Köşe Yazıları
İsviçre’de yolcu hakları
Havayolu şirketi her şeyi yapabilir mi?
Hepimiz durumları biliriz: Havaalanına varırsınız, tatile veya bir iş toplantısına gitmek için havayolu şirketinden elektronik biletinizi alırsınız ve bir anda sizi uçağa almazlar. Havaalanında mahsur kalırsınız ve eğer şanslıysanız, görevli personel gideceğiniz havaalanına giden başka bir uçağa binmenize yardımcı olur ve kalkış noktanızda yaşadığınız sıkıntıyı çözer. Ancak çoğu zaman, büyük bir sabır ve parayla üstesinden gelmeniz gereken bir macera ve çile süreci başlar.
Yaz tatili sezonu yaklaşıyor ve İsviçre’de dahi mahsur kalan yolcuların sayısı artacak. Gelin haklarınıza bir göz atalım, çünkü havayolları her şeyi yanlarına bırakıp sizi kaderinizle baş başa bırakamazlar.
Avrupa Birliği (AB), İsviçre, Norveç ve İzlanda’daki bir havalimanından uçuş yapan tüm yolcular için, bireysel veya paket turla seyahat ediyor olmanıza bakılmaksızın, Hava Yolcu Hakları Yönetmeliği (“Fluggastrechteverordnung”) geçerlidir. Ayrıca, herhangi bir üçüncü ülkeden hareket eden ve varış havalimanı AB, İsviçre, Norveç veya İzlanda’da olan ve uçuşu, ana iş yeri AB, İsviçre, Norveç veya İzlanda’da bulunan bir havayolu tarafından gerçekleştirilen yolcular için de geçerlidir.
Fluggastverordnung’u uçağa kabul edilmeme (denied boarding), iptal (cancellation) ve gecikme (delay) arasında ayrım yapmaktadır. Bu farklı senaryolar için bir dizi tedbir öngörmektedir. Özetle, aşağıdakiler geçerlidir:
Denied Boarding
Bir yolcunun kendi isteği dışında uçağa kabul edilmeyeceği havayolu tarafından öngörülebiliyorsa (örn. over booking), havayolu öncelikle üzerinde mutabık kalınan koşullar karşılığında koltuklarından vazgeçmeye hazır gönüllüler aramalıdır. Buna ek olarak, yolcular bilet ücretinin iade edilmesini veya yeniden yönlendirilmeyi isteyip istemediklerini seçebilmelidir.
İstem dışı uçağa kabul edilmeme durumunda, havayolu 1.500 km’ye kadar olan uçuşlar için 250 Avro, 1.500 km ile 3.500 km arasındaki uçuşlar için 400 Avro ve 3.500 km’nin üzerindeki uçuşlar için 600 Avro tazminat ödemelidir.
Belirli eşikleri aşmayan gecikmeler durumunda, bu tazminat ödemeleri yarıya indirilebilir. (…)
Cancellation
Havayolu şirketi uçuşu iptal ederse, yolcular otel konaklamasını da içerebilecek bakım hizmetleri alma hakkına sahiptir. Bununla birlikte, bilet fiyatının geri ödenmesi veya varış yerlerine yeniden yönlendirme arasında seçim yapma hakkına da sahiptirler. Yolculuk süresinin belirlenen eşik değerlere göre gecikmesi durumunda, yukarıda belirtilen tazminat ödemeleri de yapılacaktır.
Delay
Bir uçuş gecikmesi, 1.000 kilometreye kadar olan uçuşlar için iki saat, 1.500 ila 3.500 kilometre arasındaki uçuşlar için üç saat ve 3.500 kilometreden fazla olan uçuşlar için dört saat ise Fluggastrechteverordnung kapsamına girer. Bu tür gecikmeler durumunda, havayolu şirketi hizmet sağlamak zorundadır. Bununla birlikte, mahkemeler varış noktasındaki gecikmenin en az üç saat olması halinde tazminat ödenmesi hakkını da tanımıştır. Ancak, gecikme olağanüstü koşullardan kaynaklanıyorsa tazminat ödenmez.
Son olarak, bir başka hususa daha dikkat çekilmelidir: Bir havayolu şirketinin yolcu haklarını ihlal ettiğinden şüphelenen yolcular Bundesamt für Zivilluftfahrti’ne şikayette bulunabilirler. Bu devlet daire konuyu inceler ve havayolu şirketinden bir açıklama yapılmasını talep eder. Devlet daire Fluggastrechteverordnung’un ihlal edildiğini tespit ederse, havayolu şirketine para cezası uygulayabiliyor.
Fluggastrechte in der Schweiz
Darf die Airline alles?
