Sosyal Medya

Yaşam

Çoğu Zengin Mirasla Zenginleşiyor

yazar

Yayınlayan

on

İsviçre’nin en zengin 300 kişisinden yalnızca %8’i servetlerini kendi çabalarıyla kazandı. Bu çarpıcı bilgi, ETH Zürich’in Konjonkturforschungsstelle (KOF) tarafından yapılan bir araştırmadan elde edildi. Araştırmaya göre, en varlıklı kişilerin yaklaşık %80’inin serveti miras yoluyla edinilmiş durumda.

Araştırmanın bulgularına göre, süper zenginlerin %90’ı erkek. Kadınların bu gruptaki oranının artması beklenmiyor; aksine azalması öngörülüyor. Lausanne Üniversitesi’nden Marius Brülhart tarafından yürütülen bir diğer çalışmaya göre, mirasın toplumsal dağılımında büyük bir eşitsizlik söz konusu. Mirasçıların üçte ikisi, her mirasta 100.000 İsviçre Frangı’ndan fazla almıyor. Yalnızca %1,5’lik bir kesim, miras olarak 1 milyon İsviçre Frangı’ndan fazla değer elde ediyor.

#Zenginlik #Miras #ServetDağılımı #İsviçre #KOFAraştırması #ToplumsalEşitsizlik #MirasAraştırması #EkonomikDengesizlik #İsviçrehaberleri #zenginlik #milyoner #milyarder #zenginkadın #zenginerkek #ferrari #porsche #Avrupa #Sondakika #Haberler #

Haberin Devamını Oku
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

AŞI HASARININ MAĞDURLARI KADERİNE TERKEDİLDİ, YETKİLİLERİN HASSASİYETSİZ TAVRI

yazar

Yayınlayan

on

By

Covid-19 aşısının ilk uygulamasının üzerinden dört yıl geçmesine rağmen, aşıyı herkesin bünyesinin aynı şekilde tolere etmediği gerçeği gün yüzüne çıktı. Long Covid, Covid-19 virüsüyle enfekte olduktan sonra uzun süre devam eden bir hastalık olarak kabul edilse de, aşı sonrası gelişen Post Vac Sendromu, sağlık otoriteleri tarafından hala yeterince kanıtlanmamış bir durum olarak değerlendiriliyor.

Almanya’da, aşıya bağlı sağlık sorunları yaşayan yaklaşık 3.000 kayıtlı vaka bulunurken, gerçek rakamların çok daha yüksek olduğu düşünülüyor. Ancak, bu kişilerin mağduriyetleri, gerekli tıbbi yardım ve tazminat talepleriyle karşı karşıya kaldıkları yasal zorluklarla daha da derinleşiyor.

Birçok mağdur, yaşadıkları sağlık problemleri için tazminat talep etmek amacıyla mahkemelere başvuruyor. Ancak, mahkemeler çoğunlukla sağlık otoritelerinin yönergelerine dayanarak karar veriyor ve mağdurlara yardım sağlanması konusunda bir adım atılmıyor. Çok mağdurdan hastalığının direk aşıyla bağlantılı olduğuna dair kanıt isteniyor. Aşı hasarı yaşayanlar, bir yandan fiziki zorluklarla mücadele ederken, diğer yandan resmi dairelerin ilgisizliğiyle de karşılaşıyor. Bu durum, mağdurların seslerinin daha da duyulmasını ve sağlık otoritelerinin bu durumu daha ciddiyetle ele almasını gerektiriyor.

COVID-19 AŞISININ SONRASI: POST VAC SENDROMU VE MAĞDURLARIN MÜCADELESİ

20 Kasım 2024 tarihli «ARD Plusminus» programında, mRNA aşısının yol açtığı Post Vac Sendromu ele alındı. Programda, Covid-19 aşısı sonrası bu sendromla mücadele eden bireylerin dramatik hikayeleri detaylı şekilde incelendi. Post Vac Sendromu, Long Covid’e benzer şekilde kronik yorgunluk, kalp çarpıntısı ve sinir ağrıları gibi semptomlarla kendini gösteriyor. Ancak, bazı vakalarda durum çok daha vahim bir hal alıyor.

NELE HÜNECKE’NİN TRAJİK HİKAYESİ
Programın en çarpıcı bölümü, Covid-19 aşısı sonrası ağır beyin hasarı yaşayan Nele Hünecke’nin hikayesine ayrıldı. Moderna aşısının ikinci dozundan sonra yüksek ateş ve bilinç kaybı yaşayan Nele, 11 kez organ yetmezliği nedeniyle yapay komaya alındı. Bugün, neredeyse %100 bakım gerektiren bir yaşam sürüyor ve hala yapay beslenmeye bağımlı durumda. Nele’nin hikayesini kendisi anlatamıyor; onun yerine bu ağır süreci annesi dile getiriyor.

