargılarından bağımsız bir şekilde yaşamamız gerektiğini hatırlatıyor.
HAYATIN KÜÇÜK DETAYLARI ÜZERİNE YARGILAR
Onun Saçu, Onun Eteği, Onun Küpesi..
Ben çok el alem gördüm. “Onun saçı niye uzun?”, “Oğlunun küpesi neyin nesi?”, “Niye fistan giyiyor?”, “Etek giymek neden?”, “Niye mayo giyiyor, niye pantolon tercih ediyor?”, “Niye saçı açık?”, “Niye sakalı var, türbanı yok?”, “Niye türban takıyor, niye dekolte giyiniyor?”, “Onun kızı bir erkekle kafede ne işi var?”, “Oğlunun hangi kızla gezdiğini kim bilir?”, “Evli ama neden yalnız gezmeye gidiyor?”, “Bekar bir kız, erkekle kafede ne işi var?”, “Discoda gördüm ne işi vardı orada?” ya da” dün onu alkol içerken gördüm” gibi gibi. Veya iki dedikoducu kafadar bir araya çay içmeye gelince muhabbetin dibine vururlar!” Boşanan, evlenen, taşınan, hangi işte kim çalışıyor, kim işten çıkmış… Köyde, şehirde, ülkede ne varsa bir muhasebesini yaparlar. Cemil lüks yaşar lüks araba alır, para harcar, bu parayı nereden buluyor? Cemil kısıtlı yaşar, kazandığı parayı ne yapıyor, neden parası yok? Kim neye para harcıyor, nereden buluyor? Ya da kimin neden hiç yaşamadığını, hangi adımları atıp hangi yolda ilerlediğini sorgularlar. Bu soruları duyduğumda, bazen insanların hayatın küçük ayrıntılarıyla bu kadar meşgul olmalarına hayret ederim.
Peki, ne oldu? Bir zamanlar “garip” görülen her şey, zamanla kabul edilirken ne değişti? Bütün bu yargı ve tahammülsüzlükle, aslında hayatın ne kadar da kişisel bir alan olduğunu anlamak çok basit. Her birimizin hayatına dokunan, kimseye zarar vermeyen tercihleri üzerine bu kadar kafa yormaya ne gerek var? Kim ne giyer, ne yer, ne yapar, kiminle zaman geçirir… Bu, bizim dışımızda kimsenin mesele etmemesi gereken bir konu.
Ama bir zaman gelir, aynı şahısların torunları da tıpkı aynı adımları atmaya başladığında, işte o zaman “Devir dönmüş, zaman değişmiş” diyerek durumu geçiştirirler. Bu ne demek? Bir zamanlar “garip” olarak görülen şeyler zamanla kabul görür, ancak bu insanlar başkalarının seçimlerini sorgulamaktan vazgeçmezler.
İronik olan şu ki, hepimizin yaşamına dokunan, kimseye zarar vermeyen tercihler üzerine bu kadar kafa yormaya gerek yok. Kim ne giymiş, ne yemiş, kiminle zaman geçirmiş; bu sadece o kişinin meselesidir. Her birey kendi hayatını özgürce seçme hakkına sahiptir ve başkalarının yaşam biçimleri hakkında laf etmek, aslında kendi iç huzursuzluğumuzu dışa vurmanın başka bir yolu olabilir.
Hayat, herkesin kendi tercihleriyle şekillenir ve kimseye hesap verme zorunluluğumuz yok. Devir değişse de, insanların birbirlerine saygı gösterme biçimi de değişmeli. “El alem ne der?” sorusu, aslında bizi kendi özgürlüğümüze, seçimlerimize ve yaşam biçimimize daha saygılı olmaya davet ediyor.
Sonuç olarak, hayat, başkalarının sözlerine değil, kendi iç sesimize kulak vererek yaşanmalıdır. “El alem”in, mahalledekilerin, alt ya da üst komşunun veya gittiğim mekanda beni görenlerin ne düşündüğü, biz bu dünyada var oldukça geçici bir hezeyandan başka bir şey değildir. Kendi hayatını yaşamak, içsel özgürlüğünü kazanmak, bir kişinin hayatındaki en değerli adım olacaktır. Geriye baktığında, “el alem” nerede kim, kimseyi hatırlamayacaksın, ama senin hayatının en güzel anları hep seninle kalacak.