Wir alle kennen die Situation: Sie erscheinen am Flughafen, haben ein elektronisches Ticket von der Airline, um ihre Reise in die Ferien oder zu einem Business Meeting anzutreten und plötzlich lässt man Sie nicht an Board. Sie stranden am Flughafen und wenn Sie Glück haben, dann hilft Ihnen das Personal vor Ort, einen anderen Flug zum Zielflughafen anzutreten und Ihre Unannehmlichkeiten am Abreiseort zu beseitigen. Häufig setzt aber ein Spiessroutenlauf ein, den Sie mit viel Geduld und Geld selber bewältigen müssen.
Die Sommerferienzeit naht und die Zahl der gestrandeten Passagiere wird zwangsläufig zunehmen; auch in der Schweiz. Werfen wir also einen Blick in Ihre Rechte, denn die Airlines dürfen sich nicht alles erlauben und Sie Ihrem Schicksal überlassen.
Für alle Reisenden, die einen Flug von einem Flughafen innerhalb der Europäischen Union (EU), der Schweiz, Norwegen und Island antreten, gilt die so genannte Fluggastrechteverordnung, und zwar unabhängig davon, ob Sie eine Individual- oder eine Pauschalreise antreten. Darüber hinaus gilt sie auch für Reisende, die aus einem Drittstaat abfliegen und deren Zielflughafen in der EU, der Schweiz, Norwegen oder Island liegt und der Flug von einer Fluggesellschaft durchgeführt wird, die ihre Hauptniederlassung in der EU, der Schweiz, Norwegen oder Island hat.
Die Fluggastrechteverordnung unterscheidet die Nichtbeförderung (denied boarding), die Annulierung des Fluges (cancellation) und die grosse Verspätung (delay). Sie sieht für diese unterschiedlichen Szenarien einen Katalog von Massnahmen vor. Zusammengefasst gilt das Folgende:
Denied Boarding
Wenn es für die Airline absehbar ist, dass einem Fluggast die Beförderung gegen seinen Willen zu verweigert ist (z.B. over booking), muss die Airline zunächst nach Freiwilligen suchen, die bereits sind, ihre Plätze gegen vereinbarte Bedingungen aufzugeben. Zudem müssen Passagiere wählen könnnen, ob sie den Ticketpreis erstattet haben wollen oder eine anderweitige Beförderung wünschen.
Im Falle der unfreiwilligen Nichtbeförderung, muss die Airline eine Entschädigung von EUR 250 bei Flügen mit einer Distanz bis zu 1’500 km, EUR 400 bei Flügen mit einer Distanz zwischen 1’500 km und 3’500 km und EUR 600 bei Flügen mit einer Distanz über 3’500 km zahlen.
Im Falle von zeitlichen Verzögerungen, die gewisse Schwellenwerte nciht übersteigen, können diese Entschädigungszahlungen halbiert werden.
Cancellation
Streicht die Airline den Flug, so haben Passagiere einen Anspruch auf Betreuungsleistungen, welche eine Hotelunterkunft einschliessen können. Sie haben aber auch die Wahl zwischen Erstattung des Ticketpreises oder anderweitiger Beförderung zum Zielort. Wenn die Reisezeit um definierte Schwellenwerte verzögert wird, dann fallen ausserdem die vorgenannten Entschädigungszahlungen an.
Delay
Eine Flugverspätung fäll in den Anwendungsbereich der Fluggastrechteverordnung, wenn sie bei Flügen mit einer Distanz bis zu 1’000 km zwei Stunden, bei Flügen mit einer Distanz zwischen 1’500 km und 3’500 km drei Stunden und bei Flügen mit einer Distanz über 3’500 km vier Stunden beträgt. Bei derartigen Verspätungen muss die Airline Betreuungsleistungen erbrigenn. Gerichte anerkannten indes auch das Recht auf Ausgleichszahlungen, wenn die Verspätung am Zielort mindestens drei Stunden betrug. Ausgleichszahlungen entfallen aber, denn die Verspätung auf einen aussergewöhnlichen Umstand zurückzuführen ist.
Zuletzt sei ein weiterer Aspekt beachtet: Passagiere, die vermuten, dass eine Fluggesellschaft ihre Passagierrechte missachtet hat, können beim Bundesamt für Zivilluftfahrt eine Anzeige einreichen. Das Bundesamt prüft den Fall und fordert die Fluggesellschaft zu einer Stellungnahme auf. Stellt das Bundesamt einen Verstoss gegen die Fluggastrechteverordnung fest, kann es die Fluggesellschaft büssen.