Doktorlar, genç kadının sağlık durumunun iyileşip iyileşmeyeceği konusunda bir öngörüde bulunamıyor. Bu, Post Vac Sendromu’nun ağır vakalarının, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda aileler için psikolojik ve maddi anlamda nasıl bir yük oluşturduğunu gözler önüne seriyor.

Genç kızın aşıdan önceki sağlıklı zamanları

AŞI MAĞDURLARININ DURUMLARI GÖRMEZDEN GELİNİYOR

Aşı hasarına ilişkin başvuru reddedildi. Nele’nin annesi, kızının acilen uygun bir tedaviye ihtiyaç duyduğunu, ancak böyle bir tedavi seçeneğinin mevcut olmadığını söylüyor. Ancak annesine göre en acı verici olan, yetkililerin ve sağlık sigortası şirketlerinin bu durumu görmezden gelmesi. Post Vac Sendromu’nun Covid-19 aşılarıyla bağlantılı olarak varlığını dahi kabul etmiyorlar.

Nele’nin vakasında üç ayrı tıbbi rapor, Covid-19 aşısı ile beyin hasarı arasında açık bir bağlantı olduğunu doğruluyor. Raporlardan biri, şu ifadeye yer veriyor:
“Aşı ile önceden hiç görülmemiş derecede ağır seyreden ensefalopati arasındaki bağlantı, yalnızca zamansal değil, aynı zamanda nedensel olarak da açıkça ortadadır.”

Bu durum, aşı hasarı mağdurlarının yalnızca fiziksel ve psikolojik zorluklarla değil, aynı zamanda yetkililerin ilgisizliğiyle de mücadele etmek zorunda kaldığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Mağdurlar, hak ettikleri desteği almak için zorlu bir mücadele vermeye devam ediyor.

Nele bugün bakıma muhtaç yatıyor.

PAUL-EHRLICH ENSTİTÜSÜ POST VAC SENDROMU’NU TANIMIYOR

Post Vac Sendromu’nun mağdurlarından biri olan Ramona Lautenschlager, Nele Hünecke kadar ağır semptomlar yaşamasa da, üç yıldır normal yaşamını sürdüremiyor. Bağımsız bir hayat sürebilmenin dahi kendisi için büyük bir adım olacağını söylüyor. Ancak bugüne kadar gerçekleştirdiği doktor ziyaretleri ve gerekli kan yıkama tedavileri için toplamda 30 bin Euro’dan fazla bir maliyeti cebinden karşılamak zorunda kaldı. Ramona’nın teşhisi, tedaviye dirençli perikardit ve miyokardit, yani kalp kası ve zarında oluşan iltihaplanma. Bu durum, herhangi bir tedaviye yanıt vermiyor.

BAKAN KABUL ETTİ, AMA DESTEK GELMEDİ
Almanya Sağlık Bakanı Karl Lauterbach, Mart 2023’te verdiği bir röportajda, Covid-19 aşısının ciddi yan etkileri olabileceğini kabul etmişti. Bu açıklama, daha önce aşıların “yan etkisiz” olduğunu savunduğu söylemleriyle çelişiyordu. Lauterbach, o dönemde aşı hasarlarının daha hızlı tanınması gerektiğini ve mağdurlara destek sağlanacağını vaat etmişti. Ancak bugüne kadar, bu konuda herhangi bir somut adım atılmış değil.

MAĞDURLAR BÜROKRATİK ENGELLERLE YALNIZ BIRAKILIYOR
Ramona Lautenschlager gibi mağdurlar, maddi destek ve durumlarının resmi olarak tanınması için mücadele ediyor. Üç bağımsız tıbbi uzman tarafından Post Vac Sendromu teşhisi konmuş olmasına rağmen, Paul-Ehrlich Enstitüsü (PEI) gibi kurumlar, sendrom ile Covid-19 aşısı arasındaki nedensel ilişkiyi reddediyor. Enstitünün Lautenschlager’e gönderdiği olumsuz raporda şu ifadelere yer veriliyor:
“Şu anda, bu Long/Post-Covid benzeri şikayetlerin Covid-19 aşısıyla doğrudan ve nedensel bir bağlantısı olduğuna dair tıbbi olarak makul bir kanıt bulunmamaktadır.”