Köşe Yazıları
2025 Yaz EN MODA TRENDLER

YAZAN VE HAZIRLAYAN: AYŞENUR DEMİRKAN
2025 YAZ’IN ÖNE ÇIKAN EN MODA TRENDLERİ
29.05.2025
Sıcak kumlardan serin sulara atlama hayalleriyle yaz’a kavuşmayı heyecanla beklediğimiz şu günlerde, vitrinler çoktan yaz koleksiyonlarıyla süslenmeye başladı. Gardırobunuzu yaza hazırlamadan, çılgınca alışveriş yapmadan önce yeni sezonun öne çıkan en hit trendlerini sizin için derledim.
Bu sezon karmaşadan uzak, daha yalın, sade, spor şıklığın öne çıktığı, tüllerle romantik etkiler taşıyan, bir taraftan minimalist detaylar, bir taraftan zarif çiçeklerle bezeli harika bir yaz bizleri bekliyor. Bu yaz trendleri, size daha net çizgilerle tarzınızı yansıtma fırsatı sunuyor.
Yazın öne çıkan en güzel trendlerini anlatmaya başlayalım.
SPOR LÜKS
Sporun hayatımızdaki önemini vurgulamak isteyen trendsetterlar ilham aldıkları spor dallarından esinlenerek tasarladıkları birbirinden şık tasarımları, sweatshirtten tayta birçok parçayı sokak stilini en hit parçaları haline dönüştürdüler.
DİOR’UN tek omuzdan askılı top, su geçirmez etek

ve diz üstü spor çorabı kombini, OFF-WHİTE ın vücudu saran sweatiyle, tül etek ve topuklu sandalet kombini, FERRAGAMO’nun yoga dan çıkmışcasına tayt, şort ve top’ı topuklu sandaletle kombinlemesi artık spordan çıkar çıkmaz görünümünüzle ve topuklu sandaletlerinizle her yere gidebilirsiniz diyorlar..
ÇİÇEKLİ ŞIKLIK
İlkbahar/Yaz sezonlarının vazgeçilmez deseni, doğanın güzellikleri çiçekler, elbiselerimizde renk renk yeniden açıyor. Baskılardan işletmelere kumaşları süsleyen çiçek desenleri; elbiselerde, gömleklerde, eteklerde, bluzlarda farklı renk kombinleriyle favori trendler arasında yer alıyor.

PUDRA PEMBESİ
Bu sezon yaz gardırobunuzun en hit rengi pudra pembesi olacak. Şimdiden birçok hazır giyim markasının vitrinlerinde görmeye başladığımız pudra pembesi giysiler, dünya moda markalarının da bu yaz için en favori rengi olarak öne çıkıyor.

TÜLLERİN İÇİNDEN…

Birkaç sezondur popüler olan transparan görünüm, bu sezon kumaş detayıyla tekrar trendler arasına giriyor. Şeffaf, transparan uçuş uçuş etkili elbiseler, tunikler, gömlekler tarzına gizemli, seksi, cesur hava katmak isteyenleri bekliyor.
ATLETLER

Sıradan bir atlet diyip dolabınızın kenarına attığınız tüm topları en ön raflara koyma zamanı geldi. Çünkü şuan Gucci, Ralph Lauren, Prada gibi birçok dünya markasında en pahalı parçalar arasında!!.. İnce yada kalın askılı yada u kesimli atletler artık en moda!.. Bazen sıradan bir parçayı farklı bir kombinle çok şık bir detaya dönüştürebilirsiniz. Bu yazın anahtar kelimeleri kesinlikle rahat, spor ve şık..
DENİZCİ TARZI

Biraz yakın zaman retrosuyla denizci tarzı bu sezonda karşımıza çıkıyor. Çizgililer, mavi beyaz kombinleri, denizci mavileri, tamda yazın en sevilen renkleri bu yazda gardrobumuzun hisleri olacak gibi görünüyor…
ŞAPKALAR
Bu sezonun en hit en güzel aksesuarı, sahil stilimizin vazgeçilmezi büyük hatta devasa şapkalar olacak. Güneşli günlerin en şık parçasını alışveriş listenize eklemeyi unutmayın.