Cem Arikan, Partner bei Streichenberg in Zürich
Köşe Yazıları
‘’ÖĞRENİLMİŞ CEHALET, KUTSALDIR’’
Nicolas von Cusanus
‘’Öğrenilmiş cehalet, kutsaldır’’ sözü, ünlü Alman düşünür (gerçi popülerlik açısından baktığımızda Türkiye’de Nietzche kadar ünlü değil) felsefeci, hukukçu, matematikçi, din adamı, astronomi, mantık, bir çok alanda çağının çok ilerisinde bir insanın; Nicolas Cusanus’un lafı.
Nerden çıktı şimdi Cusanus ve lafı demeyin. Bu lafın, İstanbul ile de enteresan bir bağlantısı var..
Bu Alman düşünür, yaşadığı dönemde (1401-1464) İstanbul’a gelmiş. Ve geride bıraktığı notlarından ve kitaplarından öğrenildiği kadarıyla, bu lafı ve bunun üzerine kurduğu neredeyse koca felsefe ve eseri yazmaya, İstanbul dönüşü, yolda aklına gelen bu cümle ile başlamış. Eseri: De Docta Ignorantia (Öğrenilmiş Cehalet Hakkında)
Bunu ilk okuduğumda ilgimi çekmişti. Ama tabii, İsviçre’ye taşınmadan önceki Gülten ile buradaki Gülten’in öncelikleri ve zamanı kullanması arasında ciddi fark olduğundan, bir yerlerde hafızamda tasnif edilmiş, kalmıştı. Geçenlerde kitapları karıştırırken gözüme çarptı.
Cusanus; insanın eğitim alıp öğrenmekle, sadece belli açılardan bakarak, gerçekliğin bir kısmını görebileceğini ve mutlak yani gerçek bilgiye, asla sahip olamayacağını söylüyor.
Eğitim alıp, kendini geliştiren insanın, öncelikle ne kadar cahil olduğunu ve bu cehaletini bu ömründe bitirmenin mümkün olmadığını kabul etmesinin, takdir edilmesi gerektiğini ileri sürüyor.
Bunu tekrar hatırlamak bana çok iyi geldi.
Birincisi; her şeyi bilmeye çalışmak gibi bir derdin ortadan kalkıyor😊 Ne yaparsan yap, zaten bunu başaramayacaksın. Bir rahatlıyorsun.
İkincisi; bunun zıttı … Zorlayıcı tarafı da bu. Sürekli kendini eğitmeye çalışacaksın, cehaletinin hiç bitmeyeceğini bilerek.
Bu, ne kadar zorlayıcı olsa da, insan olarak, bizim yapabileceğimiz bir şey.
Öleceğimizi bilerek, yaşıyoruz.
Demek ki, cehaletimizin bitmeyeceğini bilerek de, kendimizi eğitmeye devam edebiliriz.
Gelelim diğer bir konuya ki, bence bu, beni bu yazıya iten sebep. Bizim topraklardan dönerken Cusonus’un aklına geldiğine göre, o topraklarda ya çok bilmiş, ukala insanlar vardı ya da çok engin bilgisine ragmen, cahil olduğunun farkında olan insanlar 😊 Her halukarda da üzerinde düşünmeye değer..
Bu konuda lafları olan, doğu felsefesinde de bir çok kişi var. Ben şu anda, bu taraftan o tarafa bakmaya çalıştığım için, batılı düşünürler üzerinden anlamlandırmaya çalışıyorum.
Neyi anlamlandırmaya çalışıyorsun diyorsanız eğer; her şeyi. Yaşamı, Türkiye’yi, Avrupa’yı, Amerika’yı, dünyayı ya da sadece kendi yaşamımı…Ama tabii ki ahkam kesmeye çalışmayacağım. Kendi yazdıklarımla ters düşmek istemem😊 Sokrates’in de dediği gibi; ‘’Bildiğim tek şey, hiç bir şey bilmediğimdir.’’
Ama şunu söyleyebilirim, akıl vermek değil de aklıma geleni paylaşmak diyeyim.
Öğrendiğimiz bilgiye ya da inanca sıkı sıkı sarılıp, o doğrultuda yol almak yerine, yeni fikirlere açık olabiliriz.
Gittiğimiz yolun doğru yol olmadığını, farklı bir yola girmemiz gerektiğini görebiliriz.
Zaten dünyada fiziken de, hep aynı yönde gidersen, başladığın yere ulaşıyorsan…
O zaman niye hep aynı yönde gidesin…
Kim başladığı noktaya dönmek ister ki?
Ben istemem…
Siz ister miydiniz?