Bu durum, mağdurların hem sağlık sorunlarıyla hem de sağlık sistemi içindeki bürokratik dirençle mücadele etmek zorunda olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

AŞI YAN ETKİLERİ İÇİN KAYIT SİSTEMİ YOK

Alman Federal Meclisi, daha 2020 yılında Paul-Ehrlich Enstitüsü’nün (PEI) raporlama sisteminin yetersiz olduğunu tespit etmişti. Meclis, aşı komplikasyonlarının tamamının fark edilmediğini ya da bildirilmediğini belirterek, bu durumun eksik raporlamalara neden olduğunu vurgulamıştı. Bunun üzerine Enfeksiyondan Korunma Yasası’nda değişiklik yapılarak PEI’ye, sigortalıların teşhis verilerini değerlendirme görevi verilmişti. Ancak bu konuda bugüne kadar neredeyse hiçbir somut adım atılmadı. Sağlık sigortalarının Post Vac Sendromu ile ilgili bilgi paylaşımı önerisi ise Sağlık Bakanlığı tarafından değerlendirilmedi.

VERİ EKSİKLİĞİ VE POLİTİKALARDAN KAYNAKLI TIKANIKLIK
Almanya’nın en büyük sağlık sigortası kurumu AOK, bu konuda üzüntüsünü şu sözlerle ifade ediyor:
“Aşı yan etkileri ile ilgili soruların veri tabanına dayalı bir şekilde yanıtlanması şu anda Almanya’da mümkün değil, bu çok üzücü bir durum.”
Bu durum, Covid-19 aşısının ağır yan etkileri gibi bir olgunun yetkililer ve siyasi partiler tarafından yeterince kabul edilmediğini ortaya koyuyor. Bu esnada mağdurlar, daha geniş ve güvenilir bir veri tabanı oluşturulmasını ve etkili tedavi yöntemlerinin bulunmasını beklemek zorunda kalıyor.

MAĞDURLARIN DAYANIŞMASI: POST VAC AĞLARI
Durumlarından umutsuz olan birçok mağdur ve yakını, Post Vac ağlarında bir araya geliyor. Almanya genelinde bu konuda faaliyet gösteren 50’den fazla öz yardım grubu bulunuyor. Bu grupların amacı, Post Vac Sendromu’nun kamuoyunda görünürlük kazanmasını sağlamak ve mağduriyetlerinin tanınması için mücadele etmek. Ayrıca, bu konuda özel bir araştırmanın başlamasını talep ediyorlar.

BÜYÜK TALEP: UZUN BEKLEME LİSTELERİ
Marburg Üniversitesi Kliniği, Long Covid Polikliniği’ne ek olarak Post Vac Sendromu için de bir birim açan ilk kurumlardan biri oldu. Ancak şu anda klinikte bekleme listesi 8000’i aşkın hastadan oluşuyor. Bu yoğunluğu açıklayan sorumlu kardiyolog, Post Vac Sendromu mağdurlarının başvurabileceği kolay erişilebilir merkezlerin neredeyse hiç bulunmadığını belirtiyor.

Bu tablo, mağdurların yalnızca sağlık sorunlarıyla değil, aynı zamanda sistemin yetersizliği ve bürokratik engellerle de baş etmek zorunda olduğunu açıkça gösteriyor.

NELE HÜNECKE’NİN DRAMI: BAĞIMSIZ YAŞAMAK HAYAL OLDU

Covid-19 aşısının yan etkileri nedeniyle hayatı tamamen değişen Nele Hünecke, artık bağımsız bir şekilde oturamaz hale geldi. “ARD Plusminus”

GENÇ KADIN TAMAMEN YARDIMA MUHTAÇ

“Vazgeçmek Bir Seçenek Değil”

Hem mağdurlar hem de yakınları için hastalığın kendisi kadar yıpratıcı olan bir diğer mücadele, bu durumun tanınması ve yetkililerin kayıtsızlığıyla başa çıkmak. Covid-19 aşısı sonrası tamamen bakıma muhtaç hale gelen 30 yaşındaki Nele Hünecke’nin annesi, durumu şu sözlerle özetliyor:

“Çoğu zaman gücümüz ve sabrımız tükeniyor. Ama vazgeçme lüksümüz yok. Bu mücadeleyi Nele’miz için sürdürmek zorundayız.”

Bu sözler, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda sistemsel bir destek eksikliğine karşı verilen zorlu mücadelenin derinliğini yansıtıyor.