Köşe Yazıları
BEYOĞLU’NUN KALBİNDE BİR HUZUR ADASI: GALATA MEVLEVİHANESİ

Saliha Zeynep Alcan
İstanbul’un eski ruhunu hissettiren her ilçesini çok seviyorum. Tabii ki bunlardan biri de Beyoğlu. Her Beyoğlu’na gidişimde mutlaka Finiküler kullanırım. Finiküler’in kapısı kapanır kapanmaz Beyoğlu’nun büyüsü başlar. Tünel’de inip salına salına Galata’ya doğru ilerlerken, sol tarafta sessiz sedasız ama bir o kadar da vakur bir edayla bizleri bekleyen Galata Mevlevihanesi Müzesi’nden bahsetmek istiyorum size.
İstanbul’un ilk mevlevihanesi olma özelliğini taşıyan Galata Mevlevihanesi (Kule Kapısı Mevlevihanesi olarak da anılır), 1491 yılında İskender Paşa tarafından kurulmuş. Müzenin ilk şeyhi ise Semai Mehmed Dede imiş. Zaman içerisinde yapıya çeşitli eklemeler ve onarımlar yapılmış. Ancak 1925 yılında çıkarılan tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunuyla kapatılmış ve bir dönem ilkokul ile lojman gibi amaçlara hizmet etmiş. 1975 yılında Divan Edebiyatı Müzesi adıyla tekrar ziyarete açılmış, 2011 yılından itibaren ise Galata Mevlevihanesi Müzesi adıyla ziyaretçilerini ağırlamaya başlamıştır.
İçerisinde Semahane, derviş odaları, Halet Efendi Kütüphanesi, sebil ve türbesi, Şeyh Galib Türbesi, Hasan Ağa Çeşmesi, sarnıç, Hamûşân ve Adile Sultan Şadırvanı gibi tarihi yapılar bulunan Galata Mevlevihanesi, Beyoğlu’nun tam ortasında adeta bir huzur adası gibidir.
Bu arada ‘Hamûşân’ Farsça kökenli bir kelimedir ve “susmuşlar, sessizler” anlamına gelir. Mevleviler, ölene “hamûş oldu” dermiş. Bu nedenle dergâhların çevresinde genellikle ‘Hamûşân’ yani susmuşların, sessizlerin yeri bulunurmuş. Galata Mevlevihanesi Müzesi’ni gezerken her seferinde derin bir huzuru hissedeceğinize eminim. Üstelik bahçesinde çok tatlı meyve ağaçları da sizi karşılıyor. 🍀
Galata Mevlevihanesi Müzesi’ne girişler Müze Kart ile yapılmaktadır. Müze, pazartesi günleri kapalı olup diğer günlerde 09.00-19.00 saatleri arasında ziyarete açıktır.
Size küçük bir ipucu daha vereyim: Galata Mevlevihanesi’ni gezdikten sonra, hemen yakınındaki Konak Kafe’de Boğaz’ın eşsiz manzarasına karşı içeceğiniz bir kahvenin tadı gerçekten bambaşka oluyor. 🤗
Huzurla kalın! 🍀





Köşe Yazıları
BİLİYOR MUSUN YOKSA SADECE KONUŞUYOR MUSUN?

Hayatta en ilginç insan profilleri, bilgi karşısındaki tavırlarıyla ortaya çıkar.
Kimi azıcık bir şey öğrenir, sonra herkese üst perdeden akıl vermeye kalkar. Henüz yolun başındadır ama sanki hayatı çözmüş gibidir.
Kimi hiç bilmediği konularda ahkam keser, özgüveni bilgisinin çok önündedir. “Bilmiyorum” demek yerine, uydurur, yorum yapar, üste çıkar.
Bir de gerçekten bilmeyen ama bunu büyük bir olgunlukla kabul eden insanlar vardır. “Bilmiyorum” demekten utanmayan, soran, öğrenmeye açık olan…
İşte onlar hayatın gerçek öğrencileridir.
Bazen de karşımıza öyle biri çıkar ki, aslında çok şey bilmesine rağmen bunu yüzümüze vurmaz. Bilgisini gösteriş için kullanmaz, ortamı germek yerine yumuşatır.
Mütevaziliğin en güzel haliyle, bilgiyi bir yarışa çevirmeden insanlara yaklaşır.
Ve en ilginç grup: Bildiği halde bilmiyor gibi yapanlar.
Kimi bunu tevazudan yapar, kimi ortamı gözler, kimi karşısındakini ezmemek için susar.
Kimi de gerçekten zamanı gelince konuşmak için sabreder. Çünkü bilginin de, konuşmanın da bir vakti vardır.
Hayat, bilgiye değil; bilgiyi nasıl taşıdığına bakarak insanı ölçmeyi öğretir.
Gerçek bilgi, sadece kafada değil; kalpte, davranışta, duruşta kendini belli eder.
Sahi, siz hangisisiniz?
-
E-Dergi1 yıl önce
İsviçre’nin Sesi Şubat 2024
-
Ekonomi1 yıl önce
İsviçre’de Maaş Dengesi: Ortalama bir Kişinin Maaşı 6788 CHF
-
İsviçre1 yıl önce
Dünyanın En İyi Sağlık Kurumları: İlk 250 Hastane Sıralamasında İsviçre’den 10 Hastane
-
Yaşam1 yıl önce
Kıskanç Kaynana Belirtileri: Gözden Kaçırmamanız Gereken 10 İşaret
-
Gündem6 ay önce
ERDOĞAN KARŞITI PAYLAŞIMLARI SIĞINMA BAŞVURUSUNDA HAKLI GEREKÇE OLARAK GÖRÜLMEDİ
-
Dünya6 ay önce
META’NIN COVİD-19 AŞILARIYLA İLGİLİ YANILTICI BİLGİ KARARI: İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KISITLIYOR MU?
-
Gündem6 ay önce
TÜRKİYE’DEN GELEN SIĞINMA BAŞVURULARINA GETİRİLEN SERT UYGULAMALARA TEPKİ
-
Kültür Sanat1 yıl önce
Ferdi Tayfur’un Mücadele Dolu Hikayesi: Şeker Hastalığı ve Organ Nakli