Harika iki hafta diliyorum…
Not: Bu arada beyin yakmak istemedim, sadece beyin çalıştırmaya çalışmak diyeyim😊
Köşe Yazıları
KAÇ KEZ YANILDIĞINDA “ENAYİ” OLUR İNSAN?
İnsan hayatı boyunca bir değil, birçok kez yanılabilir. Hepimiz hayatta düşe kalka öğreniyoruz; bazen çok büyük hatalar yapıyoruz, bazen de küçük yanılgılar içinde sürükleniyoruz. Ama asıl soru şu: Kaç kez yanılmak bizi “enayi” yapar? Nerede aklımızı devreye sokmalı ve kararlarımızı tekrar gözden geçirmeliyiz?
Bir kere yapılan hata, belki bir anlık gaflet veya yenilik arzusudur; insanın merakını yenememesi, heyecanı veya umutlarını test etme isteğidir. İkinci defasında yapılan aynı hata ise belki yine duyguların baskın geldiği anlık bir zayıflıktır. Fakat aynı olay üçüncü defa tekrarlanıyorsa, burada bir durup düşünmek gerekir: Başkaları mı suçlu, yoksa sorun bende mi?
Toplumda bize dayatılan “herkes yapıyor” anlayışı çoğu zaman içgüdülerimizi ve aklımızı bastırır. Etrafımızda bu kadar çok örneği görünce, kendimizi sorgulamadan, çevremizdekileri doğruluk pusulamız olarak alırız. Fakat “herkes yapıyor” diye yapılan her şey doğru mu? Bizi “enayi” durumuna düşüren şey, başkalarının aklını rehber almak, sorgulamadan uyum sağlamaktır.
Geçenlerde sevilen sanatçı Pınar Altuğ, pandemi döneminde herkesin aşılanmaya koştuğu günlere atıfta bulunarak şöyle demişti: “Vallahi doktor değilim. Hepimiz aşılandık, iyi mi ettik kötü mü ettik bilmiyoruz.” O dönem etrafımdaki yüzlerce insanın tezleri veya rehberleri hep şuydu: “Herkes yapıyor. Yanlış olsa milyonlarca insan aşılanır mı? Her ülke yapıyor. Yanlış olsa bu kadar ülke halkını zehirler mi?” Ya da şunu duydum binlerce kişiden: “Yüzlerce gazete aynı şeyi yazıyor.”
Vah vah vah… Eğer gerçekten bir olayı aynı anda pek çok gazetede görmek rehberimiz olacaksa, işte tam da beynimizi ve aklımızı kullanmamız gereken nokta burada başlıyor. Amerika, Irak’ta “kimyasal silah var” gerekçesiyle harekete geçtiğinde, binlerce gazete bunu haber yapmıştı. Peki ya sonra ne oldu? Yıllar sonra, kimyasal silah bulunmadığı açıklandı. Binlerce gazete aynı anda bu haberi neden yaptı? Kitlesel bir algıyı oluşturmak, insanların belirli bir şeye sorgusuz sualsiz inanmasını sağlamak için… Binlerce gazete yazdı diye bir şeyin doğru olduğunu varsaymak, bizi kör bir güvenin pençesine atıyor.
Peki, ne zaman aklımızı kullanmalıyız? En başta, “Ben bu yolda tek başıma yürüyor olsam, bu kararı yine de verir miydim?” diye sormalıyız kendimize. Eğer cevabımız tereddütlü ise, durmak, düşünmek ve gerçekten neye ihtiyaç duyduğumuzu görmek bize yol gösterir. En büyük hatamız, bu soruyu yeterince sormamak. Çoğu zaman içimizde “yanlış yapıyorsun” diyen bir ses vardır; fakat onu susturmak, daha kolay, daha risksiz gelir.
Kısacası, ne kadar çok insan yapıyor, ne kadar çok haber yazıyor olursa olsun, önemli olan bizim bu kalabalığa dahil olmadan önce kendi aklımızı ne kadar kullandığımız. İnsan aklı, yanılabilir ama her yanılsamada “akıl” denen o değerli yetimizi biraz daha büyütürsek, bir gün belki de “enayi” damgası yemekten kurtulabiliriz.
Köşe Yazıları
KENDİNİ ARAMA, ARARKEN BULMA YA DA HEP YOLDA OLMA…
Çok komik bir şey, yeni fark ettim. Gün içinde hep kafamda yazıyorum. Sonra onu satırlara dökmediğim için unutuyorum. Yani aslında kafamda haftada beş yazı yazıyorum😊 Ancak bunların kağıda dökülmesi iki haftada bir oluyor. Yani arada birçok yazı kaynıyor.