İSVİÇRE’DE COVID-19 AŞI ZARARLARI İÇİN 350 BAŞVURU

İsviçre’de Covid-19 aşısı ile ilişkili zararların tanınması için bugüne kadar 350 başvuru yapıldığı açıklandı. Federal Sağlık Ofisi’nin (BAG) verilerine göre, diğer aşılarla ilgili aynı dönemde yalnızca 3 başvuru alındı.

Şimdiye kadar Covid-19 aşısı kaynaklı bir zarar için sadece bir başvuru kabul edildi. BAG’den yapılan açıklamada, ilgili kişiye 12.500 Frank manevi tazminat ve 1.360 Frank maddi tazminat ödendiği belirtildi. Maddi tazminat, aşının yol açtığı sağlık sorunlarının mali sonuçlarını karşılamayı amaçlarken; manevi tazminat, ağır ve uzun süreli sağlık sorunları nedeniyle mağdura bir nevi “acı parası” olarak veriliyor. Bu tazminatın üst sınırı ise 70.000 Frank ile sınırlı.

Bu rakamlar, aşı zararlarının tanınması ve mağdurlara destek sağlanması konusunda daha fazla çaba gerektiğini gözler önüne seriyor.

İsviçre’de, onaylanan her aşı zararı başvurusu için belirli bir manevi tazminat ödemesi yapılmaktadır. Bu ödemeler, ilgili kişinin uğradığı sağlık zararlarının karşılanmasına yönelik olarak verilir. Federal Sağlık Ofisi (BAG) tarafından yapılan açıklamaya göre, şu anda 80 başvuru hâlâ değerlendirilmekte.

Bir kişi, yalnızca aşı üreticisi, aşıyı uygulayan sağlık profesyoneli veya sigorta şirketleri (sosyal ya da özel sigorta) tarafından tazminat ödenmemişse, tazminat almaya hak kazanabilir.

Aşı zararının varlığını belirlemek için Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bir algoritma geliştirmiştir ve bu algoritma, İsviçre’de de geçerli olan neden-sonuç değerlendirmesi için bir temel teşkil etmektedir.

Haberin Devamını Oku

İsviçre

İŞÇİ 24/7 ULAŞILABİLİR OLMAK ZORUNDA OLMAMALI: YENİ BİR YASA TALEBİ

yazar

Yayınlayan

on

By

İsviçre’de birçok çalışan, çalışma saatleri dışında da sürekli olarak işlerine ulaşılabilir durumda olmanın getirdiği stresle mücadele ediyor. Yapılan bir araştırmaya göre, çalışanların %60’ı, normal mesai saatlerinin dışında da işlerine devam ediyor. Üstelik, çalışanların %40’ından fazlası, bu durumun stres yaratmasına ve tükenmişlik hissetmelerine yol açtığını belirtiyor.

Grev Hakkı İsteniyor

Yeşiller Partisi’nden Ulusal Meclis Üyesi Greta Gysin, bu durumu değiştirmek amacıyla iş yasasında bir değişiklik yapılmasını talep etti. Gysin, çalışanların serbest zamanlarında patronları tarafından ulaşılmama hakkının yasal olarak güvence altına alınması gerektiğini savunuyor. Gysin’e göre, özellikle evden çalışmanın yaygınlaşmasıyla birlikte, iş ve özel yaşam arasındaki sınır giderek daha belirsizleşiyor.

Gizli Stres: Çalışanlar Tükeniyor

Araştırmalara göre, çalışanlar yalnızca işyerinde değil, evde de sürekli bir baskı altında kalıyor. İşe ulaşılabilir olmanın getirdiği sürekli stres, kişisel hayata olumsuz etki yapıyor. Gysin, “Çalışanlar duygusal olarak tükeniyor, çoğu akşam işlerini tamamladıktan sonra, özel hayatlarıyla ilgilenmeye bile güç bulamıyor” diyor.

İşyerinde Stres, Tatilde De Devam Ediyor

Bazı çalışanlar, hastalık bile olsa işe gitmek zorunda hissediyorlar. Bunun başlıca sebepleri arasında, iş arkadaşlarını ek iş yükünden koruma isteği ve işlerini takdir ettiklerini gösterme çabası bulunuyor. Üstelik, çalışanların üçte biri hastayken bile iş başı yapıyor.

Federal Hükümet Ret Cevabı Verdi

Ancak, İsviçre Federal Hükümeti, Gysin’in önerisini reddetti. Hükümet, zaten sürekli erişilebilirlik için yasada bazı sınırların mevcut olduğunu belirtiyor. Gysin ise bu düzenlemelerin yeterli olmadığını ve çalışanlar için açık bir şekilde yazılı güvence sağlanması gerektiğini söylüyor.