Neyse, kafamda yazdıklarım değil, şuan bilgisayar başına oturduğumda aklıma gelenler, dökülecek satırlara.. Kısa bir bilgilendirme oldu.. Merak eden olursa diye.. (Bu arada kendi kendime de söz verdim. Kafamda yazı yazmaya başlayınca, hemen yazıya geçireceğim. Bakalım başarabilecek miyim? )
Başlıktan yola çıktığınızda anlayacağınız gibi, bu kendine yolculuk yazılarından…
Son yıllarda herkes kendi içlerine doğru bir yolculukta, arayışta…
Kimisi buluyor, kimisi bulamıyor.
Ben kendi adıma sanki bu hayat, hep yolda olma hali gibi. Hiç bitmeyen bir içe yolculuk…
Bir buluyorsun, bir kayboluyorsun, tam oldum diye hafif bir sevinç hissederken, hiç de olmadığını görebiliyorsun.,
Çocukluktan beri spiritüel (o zamanlar böyle denmezdi gerçi) konulara merakım vardı. Ama etrafta bu konuları konuşacağım, bu kadar çok insan yoktu.
Kendi kendime okur, araştırır, düşünürdüm. Düşüncelerimin farkında olarak, olumlusuyla değiştirmeye çalışma ve gece yatarken isteklerini düşünerek uyuma gibi, kendimce ritüellerim vardı. Tabii ki kimselerle paylaşmazdım. Sadece kızım bunlara şahitti. Çocuk haliyle, anlayamadığı benim ritüellerimden, meditasyon diyebileceğim odaklanma hallerimden, belki biraz rahatsız olurdu, belki alıştığı için doğal görürdü. Ne yapıyorsun diye bana sorduğunda, anneanne, dede, sen, ben, hepimiz çok sağlıklı olalım diye dua ediyorum derdim. Ayrıca dileklerimi de söylüyorum derdim. O da benimle oturur, içinden kendi duasını ederdi. ,
Sonra aradan yıllar geçti. Oğlum olduğunda, ona gece yatarken dua etme ritüelimi öğretemedim. Çünkü kendim de bırakmıştım. Şimdi düşünüyorum da, 90’lı yıllardan sonra Türkiye’de maneviyattan bir kopuş oldu sanki. Ya da kendi adıma konuşayım, büyük laflar etmeyeyim. İstanbul’da yaşarken, 90’lı yıllardan 2016’ya kadar geçen sürede maneviyattan ciddi bir kopuş yaşadım, yaşadık. Çevremdeki hemen herkes için de bunu söyleyebilirim.
Biz 2017’de İsviçre’ye taşındıktan sonra, ben tekrar en eski hallerime dönüp, kendimle iletişim kurma haline geçtim. Spritüel dediğimiz konunun özü de bu değil mi zaten…
Tüm dünyada bu günlerde, herkes bir içsel yolculuk ve kendini tanıma derdinde. Bence bu çok güzel ve insana umut veriyor. Geçtiğimiz aylarda konuk olduğu bir programda Hollywod Yıldızı Jennifer Lawrens’ın bir sözü çok hoşuma gitti. Bir iki gün önce bir yazıda aynı sözünü tekrar gördüm. Ne güzel ifade etmiş;
‘’ İnsan kendini tanımadığında nereye koyacağını da bilemiyor’’
Kendimizi tanıyıp, koyacağımız yerleri iyi seçebilmeyi diliyorum…Kolaylıkla, en güzeli olsun..
Gülten Yazıcı Dülger
-
E-Dergi9 ay ago
İsviçre’nin Sesi Şubat 2024
-
Ekonomi8 ay ago
İsviçre’de Maaş Dengesi: Ortalama bir Kişinin Maaşı 6788 CHF
-
Yaşam7 ay ago
Kıskanç Kaynana Belirtileri: Gözden Kaçırmamanız Gereken 10 İşaret
-
İsviçre9 ay ago
Dünyanın En İyi Sağlık Kurumları: İlk 250 Hastane Sıralamasında İsviçre’den 10 Hastane
-
Gündem2 ay ago
HÄGENDORF’TA TÜRKÇE “SİZ BENİ YAKTINIZ SİZ!” DİYE BAĞIRDIĞI DUYULAN ADAM KENDİNİ YAKTI: DURUMU AĞIR, HELİKOPTERLE HASTANEYE KALDIRILDI
-
Gündem9 ay ago
İsviçre’nin Sesi Yankılanıyor…
-
Gündem10 ay ago
Biel’de Skandal: Cinsel İlişki Karşılığında Yabancılara Oturma İzni Belgesi!
-
Gündem10 ay ago
İsviçre’de Emeklilik Oylaması: Kritik Karar!