Uluslararası Örnekler: Fransa, İspanya ve Avustralya’dan Duyarlı Adımlar

Dünyada, bazı ülkelerde bu tür yasalar zaten uygulanıyor. Avustralya, çalışanların tatildeyken patronlarının ya da işyerinin çağrılarına cevap verme zorunluluğunu kaldıran bir düzenleme getirmişti. Fransa, İspanya, İtalya, İrlanda ve Lüksemburg gibi ülkeler de benzer düzenlemelerle çalışanlarının huzurunu koruyor.

İsviçre’deki Durum

İsviçre’de de benzer düzenlemeler bazı büyük şirketlerde uygulanmakta. Örneğin, Posta, Swisscom ve SBB gibi şirketlerin toplu iş sözleşmelerinde, çalışanların tatildeyken işyerinin kendilerine ulaşılabilir olmamaları gerektiği hükmü yer alıyor.

Yeni Bir Dönem Başlıyor Mu?

Bu konuda yapılacak düzenlemeler, çalışanların iş ile özel yaşam dengesini yeniden kurmalarına yardımcı olabilir. Gysin, “Çalışanların sağlıklarını ve kişisel yaşamlarını korumaları için yeni kurallar gereklidir,” diyor ve değişen iş dünyasında dengeyi sağlamak için hızlı bir yasal adım atılmasının önemini vurguluyor.

Haberin Devamını Oku

Dünya

GÖÇMEN TEKNESİNDE 17 YAŞINDAKI KIZ TECAVÜZE UĞRADI – DİĞERLERİ SEYİRCİ KALDI

yazar

Yayınlayan

on

By

Cezayir’den İspanya’nın Formentera Adası’na giden bir göçmen teknesinde, 17 yaşındaki bir genç kızın yaşadıkları dikkat çekti. Mahkemede ifade veren genç kızın iddiaları, göç yollarındaki tehlikeleri bir kez daha gündeme taşıdı.

YOLCULUKTA YAŞANANLAR

Cezayir’den yola çıkan ve sadece erkeklerin bulunduğu teknede iki günlük bir yolculuk gerçekleştiren genç kız, kaptanlardan birinin kendisine cinsel tacizler ve istismarlarda bulunduğu, kötü davrandığını ve fiziksel şiddet uyguladığını ifade etti. Yolculuk boyunca genç kıza yemek ve su verilmediği, yalnızca kötü hava koşullarından korunması için plastik bir örtü sağlandığı belirtildi.

Cezayir kıyılarından Formentera’ya süren iki günlük yolculuk, genç kız için tam anlamıyla bir işkenceye dönüştü. Sadece erkeklerin bulunduğu bota bindikten kısa bir süre sonra, kaptanlardan biri ona hakaret etmeye başladı. Kafasını suya sokup ve ona cinsel saldırılard bulunarak tecavüzde bulundu.

Genç kızın verdiği bilgilere göre, diğer yolcular kaptanın kendisine tecavüz ve cinsel tacizde bulunduğu anlarda herhangi bir müdahalede bulunmadı. Hatta bazılarının, yüzüne su sıçratarak alay ettiği ve küçük düşürücü davranışlarla eğlenerek durumu daha da zorlaştırdığı iddia edildi.

HUKUKİ SÜREÇ DEVAM EDİYOR

İki tekne kaptanı ve 14 erkek yolcu, kadının şikayeti üzerine gözaltına alındı. Soruşturmayı yürüten hâkimin ifadesini almasının ardından, zanlılardan biri kıza iki kez tecavüz ve cinsel saldırı suçlamasıyla yargılanırken, iş ortağı kaptan yardım yükümlülüğünü yerine getirmeme nedeniyle suçlandı. Her iki zanlı da tutuklu yargılanırken, diğer yolcular serbest bırakıldı.

GÖÇMENLERİN KARŞILAŞTIĞI RİSKLER

Bu olay, göçmenlerin güvenli yollar bulma gerekliliğini ve uluslararası alanda alınması gereken önlemleri bir kez daha gündeme getirdi. Genç kızın ifadeleri, göç yolculuklarının yalnızca fiziksel zorluklarla sınırlı olmadığını, kadınların cinsel saldırı ve tecavüz gibi vakalarla karşılaşabildiği ve insanlık onurunu tehdit eden durumların da yaşanabildiğini gözler önüne serdi.

Haberin Devamını Oku
Reklam

Trendler